cihazat›n› ve teflekkülünün bütün fleraitini cami bir kutu-
cuktur ki, hafìziyetin azametini ispat eder.
o
ôp
N'
’r
Gn
h
ismine mazhar olan meyvesi ise, çekirdekleriy-
le o a¤ac›n iflledi¤i bütün f›trî vazifelerinin fihristesini
ve amellerinin listesini ve hayat-› saniyesinin düsturlar›n›
ihtiva eden bir sandukçad›r ki, azamî derecede hafîziye-
te flahadet eder.
o
ôp
gÉs
¶dGn
h
ismine mazhar olan o a¤ac›n suret-i cismani-
yesi ise, öyle tenasüplü ve sanatl› ve süslü bir hulle, bir
libas ve ayr› ayr› nak›fllar ve ziynetler ve yald›zl› niflanlar
ile tezyin edilmifl güya yetmifl renkli bir hûrî elbisesidir ki,
hafîziyet içinde azamet-i kudret ve kemal-i hikmet ve ce-
mal-i rahmeti gözlere gösterir.
o
øp
WÉn
Ñr
dGn
h
ismine âyine olan o a¤ac›n içindeki makinesi
ise, öyle muntazam ve mükemmel ve mu’cizatl› bir fab-
rika, bir tezgâh, bir kimyahane; ve hiçbir dal› ve meyve-
yi ve yapra¤› g›das›z b›rakmayan mizanl› bir kazan-› er-
zakt›r ki, hafîz›yet içinde kemal-i kudret ve adalet ve ce-
mal-i rahmet ve hikmeti günefl gibi ispat eder.
Aynen öyle de, küre-i arz, senevî mevsimler cihetinde
bir a¤açt›r. ‹sm-i
Evvel
cilvesiyle, güz mevsiminde hafizi-
yete emanet edilen bütün tohumlar ve çekirdekler, bahar
çarflaf›n› giyen zemin yüzünün milyarlar dal, budak, mey-
ve veren ve çiçek açan a¤ac›n›n teflkilât›na dair ‹lâhî emir-
lerin mecmuac›klar› ve kaderden gelen düsturlar›n
amel:
bir insan›n dinî emirler ve
yasaklara göre yapt›¤› ifl, hareket.
amel:
fiil, ifl, emek
âyine:
ayna, mirat
aynen:
bir fleyin asl› veya kendisi
olarak, t›pk› t›pk›s›na, hiç de¤ifl-
meden, oldu¤u gibi.
azamet-i kudret:
kudretin bü-
yüklü¤ü.
azamî:
en fazla, en çok, nihayet
derecede
Bât›n:
Allah’›n güzel isimlerinden-
dir. ‹nsan›n kendisinden daha ya-
k›n, kendisinden daha gizli, s›¤›-
nacak kimsenin Ondan baflka s›-
¤›nak bulamad›¤› Allah (c.c.).
cemal-i rahmet:
Rahmetin gü-
zelli¤i, ‹lâhî rahmetteki güzellik.
cihazat:
uzuvlar, organlar.
cilve:
Esma-i ‹lâhînin tecellisi; efl-
ya ve insanda, ‹lâhî kudret eserle-
rinin belirip görünmesi
dair:
belli bir fley hakk›nda olan,
alâkal›, müteallik, ait, ilgili.
delil:
bir davay›, meseleyi ispata
yarayan fley, bürhan, beyyine
düstur:
kanun, kaide, kural, pren-
sip, esas
f›trî:
tabiî, yarat›l›fltaki, do¤ufltan
olan.
fihriste:
bir kitapta veya bir dük-
kânda bulunan fleyleri s›rayla
gösteren liste.
güya:
sanki, sözde.
güz:
sonbahar.
haf›ziyet:
koruyup gözeticilik
hikmet:
belirli gayelere yönelik,
faydal›, anlaml› ve yerli yerinde
olufl.
hulle:
elbise, k›yafet.
hûrî:
Cennet k›z›, Cennet güzeli
ihtiva:
içine alma, içinde bulun-
durma
‹lâhî:
Allah’la ilgili, Cenab-› Hakka
dair
ispat:
delil ve flahit göstererek
do¤ruyu ortaya koyma, do¤ruyu
delillerle gösterme
kader:
takdir, k›smet, kudret, ‹lâ-
hî hüküm
kemal-i hikmet:
hikmetin mü-
kemmelli¤i, tam ve eksiksiz bir
hikmet, mükemmel hikmet ve
gaye.
kudret:
Allah’›n bütün varl›¤› çev-
releyen ezelî kuvveti
küre-i arz:
arz küresi, yer yuvar-
la¤›, dünya, yer küre.
libas:
elbise, giyilecek fley,
giysi
mazhar:
bir fleyin ç›kt›¤› yer,
zuhur etti¤i, göründü¤ü yer
meal:
anlam, mana, mefhum,
mazmun, kavram
mecmua:
dergi
mizan:
ölçü
mu’cizat:
mu’cizeler, Allah ta-
raf›ndan verilip, yaln›z pey-
gamberlerin gösterebilecek-
leri büyük harika ifller.
muntazam:
nizaml›, intizaml›,
s›ralanm›fl, s›ral›, düzgün, ter-
tipli
mükemmel:
kemale erdiril-
mifl, kemal bulmufl, kâmil, ta-
mamlanm›fl, noksans›z, tam,
eksiksiz
netice:
son, ak›bet, nihayet
senevî:
senelik, y›ll›k
suret-i cismaniye:
cisimlefl-
mifl flekil ve suret.
flahadet:
flahit olma, flahitlik,
tan›kl›k
flahit:
flahitlik yapan, gördü¤ü
veya bildi¤i fleyi mahkeme
önünde yemin ederek söyle-
yip davan›n sonuçlanmas›na
yard›m eden kimse, flahit, ta-
n›k
flerait:
flartlar.
tenâsüb:
uyma, uygunluk,
birbirini tutma
teflekkül:
flekillenme, flekil
alma, meydana gelme
teflkilât:
yap›fllar, kurulufllar
tezyin:
süsleme, ziynetlendir-
me
vâk›f:
bir fleyi elde eden, bir
iflten haberli olan
ziynet:
süs, bezek.
684 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
D
EN‹ZL‹
H
AYATI