Cenab- Hakkn bir tecelli-i hâkimiyeti olan adaletleri,
kanunlar nerede?
Hem, biz hükûmet-i cumhuriye esaslarndan en ziya-
de kendimize medar- istinat ve onun ile kendimizi mü-
dafaa etti¤imiz hürriyet-i vicdan esas, bizim aleyhimizde
medar- mesuliyet tutulmufl. Güya biz hürriyet-i vicdan
esasna muarz gidiyoruz!
Hem medeniyetin seyyiatn ve kusurlarn tenkit et-
mesinden, hatr ve hayalime gelmeyen bir fleyi zabtna-
melerde isnat ediyor: Güya, ben radyo,
(HAfiYE)
tayyare ve
flimendiferin kullanlmasn kabul etmiyorum diye, terak-
kiyat- hâzra aleyhinde bulundu¤umla mesul ediyor!
flte bu numunelere kyasen ne kadar hilâf- adalet bir
muamele oldu¤unu, inflaallah, insafl ve adaletli olan De-
nizli müddeiumumîsi ve mahkemesi göstererek, o zabt-
namelerin evhamlarna ehemmiyet vermeyecekler.
Hem, en acibi budur ki: Baflka mahkemenin müdde-i
umumîsi benden sordu:
Mahrem Beflinci fiuada demiflsin, Ordu, dizginini o
dehfletli flahsn elinden kurtaracak. Muradn, orduyu hü-
kûmete karfl itaatsizli¤e sevk etmektir.
Ben de dedim:
TARHÇE- HAYATI
| 619
D
ENZL
H
AYATI
küre-i hava:
hava küresi, dünya-
y kaplayan hava tabakas, at-
mosfer.
mahrem:
herkesçe bilinmemesi
gereken.
medar- istinat:
dayanak nokta-
s, dayanma sebebi.
medar- mes'uliyet:
sorumluluk
sebebi.
medeniyet:
medenîlik, flehirlilik,
uygarlk.
mes'ul:
yapt¤ ifllerden hesap
vermeye mecbur olan, sorumlu.
muamele:
davranma, davranfl,
birine karfl her hangi bir davra-
nflta bulunma.
muarz:
muhalefet eden, karfl ç-
kan, muhalif.
murâd:
istek, arzu dilek.
müdafaa:
savunma.
müddeiumumî:
savc.
nimet-i lâhîye:
Allah'n nimeti,
Allah'n lütfu, Allah'n ihsan, Al-
lah'n bahfletti¤i her türlü rzk.
nümune:
örnek, misal, örnek ola-
rak gösterilen.
sevk:
yönlendirme.
seyyiat:
seyyieler, fenalklar, kö-
tülükler.
flimendifer:
demiryolunda çal-
flan vasta, tren.
flükür:
görülen bir iyili¤e karfllk
hoflnutluk, memnunluk ve min-
nettarlk ifade etme, teflekkür.
tayyare:
uçak, uçucu alet.
tecelli-i hâkimiyet:
hâkimiyet
tecellisi, Allah'n her fleyde ve her
fleydeki hakimiyetinin görünme-
si, bilinmesi.
tenkit:
elefltirme.
terakkiyat- hâzra:
flimdiki ge-
liflmeler.
zabtname:
zabt kâ¤d, tutanak.
zemin:
yer.
ziyade:
çok, fazla, artk.
HAfiYE:
Radyo gibi azîm bir nimet-i lâhiyeye karfl azîm bir flükür ol-
mak için, "Radyo Kur'ân' okuyup bütün zemin yüzündeki insanlara din-
lettirip, küre-i havann bir hâfz- Kur'ân olmasdr" demifltim.
acip:
tuhaf, hayret veren,
hayrette brakan, flafllacak
fley.
adalet:
her hak sahibine hak-
knn tam ve eksiksiz verilme-
si, hakkaniyet, âdillik.
azîm:
büyük, yüce, ulu.
Cenab- Hak:
Allah.
dehfletli:
korkunç, ürkütücü.
ehemmiyet:
önem.
esas:
temel.
evham:
vehimler, zanlar, kufl-
kular, esassz fleyler, kuruntu-
lar.
güya:
sanki, sözde.
hafz- Kur'ân:
Kur'ân hafz,
Kur'ân'n tamamn ezberle-
yen kimse.
hafliye:
dipnot.
hatr:
zihin, fikir, hafza.
hilâf- adâlet:
adâlete ters,
adâlete zt.
hükümet:
devlet.
hükümet-i cumhuriye:
cum-
huriyet hükümeti. cumhuri-
yet idaresi.
hürriyet-i vicdan:
vicdan
hürriyeti.
insaf:
adaleti ve hakk düflü-
nerek davranma.
inflaallah:
Allah izin verirse.
isnâd:
bir fleyi bir kimseye ait
gösterme, sözü söyleyene
nispet etme, bir söz ve habe-
rin birisine ait oldu¤unu be-
lirtme.
itaat:
boyun e¤me, uyma,
dinleme, alnan emre göre
hareket etme.
kyasen:
kyas yoluyla, kyas
ederek.
kusur:
eksiklik, noksan.