Âlem-i nura gitmek için bir terhis tezkeresini alyoruz
diye, kemal-i metanetle bekliyoruz. Fakat bizi reddedip,
dalâlet hesabna mahkûm edenleri, sizi bu Mecliste gör-
dü¤ümüz gibi, idam- ebedî ile ve haps-i münferitle mah-
kûm ve pek yakn bir zamanda o dehfletli cezay çeke-
ceklerini müflahede derecesinde biliyoruz, belki görüyo-
ruz. Onlara insaniyet damaryla cidden acyoruz. Bu katî
ve ehemmiyetli hakikati ispat etmeye ve en mütemerrit-
leri dahi ilzam etmeye hazrm. De¤il vukufsuz, garazkâr,
maneviyatta behresiz ehl-i vukufa karfl, belki en büyük
âlim ve feylesoflarnza karfl gündüz gibi ispat etmez-
sem, her cezaya razym.
flte yalnz bir numune olarak, iki Cuma gününde mah-
puslar için telif edilen ve Risale-i Nurun umdelerini ve
hulâsa ve esaslarn beyan ederek, Risale-i Nurun bir
müdafaanamesi hükmüne geçen
Meyve Risalesi
ni ibraz
ediyorum; ve Ankara makamatna vermek için, yeni
harflerle yazdrmaya müflkülâtlar içinde gizli çalflyoruz.
flte onu okuyunuz, tam dikkat ediniz; e¤er kalbiniz-nef-
sinize karflmam-beni tasdik etmezse, bana flimdiki tec-
rid-i mutlak içinde her hakaret ve iflkenceyi de yapsanz,
sükût edece¤im.
Elhâsl, ya Risale-i Nuru tam serbest braknz, veya-
hut bu kuvvetli ve zedelenmez hakikati, elinizden gelirse
krnz! Ben flimdiye kadar sizi ve dünyanz düflünmüyor-
dum ve düflünmeyecektim; fakat mecbur ettiniz, belki de
sizi ikaz etmek lâzm idi ki, kader-i lâhî bizi bu yola sevk
TARHÇE- HAYATI
| 617
D
ENZL
H
AYATI
uyandrma.
ilzam:
tartflmada kuvvetli deliller
ve belgeler öne sürerek karflnda-
kini cevap veremez hâle getirme,
münazarada karflsndakini sus-
turma.
insaniyet:
insanlk mahiyeti, in-
san olma hâli, insana yakflr dav-
ranfl.
ispat:
delil ve flahit göstererek
do¤ruyu ortaya koyma, do¤ruyu
delillerle gösterme.
iflkence:
eziyet, azap, bir kimse-
ye verilen maddî-manevî sknt,
zulüm.
kader-i lâhî:
lâhî kader, Allah'n
kader kanunu.
kat'î:
kesip atan, flüpheye ve te-
reddüde mahal brakmayan, ke-
sin, flüphesiz.
kemal-i metanet:
tam ve mü-
kemmel bir dayanklk.
mahpus:
hapsedilmifl olan, mev-
kuf.
makamat:
makamlar.
maneviyat:
maddî olmayanlar,
manevî olan hususlar, ruha, hisse,
inanca ait fleyler.
mecbur:
icbar edilmifl, zorla bir
ifle giriflmifl, bir ifli yapmak zorun-
da kalmfl.
müdafaaname:
müdafaa metni,
savunma mektubu, savunma di-
lekçesi.
müflahede:
bir fleyi gözle görme,
seyrederek anlama, seyretme.
müflkülât:
müflkiller, güçlükler,
zorluklar, çetinlikler.
mütemerrit:
temerrüt eden, dik
baflllk eden, dik bafll, inatç.
nefis:
kötü vasflar, nitelikleri
kendisinde toplayan, kötülü¤e
sevk eden, flehevî istekleri kam-
çlayp hayrl ifllerden alkoyan
güç.
nümune:
örnek, misal, örnek ola-
rak gösterilen.
raz:
rza gösteren, kabul eden,
boyun e¤en, muvafakat eden,
hoflnut olan.
serbest:
tutuklu veya ba¤ml ol-
mayan, kaytsz, hür.
sükût:
susma.
tasdik:
do¤rulu¤unu kabul etme,
do¤rulama, gerçekli¤ini kabul et-
me.
tecrîd-î mutlak:
hücre hapsi.
telif:
kitap yazma, eser ortaya
koyma.
terhis:
izin verme, müsaade et-
me, serbest brakma.
tezkere:
ksa yaz, pusula.
umde:
esas alnacak fley.
vukuf:
bir fleye vakf olma, bir fle-
yi bilme.
âlem-i nur:
nur âlemi, aydn-
lk âlemi.
âlim:
ilim ile u¤raflan, ilim
adam.
behre:
nasip, ksmet, pay,
hisse.
beyan:
anlatma, açk söyle-
me, bildirme, izah.
cidden:
flaka olmayarak, ger-
çekten, ciddî olarak.
dalâlet:
iman ve slâmiyetten
ayrlmak, azmak, do¤ru yol-
dan ayrlma, azma, batla yö-
nelme.
dehfletli:
korkunç, ürkütücü.
ehemmiyet:
önem.
ehl-i vukuf:
bir mesele hak-
knda bilgi ve yetki sahibi
olanlar, hâkimler.
elhâsl:
hasl, netice itibariy-
le, sonuç olarak, özetle, sözün
ksas, uzatmayalm, ksacas.
esas:
temel.
feylesof:
felsefe ile u¤raflan,
filozof.
garazkâr:
kinli, düflmanlk
güden, garaz olan, kötü kast
sahibi.
hakaret:
onur krma, onuru-
na dokunma, küçültücü söz
veya davranfl.
hakikat:
gerçek, asl, esas.
haps-i münferit:
tek baflna
olan hapis.
hulâsa:
bir fleyin özü, esas,
temel ksm.
hükmüne:
yerine.
ibraz:
meydana çkarma, or-
taya koyma, gösterme.
idam- ebedî:
sonsuz yok
olufl.
ikaz:
dikkat çekme, uyarma,