bir hâdise ve flahsî bir mesele de¤il ki, çok ehemmiyet
verilmesin. Belki bu milleti ve memleketi ve hükûmeti cid-
dî alâkadar edecek ve dolay›s›yla âlem-i ‹slâm›n nazar-›
dikkatini ehemmiyetli bir surette celp edecek bir küllî hâ-
dise hükmünde ve umumî bir meseledir.
Evet, Risale-i Nur’a perde alt›nda hücum eden, ecne-
bi parma¤›yla bu vatandaki milletin en büyük kuvveti
olan âlem-i ‹slâm›n teveccühünü ve muhabbetini ve
uhuvvetini k›rmak ve nefret verdirmek için siyaseti din-
sizli¤e alet ederek perde alt›nda küfr-i mutlak› yerleflti-
renlerdir ki, hükûmeti i¤fal ve adliyeyi iki defad›r flafl›rt›p
der: “Risale-i Nur ve flakirtleri, dini siyasete alet eder;
emniyete zarar ihtimali var.”
Hey bedbahtlar! Risale-i Nur’un, gerçi, siyasetle alâka-
s› yoktur; fakat, küfr-i mutlak› k›rd›¤› için, küfr-i mutlak›n
alt› olan anarflili¤i ve üstü olan istibdad-› mutlak›, esas›y-
la bozar, reddeder. Emniyeti, asayifli, hürriyeti, adaleti te-
min etti¤ine yüzer hüccetlerden biri, bu, müdafaaname-
si hükmündeki
Meyve Risalesi
’dir. Bunu, âlî bir hey’et-i
ilmiye ve içtimaiye tetkik etsinler; e¤er beni tasdik et-
mezlerse, ben her cezaya ve iflkenceli idama raz›y›m.
Mevkuf
Said Nursî
„®ò
adalet:
her hak sahibine hakk›n›n
tam ve eksiksiz verilmesi, hakka-
niyet, âdillik.
adliye:
mahkeme, yarg›lama iflle-
riyle u¤raflan daire.
alâka:
ilgi, iliflki. ba¤.
alâkadar:
ilgili, iliflkili, münase-
betli, ba¤l›.
âlem-i ‹slâm:
‹slâm âlemi, ‹slâm
dünyas›.
âlî:
yüce, yüksek, ulu.
anarfli:
her türlü düzen ve otori-
teye karfl› koyarak kar›fl›kl›¤›
meydana getirme durumu.
asayifl:
emniyet.
bedbaht:
zavall›, bahts›z.
celp:
çekme, çekifl, kendine çek-
mek.
cüz'î:
küçük.
ecnebi:
yabanc›, baflka milletten
olan.
ehemmiyet:
önem.
emniyet:
eminlik, güvenlik, kor-
kusuzluk.
esas:
temel.
gerçi:
öyle ise de, her ne kadar.
hâdise:
vak›a, olay, ilk defa olan,
meydana ç›kan hâl.
heyet-i ilmiye:
ilmî heyet, ilim
adamlar›ndan oluflan topluluk.
hüccet:
delil, ispat, burhan.
hücûm:
sald›rma, hamle ile ileri
at›lmak.
hükmünde:
yerinde, de¤erinde.
hükümet:
devlet.
hürriyet:
serbestlik, özgürlük,
hür olufl.
idam:
öldürme.
i¤fal:
yan›ltma, gaflete düflürerek
kand›rma, yanl›fl ifl yapt›rma, al-
datma, aldat›lma.
ihtimal:
olabilirlik, bir fleyin ola-
bilmesi mümkün olma, gerçekle-
flebilirlik.
istibdat-› mutlak:
hiç bir hak ve
hürriyeti tan›mayan tam bask›,
tam diktatörlük.
iflkence:
eziyet, azap, bir kimse-
ye verilen maddî-manevî s›k›nt›,
zulüm.
itiraz:
bir mahkemenin görüfl ve
karar›na karfl› bir görüfl öne sürü-
lerek de¤ifltirilmesini isteme.
küfr-i mutlak:
kay›ts›z flarts›z kü-
für, mutlak küfür, hiç bir imanî
hükmü, delili, hakikati kabul et-
meme, kesin ve tam bir inkâr.
küllî:
külle ilgili, bütüne ait, umu-
mî, bütün, hepsi.
memleket:
bir devletin top-
ra¤›, ülke, yurt, vatan, diyar.
mesele:
konu.
mevkuf:
tevkif edilmifl, tutul-
mufl, zanl› olarak hapsedilmifl,
tutuklu.
muhabbet:
ülfet, sevgi, sev-
me, dostluk.
müdafaaname:
müdafaa
metni, savunma mektubu,
savunma dilekçesi.
nazar-› dikkat:
dikkatli bak-
ma, dikkatli bak›fl.
nefret:
bir fleyden veya kim-
seden i¤renme, tiksinme, ik-
rah.
raz›:
r›za gösteren, kabul
eden, boyun e¤en, muvafa-
kat eden, hoflnut olan.
siyaset:
politika.
suret:
biçim, flekil, tarz.
flahsî:
flahsa ait, kifliye, kendi-
ne ait, flah›sla ilgili, hususî.
flakirt:
talebe, ö¤renci.
tasdik:
do¤rulu¤unu kabul
etme, do¤rulama, gerçekli¤ini
kabul etme.
temîn:
sa¤lama.
tetkik:
dikkatle araflt›rma, in-
ceden inceye yoklama, ince-
leme.
teveccüh:
hofllanma, güler
yüz gösterme, iltifat etme.
uhuvvet:
kardefllik.
umumî:
umuma ait, umumla
ilgili, herkesle alâkal›, herkese
ait.
630 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
D
EN‹ZL‹
H
AYATI