devam ve saadet-i ebediyeyi hadsiz dualarla isteyen ve
yalvaran ve bütün dünya lezzetleri ona verilse, onun be-
kaya karfl arzusunu tatmin etmeyen; ve ona ihsanlar
eden Zat perestifl derecesinde seven ve sevdiren ve se-
vilen çok harika bir mucize-i kudret-i Samedâniye ve bir
acube-i hilkat...
Ve kâinat içine alan ve ebede gitmek
için yaratld¤na bütün cihazat- insaniyesi flahadet eden,
böyle yirmi küllî hakikatler ile Cenab- Hakkn
Hak
ismi-
ne ba¤lanan ve en küçük zîhayatn en cüzî ihtiyacn gö-
ren ve niyazn ifliten ve fiilen cevap veren Hafîz-i Zülce-
lâlin
Hafiz
ismiyle mütemadiyen amelleri kaydedilen ve
kâinat alâkadar edecek efalleri o ismin kâtibîn-i kiramla-
ryla yazlan ve her fleyden ziyade o ismin nazar- dikkati-
ne mazhar bulunan bu insanlar, elbette ve elbette ve her
hâlde ve hiçbir flüphe getirmez ki, bu yirmi hakikatin hük-
müyle, insanlar için bir haflir ve neflir olacak. Ve
Hak
is-
miyle, evvelki hizmetlerinin mükâfatn ve kusuratnn
mücazatn çekecek; ve
Hafiz
ismiyle cüzî küllî kayt alt-
na alnan her amelinden muhâsebe ve sorguya çekilecek.
Ve dâr- bekada saadet-i ebediye ziyafetgâhnn ve fleka-
vet-i daime hapishanesinin kaplar açlacak. Ve bu âlem-
de çok taifelere kumandanlk yapan ve karflan ve bazen
karfltran bir zabit, topra¤a girip her amelinden sual olun-
mamak ve uyandrlmamak üzere yatp saklanmayacaktr.
Yoksa, sine¤in sesini iflitip hakk- hayatn vermekle fi-
ilen cevap verdi¤i hâlde, gök gürültüsü kuvvetinde beka-
ya ait hadsiz hukuk-i insaniyenin, mezkûr yirmi hakikat-
ler lisanlaryla edilen ve arfl ve ferfli çnlatan dualarn
acube-i hilkat:
yaratlfl garibesi,
yaratlfl çok tuhaf olan.
alâkadar:
ilgili, iliflkili, münase-
betli, ba¤l.
âlem:
dünya, cihan
amel:
fiil, ifl, emek
arfl:
yüksekli¤i sebebiyle bütün
cisimleri içine alan ve Allahn
kudret ve hükmüyle istiva etti¤i
fley.
beka:
bâkîlik, ebedîlik, sonu ol-
mama, bulundu¤u hâlde kalma
Cenab- Hak:
Allah; do¤ru, ger-
çek, Hakkn tâ kendisi olan, fleref
ve azamet sahibi yüce Allah.
cüzî:
küçük.
dâr- beka:
bâkî ve sonsuz dün-
ya; ahiret.
ebed:
sonu olmayan gelecek za-
man, sonsuzluk, daimîlik.
efal:
fiiller, ifller, ameller.
elbette:
kesinlikle, mutlaka, flüp-
hesiz
evvel:
önce, ilk, birinci, iptida,
bafllangç
ferfl:
yeryüzü, zemin, dünya, kr,
saha.
fiilen:
ifl halinde, yaparak, iflleye-
rek.
Hafz- Zülcelâl:
Yaratklarn be-
lâlardan, tehlikelerden koruyan
büyüklük sahibi Allah.
Hafîz:
yarattklarn koruyup gö-
zeten Allah.
hakikat:
gerçek, asl, esas.
hakk- hayat:
yaflama hakk.
hârika:
ola¤anüstü vasflar tafl-
yan ve hayranlk hissi uyandran.
ihsan:
iyilik etme, güzel davran-
ma, ba¤fllama, ikram etme, lütuf,
ba¤fl, yardm
kâinat:
yaratlmfl olan fleylerin
tamam, bütün âlemler, varlklar
kumandan:
komutan.
kusûrat:
kusurlar, noksanlklar,
eksiklikler, özürler, suçlar, kaba-
hatler.
küllî:
külle ilgili, bütüne ait, umu-
688 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
D
ENZL
H
AYATI
mî, bütün, hepsi
lisan:
dil, anlaflma amacyla
kullanlan sesli iflaretler siste-
mi
mazhar:
nail olma, flereflen-
me, kavuflma; nail olmufl,
eriflmifl, kavuflmufl
mezkûr:
zikredilen, ad ge-
çen, anlan.
mucize-i kudret-i Samedâ-
niye:
Samed olan Cenab- Al-
lahn kudret mucizesi.
muhasebe:
hesaplaflma, kar-
fllkl hesap görme
mücazat:
bir suça karfl veri-
len ceza, karfllk, mutlak ceza
mükâfat:
iyi bir ifl, hizmet ve-
ya baflardan ötürü verilen
fley, ödül
mütemadiyen:
sürekli ola-
rak, devaml olarak, aralksz
flekilde, muttasl, devaml.
nazar- dikkat:
dikkatli bak-
ma, dikkatli bakfl.
niyaz:
yalvarma, yakarma
perestifl:
aflr derecede sev-
me, aflr sevgi, düflkünlük,
meftunluk.
saadet-i ebediye:
zevalsiz,
sonu olmayan mutluluk, son-
suz mutluluk.
sual:
sorma, soruflturma
flahadet:
flahit olma, flahitlik,
tanklk
flekavet-i daime:
sürekli
bedbahtlk, sonsuz sknt.
taife:
bölük, takm, güruh, fr-
ka
zabit:
subay, askere kuman-
da eden rütbeli asker
zîhayat:
hayat sahibi.
ziyade:
çok, fazla, artk