ahirinde beni evvelki müddeiumumînin garazlar›na bina-
en ittiham eder.
Hem, hiçbir münasebeti olmad›¤› hâlde, bir adam Ri-
sale-i Nur’un ikinci bir ismi olan Risaletü’n-Nur tabirin-
den, “Kur’ân’›n nurundan bir Risalettir, bir ilhamd›r” de-
mifl. ‹ddianamede baflka yerin verdikleri yanl›fl mana ile,
güya “Risale-i Nur bir Resuldür” diye, benim için bir se-
beb-i ittiham tutulmufl.
Hem, müdafaat›mda yirmi yerde kat’î bir surette hüc-
cetlerle ispat etmifliz ki: Bütün dünyaya karfl› da olsa, din
ve Kur’ân ve Risale-i Nur’u alet edemeyiz ve edilmez. Ve
biz, onlar›n bir hakikatini dünya saltanat›na de¤ifltirme-
yiz ve bilfiil öyleyiz. Bu davan›n emareleri, yirmi senede
binlerdir... Madem öyledir; ben ve biz bütün kuvvetimiz-
le deriz:
1
o
?«/
cn
ƒr
dG n
ºr
©p
f n
h *G Én
æo
Ñ°r
ùn
M
Said Nursî
‚è
2
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ªr
°SÉp
H
‹DD‹ANAMEYE KARfiI ‹T‹RAZNAMEN‹N
TET‹MMES‹D‹R
Bu itirazda muhatab›m Denizli müdde-i umumîsi ve
mahkemesi de¤il, belki baflta Isparta ve ‹nebolu müddeiu-
mumîleri olarak, yanl›fl ve nak›s zab›tnameleriyle burada-
ki acip iddianameyi aleyhimize verdiren garazkâr ve veh-
ham memurlard›r.
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 621
D
EN‹ZL‹
H
AYATI
ma, karfl› durma.
itirazname:
itiraz k⤛d›, itiraz di-
lekçesi.
ittiham:
suç alt›nda bulunma,
töhmetli olma, töhmet alt›nda ol-
ma.
kat'î:
kesip atan, flüpheye ve te-
reddüde mahal b›rakmayan, ke-
sin, flüphesiz.
kusur:
eksiklik, noksan.
madem:
çünkü, için, de¤il mi ki,
...den dolay›, böyle ise, hele.
mana:
anlam.
muhâtab:
konuyla ilgili say›lan
kimse.
müdafaat:
müdafaalar, savun-
malar, korunmalar.
müddeiumumî:
savc›.
münasebet:
ilgi, alâka, yak›nl›k.
nak›s:
noksan, eksik, tam olma-
yan.
noksan:
eksiklik, azl›k, tam olma-
y›fl.
nur:
ayd›nl›k, par›lt›, parlakl›k, zi-
ya, ›fl›k, flule.
Resul:
elçi, Allah'›n elçisi, haberci,
peygamber.
Risalet:
bir kimse veya taraf›n
sözünü, di¤er tarafa tebli¤ etme.
saltanat:
sultanl›k, padiflahl›k,
hükümdarl›k.
sebeb-i ittiham:
suçlanma, itham
edilme sebebi.
suret:
biçim, flekil, tarz.
tabir:
ifade, söz.
tenzih:
Allah'› flan›na lây›k olma-
yan fleylerden, her türlü eksik ve
noksandan uzak ve yüce tutma,
münezzeh sayma.
tetimme:
bir konuyu veya eseri
tamamlamak için eklenen k›s›m,
bir fleyin tam olmas› için gereken
fley.
vekil:
kullar›n›n ifllerine ve r›zk›na
kefil olan, her fleyi idaresi alt›nda
bulunduran, kendisine dayan›lan,
gözeten, flahit ve koruyucu Allah
(c.c.).
1.
Allah bize yeter; O ne güzel vekildir. (Al-i ‹mran Suresi, 173.)
2.
Allah'›n ad›yla . Onu her türlü kusur ve noksanl›ktan tenzih ederiz.
ahir:
son, sonraki, en sonra.
bilfiil:
gerçek olarak, lâfla de-
¤il iflle.
binaen:
den dolay›, -den ötü-
rü, -için, -dayanarak, yap›la-
rak, bu sebepten.
emare:
alâmet, niflan, eser,
ipucu, belirti, karine.
evvel:
önce, ilk, birinci, iptida,
bafllangݍ.
garaz:
kötü kas›t, düflmanca
niyet, kin.
güya:
sanki, sözde.
hakikat:
gerçek, as›l, esas.
hüccet:
delil, ispat, burhan.
iddianame:
iddia yaz›s›, sav-
c›n›n bir dava konusundaki
iddialar›n› toplam›fl oldu¤u,
isnat etti¤i suç ve delilleri de
içine alan yaz›s›.
ilham:
belli bilgi vas›talar›na
baflvurmadan Allah taraf›n-
dan insan›n kalbine veya zih-
nine indirilen mana.
ispat:
delil ve flahit göstere-
rek do¤ruyu ortaya koyma,
do¤ruyu delillerle gösterme.
itiraz:
bir fikri, hükmü veya
durumu kabul etmeyip çü-
rütmeye kalk›flma, karfl› ç›k-