hükûmeti i¤fal eden z›nd›klar ve münaf›klar bin derece
piflman olacaklar.
Elhâs›l:
Madem biz ehl-i dünyan›n dünyalar›na iliflmi-
yoruz, onlar da bizim ahiretimize ve imanî hizmetimize
iliflmesinler.
Mevkuf
Said Nursî
è‚
1
o
¬n
fÉn
ër
Ñ°o
S /
¬p
ªr
°SÉp
H
Efendiler,
Size kat’î haber veriyorum ki, buradaki zatlar›n bizim-
le ve Risale-i Nur’la münasebeti olmayan veya az bulu-
nanlardan baflka, istedi¤iniz kadar hakikî kardefllerim ve
hakikat yolunda hakikatli arkadafllar›m var. Biz, Risale-i
Nur’un keflfiyat-› kat’iyesiyle, iki kere iki dört eder dere-
cesinde sars›lmaz bir kanaatle bilmifliz ki: Ölüm, bizim
için, s›rr-› Kur’ân ile, idam-› ebedîden terhis tezkeresine
çevrilmifl; ve bize muhalif ve dalâlette gidenler için, o
kat’î ölüm, ya idam-› ebedîdir-e¤er ahirete kat’î iman›
yoksa-veya ebedî ve karanl›kl› haps-i münferittir-e¤er
ahirete inansa ve sefahat ve dalâlette gitmifl ise. Acaba
dünyada bu meseleden daha büyük, daha ehemmiyetli
bir mesele-i insaniye var m› ki; bu, ona alet olsun? Siz-
den soruyorum. Madem yoktur ve olamaz; neden bizim-
le u¤rafl›yorsunuz? Biz, en a¤›r cezan›za karfl›, kendimiz,
ahiret:
öbür dünya, öteki dünya,
k›yametten sonra kurulacak olan
âlem.
dalâlet:
iman ve ‹slâmiyetten ay-
r›lmak, azmak, do¤ru yoldan ay-
r›lma, azma, bat›la yönelme.
ebedî:
ebede mensup, zevalsiz,
sonu olmayan, sürekli, hiç son
bulmayacak flekilde süren.
ehemmiyet:
önem.
ehl-i dünya:
dünyaya ba¤l›, dün-
ya adam›, ahireti düflünmeyen.
elhâs›l:
has›l›, netice itibariyle, so-
nuç olarak, özetle, sözün k›sas›,
uzatmayal›m, k›sacas›.
hakikat:
gerçek, as›l, esas.
hakikî:
gerçek, sahici.
haps-i münferit:
tek bafl›na olan
hapis.
hükümet:
yönetim.
idam-› ebedî:
sonsuz yok olufl.
i¤fal:
yan›ltma, gaflete düflürerek
kand›rma, yanl›fl ifl yapt›rma, al-
datma, aldat›lma.
iman:
inanma, inanç, itikat, tas-
dik.
imanî:
imana ait olan, imana dair
olan, imanla ilgili.
kanaat:
görüfl, fikir.
kat'î:
kesip atan, flüpheye ve te-
reddüde mahal b›rakmayan, ke-
sin, flüphesiz.
keflfiyat-› kat'iye:
kesin keflifler.
kusur:
eksiklik, noksan.
madem:
çünkü, için, de¤il mi ki,
...den dolay›, böyle ise, hele.
616 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
D
EN‹ZL‹
H
AYATI
mesele:
konu.
mesele-i insaniye:
insana ait
mesele, insanl›kla ilgili mese-
le.
mevkuf:
tevkif edilmifl, tutul-
mufl, zanl› olarak hapsedilmifl,
tutuklu.
muhalif:
muhalefet eden, ay-
k›r›l›k gösteren, uymayan, bir
fiil veya düflünceye karfl› ge-
len.
münaf›k:
kalbinde küfrü giz-
ledi¤i hâlde Müslüman görü-
nen, kâfirli¤ini gizleyerek
Müslüman gibi davranan.
münasebet:
ilgi, alâka, yak›n-
l›k.
noksan:
eksiklik, azl›k, tam
olmay›fl.
sefahat:
yasak fleylere, zevk
ve e¤lenceye afl›r› derecede
düflkünlük.
s›rr-› Kur'ân:
Kur'ân'›n s›rr›.
tenzih:
Allah'› flan›na lây›k ol-
mayan fleylerden, her türlü
eksik ve noksandan uzak ve
yüce tutma, münezzeh say-
ma.
terhis:
izin verme, müsaade
etme, serbest b›rakma.
tezkere:
resmî izin k⤛d›.
zat:
kifli, flah›s, fert.
z›nd›k:
Allah'a ve ahirete
inanmayan, Allah'› inkâr
eden, imans›z, münkir.
1. Allah'›n ad›yla. Onu her türlü kusur ve noksanl›ktan tenzih ederiz.