“Hey bedbahtlar! Dünya ebedî olsayd› ve insan içinde
daimî kalsayd› ve insanî vazifeler yaln›z siyaset bulunsay-
d›, belki bu iftiran›zda bir mana bulunabilirdi. Hem, e¤er
ben siyasetle ifle girseydim, yüz risalede on cümle de¤il,
belki bin cümleyi siyasetvari ve mübarezekârane bula-
cakt›n›z. Hem, farz-› muhal olarak, e¤er biz dahi sizin gi-
bi bütün kuvvetimizle dünya maksatlar›na ve keyiflerine
ve siyasetlerine çal›fl›yoruz diye —ki, fleytan da bunu
inand›rmaya çal›flam›yor ve kimseye kabul ettiremez—
haydi böyle de olsa, madem bu yirmi senede hiçbir vu-
kuat›m›z gösterilmiyor ve hükûmet ele bakar, kalbe ba-
kamaz; ve her bir hükûmette fliddetli muhalifler bulunur.
Elbette adliye kanunu ile bizleri mes’ul etmezsiniz. Son
sözüm:
1
p
º«/
¶n
©r
dG ¢p
Tr
ôn
©r
dG t
Ün
Q n
ƒo
g n
h o
âr
?s
cn
ƒn
J p
¬r
«n
?n
Y n
ƒo
g s
’n
G n
¬ '
dp
G n
’ *G n
»p
Ñ° r
ù n
M
Said Nursî
ìÕ
2
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ªr
°SÉp
H
Eskiflehir Mahkemesinde gizli kalm›fl, resmen zapta
geçmemifl ve müdafaat›mda dahi yaz›lmam›fl bir eski ha-
t›ray› ve lâtif bir vak›a-i müdafaay› beyan ediyorum.
Orada benden sordular ki: “Cumhuriyet hakk›nda fik-
rin nedir?”
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 625
D
EN‹ZL‹
H
AYATI
hat›ra:
an›.
hükümet:
devlet.
ibadet:
kulluk.
iftira:
asl› olmadan birine suç
yükleme, olmayan bir suçu bafl-
kas›na yükleme, bühtan, ifk.
ilâh:
tanr›, mabud.
insanî:
insana ait, insanla alâkal›.
kusur:
eksiklik, noksan.
lây›k:
yak›flan, yarafl›r, yak›fl›r.
madem:
çünkü, için, de¤il mi ki,
...den dolay›, böyle ise, hele.
maksat:
kastedilen, istenilen fley,
var›lmak istenen nokta, niyet,
meram.
mana:
anlam.
mes'ul:
sorumlu, yükümlü.
muhalif:
muhalefet eden, ayk›r›-
l›k gösteren, uymayan, bir fiil ve-
ya düflünceye karfl› gelen.
mübarezekârane:
kavgal› bir fle-
kilde, kavga edercesine, dövüfle-
rek.
müdafaat:
müdafaalar, savun-
malar, korunmalar.
noksan:
eksiklik, azl›k, tam olma-
y›fl.
Rab:
efendi, sahip, her fleyin ma-
liki, malik.
resmen:
resmî olarak, resmî fle-
kilde, devlet ad›na, devlet taraf›n-
dan.
siyaset:
politika.
siyasetvârî:
siyaset gibi, siyasî bir
ifade ve tav›rla.
tenzih:
Allah'› flan›na lây›k olma-
yan fleylerden, her türlü eksik ve
noksandan uzak ve yüce tutma,
münezzeh sayma.
tevekkül:
Allah'a dayanma ve
güvenme, gücünün yetmedi¤i
yerde Allah'tan bekleme.
vak›a-i müdafaa:
müdafaa vak›-
as›, savunma olay›.
vukuat:
vak'alar, vuku bulan fley-
ler, hâdiseler, olaylar.
zapt:
kay›t, tutanak.
1.
Allah bana yeter. Ondan baflka ibadete lây›k hiçbir ilâh yoktur. Ben Ona tevekkül ettim.
Yüce Arfl›n Rabbi de Odur. (Tevbe Suresi: 129.)
2.
Allah'›n ad›yla. Onu her türlü kusur ve noksanl›ktan tenzih ederiz.
adliye:
mahkeme, yarg›lama
iflleriyle u¤raflan daire.
Arfl:
yüksekli¤i sebebiyle bü-
tün cisimleri içine alan ve Al-
lah'›n kudret ve hükmüyle is-
tiva etti¤i fley.
bedbaht:
mutsuz, üzüntülü,
zavall›.
beyan:
anlatma, aç›k söyle-
me, bildirme, izah.
cemiyet-i siyasiye:
siyasî ce-
miyet, siyasî teflkilât, siyasî
amaçlarla kurulmufl cemiyet,
örgüt.
cumhuriyet:
siyasî mekaniz-
mas› seçimle kurulan, adalet
ve hukukun üstünlü¤üyle te-
mel hak ve hürriyetleri sa¤la-
may› amaçlayan idare flekli.
daimî:
sürekli, devaml›.
ebedî:
ebede mensup, zeval-
siz, sonu olmayan, sürekli, hiç
son bulmayacak flekilde sü-
ren.
elbette:
kesinlikle, mutlaka,
flüphesiz.
farz-› muhal:
imkâns›z› farz
etme, olmayacak bir fleyi ola-
cakm›fl gibi düflünme.
fikir:
düflünme, düflünce.