Tarihçe-i Hayat - page 624

çaresi, insanlar›n her meselesinin fevkinde en büyük ve
en ehemmiyetli ve en lüzumlu bir ihtiyac-› zarurî ve
kat’îsidir. Acaba, bu çareyi kendine bulan Risale-i Nur
fiakirtlerini ve o çareyi binler hüccetler ile bulduran Risa-
le-i Nur’u adî bahaneler ile ittiham edenler, ne kadar
kendileri hakikat ve adalet nazar›nda müttehem oluyor,
divaneler de anlar.
Bu insafs›zlar› aldatan ve hiçbir münasebeti olmayan
bir siyasî cemiyet vehmini veren, üç maddedir.
Birincisi:
Eskiden beri benim talebelerim benim ile
kardefl gibi fliddetli alâkadar olmalar›, bir cemiyet vehmi-
ni vermifl.
‹kincisi:
Risale-i Nur’un baz› flakirtleri —her yerde
bulunan ve cumhuriyet kanunlar› müsaade eden ve ilifl-
meyen— ve cemaat-i ‹slâmiye hey’etleri gibi hareket et-
melerinden, bir cemiyet zannedilmifl. Hâlbuki, o mahdut
üç-dört flakirdin niyetleri cemiyet memiyet de¤il, belki
s›rf hizmet-i imaniyede halis bir kardefllik ve uhrevî tesa-
nüttür.
Üçüncüsü:
O insafs›zlar kendilerini dalâlet ve dünya-
perestlikte bildiklerinden ve hükûmetin baz› kanunlar›n›
kendilerine müsait bulduklar›ndan, fikren diyorlar ki:
“Herhâlde Said ve arkadafllar›, bizlere ve hükûmetin bi-
zim medenîce nameflru hevesat›m›za müsait kanunlar›na
muhaliftirler. Öyle ise, muhalif bir cemiyet-i siyasiyedir-
ler.” Ben de derim:
adalet:
her hak sahibine hakk›n›n
tam ve eksiksiz verilmesi, hakka-
niyet, âdillik.
adî:
baya¤›, afla¤›, de¤ersiz.
alâkadar:
ilgili, iliflkili, münase-
betli, ba¤l›.
bahane:
yalandan özür, as›l sebe-
bi gizlemek için ileri sürülen uy-
durma sebep.
cemaat-i ‹slâmiye:
‹slâm cema-
ati, ‹slâm toplulu¤u, Müslümanlar.
cemiyet:
topluluk, birlik.
çare:
ilâç, derman.
dalâlet:
iman ve ‹slâmiyetten ay-
r›lmak, azmak, do¤ru yoldan ay-
r›lma, azma, bat›la yönelme.
divane:
deli, akl› bafl›nda olma-
yan, budala, al›k.
dünyaperest:
dünyaya tapan,
dünyaya düflkün, tamahl›, h›rsl›
kimse.
ehemmiyet:
önem.
elbette:
kesinlikle, mutlaka, flüp-
hesiz.
fevk:
üst, üst taraf, yukar›, üzeri.
fikren:
fikir ile, düflünerek, zih-
nen.
hakikat:
gerçek, as›l, esas.
hâlbuki:
hakikat ve do¤rusu flu-
dur ki, öyle iken, oysa ki, hakikat
flu ki.
halis:
gerçek.
hevesat:
hevesler.
heyet:
bir toplulu¤u meydana
getiren kiflilerin bütünü, komite.
hizmet-i imaniye:
imana ait hiz-
met, iman ve Kur'ân hakikatleri-
nin ikna edici ve ilmî delillerle an-
lafl›lmas›na hizmet etme.
hüccet:
delil, ispat, burhan.
hükümet:
devlet.
ihtiyac-› zarurî:
yaflamak için
gerekli olan ihtiyaç.
insaf:
adaleti ve hakk› düflü-
nerek davranma.
ittiham:
suç alt›nda bulunma,
töhmetli olma, töhmet alt›n-
da olma.
mahdut:
miktar›, say›s› belli,
az miktarda, az say›l›, s›n›rl›,
belirli.
mesele:
problem, sorun.
mezaristan:
mezarl›k.
münasebet:
ilgi, alâka, yak›n-
l›k.
müsaade:
izin, icazet, ruhsat.
müsait:
elveriflli, uygun, mu-
vaf›k.
müttehem:
kabahatli olan,
suçlu.
nameflru
:
fleriata uymayan,
fleriata ayk›r›.
nazar:
huzur, kat, yan, ön,
nezdinde.
niyet:
maksat, meram.
s›rf:
ancak, sadece, yaln›z,
salt.
siyasî:
siyaset gere¤i olan, si-
yasetle ilgili, siyasete ait.
flakirt:
talebe, ö¤renci.
talebe:
ö¤renci, tahsil gören.
tesanüt:
dayan›flma, birbirine
dayanma, birbirinden destek
alma, omuzdafll›k.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete
ait, ahiret âlemiyle ilgili.
vehim:
zan, flüphe.
zan:
zannetme, sanma, kesin
olarak bilmeksizin kuvvetli
ihtimalle hükmetme.
ziyade:
çok, fazla, art›k.
624 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
D
EN‹ZL‹
H
AYATI
1...,614,615,616,617,618,619,620,621,622,623 625,626,627,628,629,630,631,632,633,634,...1390
Powered by FlippingBook