Tarihçe-i Hayat - page 619

Cenab-› Hakk›n bir tecelli-i hâkimiyeti olan adaletleri,
kanunlar› nerede?
Hem, biz hükûmet-i cumhuriye esaslar›ndan en ziya-
de kendimize medar-› istinat ve onun ile kendimizi mü-
dafaa etti¤imiz hürriyet-i vicdan esas›, bizim aleyhimizde
medar-› mes’uliyet tutulmufl. Güya biz hürriyet-i vicdan
esas›na muar›z gidiyoruz!
Hem medeniyetin seyyiat›n› ve kusurlar›n› tenkit et-
mesinden, hat›r ve hayalime gelmeyen bir fleyi zab›tna-
melerde isnat ediyor: Güya, ben radyo,
(HAfi‹YE)
tayyare ve
flimendiferin kullan›lmas›n› kabul etmiyorum diye, terak-
kiyat-› hâz›ra aleyhinde bulundu¤umla mes’ul ediyor!
‹flte bu numunelere k›yasen ne kadar hilâf-› adalet bir
muamele oldu¤unu, inflaallah, insafl› ve adaletli olan De-
nizli müddeiumumîsi ve mahkemesi göstererek, o zab›t-
namelerin evhamlar›na ehemmiyet vermeyecekler.
Hem, en acibi budur ki: Baflka mahkemenin müdde-i
umumîsi benden sordu:
“Mahrem Beflinci fiuada demiflsin, ‘Ordu, dizginini o
dehfletli flahs›n elinden kurtaracak.’ Murad›n, orduyu hü-
kûmete karfl› itaatsizli¤e sevk etmektir.”
Ben de dedim:
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 619
D
EN‹ZL‹
H
AYATI
küre-i hava:
hava küresi, dünya-
y› kaplayan hava tabakas›, at-
mosfer.
mahrem:
herkesçe bilinmemesi
gereken.
medar-› istinat:
dayanak nokta-
s›, dayanma sebebi.
medar-› mes'uliyet:
sorumluluk
sebebi.
medeniyet:
medenîlik, flehirlilik,
uygarl›k.
mes'ul:
yapt›¤› ifllerden hesap
vermeye mecbur olan, sorumlu.
muamele:
davranma, davran›fl,
birine karfl› her hangi bir davra-
n›flta bulunma.
muar›z:
muhalefet eden, karfl› ç›-
kan, muhalif.
murâd:
istek, arzu dilek.
müdafaa:
savunma.
müddeiumumî:
savc›.
nimet-i ‹lâhîye:
Allah'›n nimeti,
Allah'›n lütfu, Allah'›n ihsan›, Al-
lah'›n bahfletti¤i her türlü r›z›k.
nümune:
örnek, misal, örnek ola-
rak gösterilen.
sevk:
yönlendirme.
seyyiat:
seyyieler, fenal›klar, kö-
tülükler.
flimendifer:
demiryolunda çal›-
flan vas›ta, tren.
flükür:
görülen bir iyili¤e karfl›l›k
hoflnutluk, memnunluk ve min-
nettarl›k ifade etme, teflekkür.
tayyare:
uçak, uçucu alet.
tecelli-i hâkimiyet:
hâkimiyet
tecellisi, Allah'›n her fleyde ve her
fleydeki hakimiyetinin görünme-
si, bilinmesi.
tenkit:
elefltirme.
terakkiyat-› hâz›ra:
flimdiki ge-
liflmeler.
zab›tname:
zab›t k⤛d›, tutanak.
zemin:
yer.
ziyade:
çok, fazla, art›k.
HAfi‹YE:
Radyo gibi azîm bir nimet-i ‹lâhiyeye karfl› azîm bir flükür ol-
mak için, "Radyo Kur'ân'› okuyup bütün zemin yüzündeki insanlara din-
lettirip, küre-i havan›n bir hâf›z-› Kur'ân olmas›d›r" demifltim.
acip:
tuhaf, hayret veren,
hayrette b›rakan, flafl›lacak
fley.
adalet:
her hak sahibine hak-
k›n›n tam ve eksiksiz verilme-
si, hakkaniyet, âdillik.
azîm:
büyük, yüce, ulu.
Cenab-› Hak:
Allah.
dehfletli:
korkunç, ürkütücü.
ehemmiyet:
önem.
esas:
temel.
evham:
vehimler, zanlar, kufl-
kular, esass›z fleyler, kuruntu-
lar.
güya:
sanki, sözde.
haf›z-› Kur'ân:
Kur'ân haf›z›,
Kur'ân'›n tamam›n› ezberle-
yen kimse.
hafliye:
dipnot.
hat›r:
zihin, fikir, haf›za.
hilâf-› adâlet:
adâlete ters,
adâlete z›t.
hükümet:
devlet.
hükümet-i cumhuriye:
cum-
huriyet hükümeti. cumhuri-
yet idaresi.
hürriyet-i vicdan:
vicdan
hürriyeti.
insaf:
adaleti ve hakk› düflü-
nerek davranma.
inflaallah:
Allah izin verirse.
isnâd:
bir fleyi bir kimseye ait
gösterme, sözü söyleyene
nispet etme, bir söz ve habe-
rin birisine ait oldu¤unu be-
lirtme.
itaat:
boyun e¤me, uyma,
dinleme, al›nan emre göre
hareket etme.
k›yasen:
k›yas yoluyla, k›yas
ederek.
kusur:
eksiklik, noksan.
1...,609,610,611,612,613,614,615,616,617,618 620,621,622,623,624,625,626,627,628,629,...1390
Powered by FlippingBook