Hâlkmz bize tanttrdlar. Aynen biz de ahiretimizi bafl-
ta o bildi¤imiz Rabbimizden, sonra Peygamberimizden,
sonra Kurânmzdan, sonra sair peygamberler ve mu-
kaddes kitaplardan, sonra melâikelerden, sonra kâinat-
tan soraca¤z.
flte, birinci mertebede, ahireti Allahtan soruyoruz. O
da bütün gönderdi¤i elçileriyle ve fermanlaryla ve bütün
isimleriyle ve sfatlaryla, Evet, ahiret var ve sizi oraya
sevk ediyorum ferman ediyor. Onuncu Söz on iki
parlak ve katî hakikatler ile bir ksm isimlerin ahirete
dair cevaplarn ispat ve izah eylemifl. Burada, o izaha ik-
tifaen, gayet ksa bir iflaret ederiz:
Evet, Madem hiçbir saltanat yoktur ki, o saltanata
itaat edenlere mükâfat ve isyan edenlere mücazat bu-
lunmasn. Elbette rububiyet-i mutlaka mertebesinde bir
saltanat- sermediyenin, o saltanata iman ile intisap ve
taat ile fermanlarna teslim olanlara mükâfat; ve o izzet-
li saltanat küfür ve isyanla inkâr edenlere de mücazat,
o rahmet ve cemale, o izzet ve celâle lâyk bir tarzda ola-
cak diye,
Rabbül-Âlemin
ve
Sultanüd-Deyyan
isimleri
cevap veriyorlar.
Hem, Madem günefl gibi, gündüz gibi, zemin yüzün-
de bir umumî rahmet ve ihatal bir flefkat ve kerem, gö-
zümüzle görüyoruz. Meselâ o rahmet, her baharda
umum a¤açlar ve meyveli nebatlar Cennet hurileri gibi
giydirip, süslendirip, ellerine her çeflit meyveleri verip,
bizlere uzatp, `Haydi alnz, yiyiniz! dedi¤i gibi, bir
ahiret:
öbür dünya, öteki dünya,
kyametten sonra kurulacak olan
âlem
celâl:
nihayet derecede büyük-
lük, azamet, ululuk
cemal:
güzellik, iç ve dfl güzelli¤i
elbette:
kesinlikle, mutlaka, flüp-
hesiz
ferman:
emir, buyruk
hakikat:
gerçek, asl, esas.
hûrî:
Cennet kz, Cennet güzeli
inkâr:
reddetme, tanmama, ka-
bul ve tasdik etmeme, inanma-
ma
intisap:
mensup olma, ba¤lanma,
bir kimseye mensupluk
isyan:
baflkaldrma, itaatsizlik,
serkefllik, emre karfl gelip ayak-
lanma
itaat:
boyun e¤me, uyma, dinle-
me, alnan emre göre hareket et-
me
izah:
açkça ortaya koyma, açk-
lama yapma, bir konuyu ayrnt-
laryla ortaya koyma, eksiksiz an-
latma.
izzet:
de¤er, itibar, fleref, yücelik
izzetli:
fleref ve itibar sahibi
kâinat:
yaratlmfl olan fleylerin
tamam, bütün âlemler, varlklar
katî:
kesip atan, flüpheye ve te-
reddüde mahal brakmayan, ke-
sin, flüphesiz
kerem:
cömertlik, lütuf, ihsan,
ba¤fl; bu vasflara sahiplikten do-
¤an yardm severlik, hayr ve gü-
zel ifller.
küfür:
nimeti inkâr etme
lâyk:
yakflan, yaraflr, yakflr
madem:
çünkü, için, de¤il mi ki,
...den dolay, böyle ise, hele.
melâike:
melekler, ferifltehler;
nurdan yaratlmfl, ftratlar safi,
makamlar sabit olan, Allahn
emirlerine tam itaat eden mah-
lûklar.
meselâ:
misal olarak, flunun gibi,
söz gelifli, faraza.
mukaddes:
takdis edilmifl, müba-
rek, ayp ve noksanlardan kurtul-
mufl, kutsal, aziz, temiz.
mücazat:
bir suça karfl verilen
ceza, karfllk, mutlak ceza
mükâfat:
iyi bir ifl, hizmet veya
baflardan ötürü verilen fley, ödül
nebat:
topraktan biten, yetiflen
her türlü fley, bitki.
peygamber:
Allahn elçisi, Allah
tarafndan haber getirerek lâhî
emir ve yasaklar insanlara tebli¤
eden elçi, haberci, nebi, resul.
Rab:
besleyen, yetifltiren, verdi¤i
nimetlerle mahlûkat slah ve ter-
biye eden Allah
Rabbülâlemîn:
âlemlerin Rabbi,
674 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
D
ENZL
H
AYATI
bütün âlemleri idare ve terbi-
ye eden Allah.
rahmet:
acma, merhamet
etme, esirgeme, ba¤fllama,
flefkat gösterme
rububiyet-i mutlaka:
Mutlak
rububiyet, snrsz, hiç bir ka-
yt ve flarta tâbi olmayan
Rablk; her fleyi kuflatan ve
emri altnda bulunduran, ter-
biye eden Allahn kaytsz,
flartsz terbiye edicili¤i.
sair:
di¤er, öteki, baflka.
saltanat:
sultanlk, padiflahlk,
hükümdarlk
saltanat- sermediye:
Sonsuz
saltanat.
sevk:
önüne katp sürme,
öne, ileri sürme, gönderme
sfat:
hâl, keyfiyet, nitelik, va-
sf
Sultanüd-Deyyan:
mükâfat-
landran ve cezalandran sul-
tan; Allah.
flefkat:
acyarak ve esirgeye-
rek sevme, içten ve karfllksz
merhamet, karfllk bekleme-
den yardm etme
flifa:
bedenî veya ruhî bir has-
tal¤n son bulmas, hastalk-
tan kurtulma, iyileflme, sa¤l-
¤na kavuflma.
taat:
itaat etme, boyun e¤-
me, emre uyma.
teslim:
karflsndakinin hük-
mü altna girme, boyun e¤-
me, rza gösterme
umum:
hep, bütün, cümle,
herkes
umumî:
umuma ait, umumla
ilgili, herkesle alâkal, herkese
ait.