Tarihçe-i Hayat - page 674

Hâl›k›m›z› bize tan›tt›rd›lar. Aynen biz de ahiretimizi bafl-
ta o bildi¤imiz Rabbimizden, sonra Peygamberimizden,
sonra Kur’ân’›m›zdan, sonra sair peygamberler ve mu-
kaddes kitaplardan, sonra melâikelerden, sonra kâinat-
tan soraca¤›z.
‹flte, birinci mertebede, ahireti Allah’tan soruyoruz. O
da bütün gönderdi¤i elçileriyle ve fermanlar›yla ve bütün
isimleriyle ve s›fatlar›yla, “Evet, ahiret var ve sizi oraya
sevk ediyorum” ferman ediyor. “Onuncu Söz” on iki
parlak ve kat’î hakikatler ile bir k›s›m isimlerin ahirete
dair cevaplar›n› ispat ve izah eylemifl. Burada, o izaha ik-
tifaen, gayet k›sa bir iflaret ederiz:
Evet, “Madem hiçbir saltanat yoktur ki, o saltanata
itaat edenlere mükâfat› ve isyan edenlere mücazat› bu-
lunmas›n. Elbette rububiyet-i mutlaka mertebesinde bir
saltanat-› sermediyenin, o saltanata iman ile intisap ve
taat ile fermanlar›na teslim olanlara mükâfat›; ve o izzet-
li saltanat› küfür ve isyanla inkâr edenlere de mücazat›,
o rahmet ve cemale, o izzet ve celâle lây›k bir tarzda ola-
cak” diye,
Rabbü’l-Âlemin
ve
Sultanü’d-Deyyan
isimleri
cevap veriyorlar.
Hem, “Madem günefl gibi, gündüz gibi, zemin yüzün-
de bir umumî rahmet ve ihatal› bir flefkat ve kerem, gö-
zümüzle görüyoruz. Meselâ o rahmet, her baharda
umum a¤açlar› ve meyveli nebatlar› Cennet hurileri gibi
giydirip, süslendirip, ellerine her çeflit meyveleri verip,
bizlere uzat›p, `Haydi al›n›z, yiyiniz!’ dedi¤i gibi, bir
ahiret:
öbür dünya, öteki dünya,
k›yametten sonra kurulacak olan
âlem
celâl:
nihayet derecede büyük-
lük, azamet, ululuk
cemal:
güzellik, iç ve d›fl güzelli¤i
elbette:
kesinlikle, mutlaka, flüp-
hesiz
ferman:
emir, buyruk
hakikat:
gerçek, as›l, esas.
hûrî:
Cennet k›z›, Cennet güzeli
inkâr:
reddetme, tan›mama, ka-
bul ve tasdik etmeme, inanma-
ma
intisap:
mensup olma, ba¤lanma,
bir kimseye mensupluk
isyan:
baflkald›rma, itaatsizlik,
serkefllik, emre karfl› gelip ayak-
lanma
itaat:
boyun e¤me, uyma, dinle-
me, al›nan emre göre hareket et-
me
izah:
aç›kça ortaya koyma, aç›k-
lama yapma, bir konuyu ayr›nt›-
lar›yla ortaya koyma, eksiksiz an-
latma.
izzet:
de¤er, itibar, fleref, yücelik
izzetli:
fleref ve itibar sahibi
kâinat:
yarat›lm›fl olan fleylerin
tamam›, bütün âlemler, varl›klar
kat’î:
kesip atan, flüpheye ve te-
reddüde mahal b›rakmayan, ke-
sin, flüphesiz
kerem:
cömertlik, lütuf, ihsan,
ba¤›fl; bu vas›flara sahiplikten do-
¤an yard›m severlik, hay›r ve gü-
zel ifller.
küfür:
nimeti inkâr etme
lây›k:
yak›flan, yarafl›r, yak›fl›r
madem:
çünkü, için, de¤il mi ki,
...den dolay›, böyle ise, hele.
melâike:
melekler, ferifltehler;
nurdan yarat›lm›fl, f›tratlar› safi,
makamlar› sabit olan, Allah’›n
emirlerine tam itaat eden mah-
lûklar.
meselâ:
misal olarak, flunun gibi,
söz gelifli, faraza.
mukaddes:
takdis edilmifl, müba-
rek, ay›p ve noksanlardan kurtul-
mufl, kutsal, aziz, temiz.
mücazat:
bir suça karfl› verilen
ceza, karfl›l›k, mutlak ceza
mükâfat:
iyi bir ifl, hizmet veya
baflar›dan ötürü verilen fley, ödül
nebat:
topraktan biten, yetiflen
her türlü fley, bitki.
peygamber:
Allah’›n elçisi, Allah
taraf›ndan haber getirerek ‹lâhî
emir ve yasaklar› insanlara tebli¤
eden elçi, haberci, nebi, resul.
Rab:
besleyen, yetifltiren, verdi¤i
nimetlerle mahlûkat› ›slah ve ter-
biye eden Allah
Rabbülâlemîn:
âlemlerin Rabbi,
674 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
D
EN‹ZL‹
H
AYATI
bütün âlemleri idare ve terbi-
ye eden Allah.
rahmet:
ac›ma, merhamet
etme, esirgeme, ba¤›fllama,
flefkat gösterme
rububiyet-i mutlaka:
Mutlak
rububiyet, s›n›rs›z, hiç bir ka-
y›t ve flarta tâbi olmayan
Rabl›k; her fleyi kuflatan ve
emri alt›nda bulunduran, ter-
biye eden Allah’›n kay›ts›z,
flarts›z terbiye edicili¤i.
sair:
di¤er, öteki, baflka.
saltanat:
sultanl›k, padiflahl›k,
hükümdarl›k
saltanat-› sermediye:
Sonsuz
saltanat.
sevk:
önüne kat›p sürme,
öne, ileri sürme, gönderme
s›fat:
hâl, keyfiyet, nitelik, va-
s›f
Sultanü’d-Deyyan:
mükâfat-
land›ran ve cezaland›ran sul-
tan; Allah.
flefkat:
ac›yarak ve esirgeye-
rek sevme, içten ve karfl›l›ks›z
merhamet, karfl›l›k bekleme-
den yard›m etme
flifa:
bedenî veya ruhî bir has-
tal›¤›n son bulmas›, hastal›k-
tan kurtulma, iyileflme, sa¤l›-
¤›na kavuflma.
taat:
itaat etme, boyun e¤-
me, emre uyma.
teslim:
karfl›s›ndakinin hük-
mü alt›na girme, boyun e¤-
me, r›za gösterme
umum:
hep, bütün, cümle,
herkes
umumî:
umuma ait, umumla
ilgili, herkesle alâkal›, herkese
ait.
1...,664,665,666,667,668,669,670,671,672,673 675,676,677,678,679,680,681,682,683,684,...1390
Powered by FlippingBook