ahitlerine istinaden ilân edip mucizeleriyle do¤ru olduk-
larn ispat ettikleri gibi, hadsiz ehl-i velâyet, keflf ile ve
zevk ile ayn hakikate imza basyorlar; elbette o hakikat
günefl gibi zâhir olur. fiüphe eden divane olur.
Evet, bir fende ve bir sanatta mütehasss bir iki zatn
o fen ve o sanata ait hükümleri ve fikirleri, onda ihtisas
olmayan bin adamn hatta baflka fenlerde âlim ve ehl-i
ihtisas da olsalar muhalif fikirlerini hükümden iskat
ettikleri gibi; bir meselede, meselâ, ramazan hilâlini
yevm-i flekte ispat etmek ve Süt konservelerine benze-
yen ceviz-i Hindî bahçesi rûy-i zeminde var diye dava
etmekte iki ispat edici, bin inkâr edici ve nefyedicilere
galebe edip davay kazanyorlar. Çünkü, ispat eden, yal-
nz bir ceviz-i Hindîyi veyahut yerini gösterse, kolayca
davay kazanr. Onu nefy ve inkâr eden bütün rûy-i zemi-
ni aramak, taramakla hiçbir yerde bulunmad¤n göster-
mekle davasn ispat edebildi¤i gibi; Cenneti ve dâr- sa-
adeti ihbar ve ispat eden yalnz bir izini sinemada gibi
keflfen bir gölgesini, bir tereflfluhunu göstermekle davay
kazand¤ hâlde, onu nefy ve inkâr eden, bütün kâinat
ve ezelden ebede kadar bütün zamanlar görmek ve gös-
termekle ancak inkârn ve nefyini ispat ile davay kaza-
nabilir ve bu ehemmiyetli srdandr ki, hususî bir yere
bakmayan ve imanî hakikatler gibi umum kâinata bakan
nefiyler, inkârlar zatnda muhal olmamak flartyla is-
pat edilmez, diye ehl-i tahkik ittifak edip bir düstur-i esa-
sî kabul etmifller.
TARHÇE- HAYATI
| 679
D
ENZL
H
AYATI
her yeni ay ve her ayn üçüncü
gecesine kadar olan ay
hususî:
bir fleye, bir kifliye, bir ye-
re has olan, herkese âid olmayan,
özel
hüküm:
karar, emir, bir konu, ifl
veya kimse hakknda verilen ka-
rar
skat:
yok etme, hükümsüz kl-
ma, hükümsüz brakma
ihbar:
haber verme, bildirme, an-
latma, duyurma
ihtisas:
bir ilim veya sanat dal
üzerinde derinleflme, bir sahada
genifl bilgi sahibi olma, uzmanlk
imanî:
imana ait olan, imana dair
olan, imanla ilgili.
inkâr:
reddetme, tanmama, ka-
bul ve tasdik etmeme, inanma-
ma
ispat:
delil ve flahit göstererek
do¤ruyu ortaya koyma, do¤ruyu
delillerle gösterme
ittifak:
fikir birli¤i, söz birli¤i
kâinat:
yaratlmfl olan fleylerin
tamam, bütün âlemler, varlklar
keflf:
Allah tarafndan ilham edil-
me, kalp gözüyle görme
meselâ:
misal olarak, flunun gibi,
söz gelifli, faraza.
muhal:
imkânsz, olmas müm-
kün olmayan, olmaz, olmayacak
muhalif:
muhalefet eden, aykr-
lk gösteren, uymayan, bir fiil ve-
ya düflünceye karfl gelen
mütehasss:
ihtisas olan, ihtisas
sahibi, bir ilim dalnda veya bir
meslekte derin bilgi sahibi olan,
iflinin erbab olan, uzman
nefy:
inkâr etme
rûy-i zemin:
yeryüzü.
tereflfluh:
szma, sznt yapma
umum:
hep, bütün, cümle, her-
kes
yevm-i flekk:
fiaban- fierif aynn
otuzuncu günü; Ramazan olmas
zannedilip ancak hilâl görülme-
dikçe oruç tutulmas münasip ol-
mayan gün.
zahir:
açk, belli, meydanda
zat:
kifli, flahs, fert
âlim:
çok okumufl, bilen, bil-
gili, bilgin
ceviz-i Hindî:
Hindistan cevi-
zi.
dâr- saadet:
saadet, mutlu-
luk yeri, Cennet.
divane:
deli, akl baflnda ol-
mayan, budala, alk.
düstur-i esasî:
temel prensip,
esas düstur.
ebed:
sonu olmayan gelecek
zaman, sonsuzluk, daimîlik.
ehemmiyet:
kymet, de¤er,
önem.
ehl-i ihtisas:
ihtisas sahipleri,
bir dala mensup olanlar, her
hangi bir sahada uzman olan-
lar.
ehl-i tahkik:
gerçe¤i araflt-
ranlar, gerçe¤in peflinden gi-
denler.
ehl-i velâyet:
velî olanlar;
erenler, Allahn dostlu¤unu
kazananlar, velîlik sfatn ta-
flyanlar.
elbette:
kesinlikle, mutlaka,
flüphesiz
ezel:
bafllangc olmayan geç-
mifl zaman, öncesizlik, ebedin
zdd.
fikir:
rey, görüfl, mülâhaza,
kanaat
galebe:
galip gelme, yenme,
üstünlük
hakikat:
gerçek, asl, esas.
hatta:
manaya kuvvet ver-
mek için üstelik, fazla olarak,
bundan baflka, kadar, bile,
dahi, hem de... manalarnda,
cümle bafllarnda kullanlan
edattr.
hilâl:
yay fleklinde görülen