Said Nursî, ahd etmifl ve ilân etmifl ki: Benim idam-
ma çalflanlar dahi e¤er Risale-i Nurla imanlarn kurtar-
salar, Risale-i Nura sarlsalar, kardefllerim, siz flahit olu-
nuz, ben onlara hakkm helâl ediyorum.
Evet, onu mahkûm etmek isteyenlerden ço¤u ve ek-
ser aleyhinde bulunanlar bugün ona dost oldu¤u gibi,
tezvir ve iftirada bulunan sizler de nedamet etseniz, Nur
derslerine kulak verseniz, ümit edilir ki o flefkat kahra-
man, sizin için, affnz için dua eder, niyaz eder.
Evet, Said Nursî, öyle eflsiz bir kahramandr ki; bu
kahramanl¤n harp meydannda, mahkeme sandalye-
sinde müstebitlere karfl gösterdi¤i halde; gelin, siz düfl-
manlar ve onu yok etmek için çalflanlardan Nura müte-
veccih olanlarn selâmet ve kurtuluflu için el açp göz yafl-
laryla nasl niyaz etti¤ini görün ve onun yüksek bir teva-
zu ile milletin her tabakasyla nasl kemal-i flefkatle mu-
amelede bulundu¤unu anlayn, insanl¤n ulvî mertebesi-
ni bu zatta seyreyleyin. Onun hakknda senakâr sözler,
takdirler, ehl-i dünyann alkfllanmas nevinden de¤ildir;
hakikat-i kâinatn, bu ekmel insana ve insann yüksek
kymetini, Müslümanl¤n hakikî tezahürünü temsil eden
manevî flahsiyetine karfl olan takdir ve tebrikine bir iflti-
raktir. Evet, Said Nursîyi, temsil ve terennüm etti¤i en-
var- hakikat itibariyla, yalnz insanlk de¤il, belki âlem
bütün enva ve ecnasyla alkfllyor, tebrik ediyor. Evet,
hizmet-i imaniyesini mazi, müstakbel takdir ediyor.
TARHÇE- HAYATI
| 697
E
MRDA/
H
AYATI
mazi:
geçmifl zaman.
mertebe:
derece, basamak.
muamele:
davranma, davranfl.
müstakbel:
gelecek zaman.
müstebit:
zulüm ve baskda bu-
lunan, zorba.
müteveccih:
bir cihete dönen,
yönelen.
nedamet:
piflmanlk.
nevi:
çeflit, tür.
niyaz:
Allaha yalvarma ve yakar-
ma.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursînin eserlerinin
ad.
selâmet:
salimlik, eminlik, kurtu-
lufl, korku ve endifleden uzak ol-
ma.
senakâr:
sena eden, öven, met-
heden.
flahsiyet:
kiflilik.
flefkat:
karfllksz sevgi besleme,
içten ve karfllksz merhamet.
takdir:
kymet verme, be¤enme.
temsil:
birinin, bir toplulu¤un ad-
na hareket etme.
terennüm:
güzel güzel anlatma.
tevazu:
alçak gönüllülük, bir kim-
senin baflkalarn kendinden kü-
çük görmemesi.
tezahür:
görünme, belirme, orta-
ya çkma.
tezvir:
müzevirlik yapma, ara
bozma, ko¤uculuk.
ulvî:
yüksek, yüce.
zat:
kifli, flahs.
ahit:
söz verme.
âlem:
dünya, cihan; bütün
yaratlmfllar.
aleyh:
ona karfl, onun üzeri-
ne.
dua:
Allaha yalvarma, niyaz.
ecnas:
cinsler, çeflitler.
ehl-i dünya:
dünyaya ba¤l,
dünya adam, ahireti düflün-
meyen.
ekmel:
daha (en, pek) mü-
kemmel, en olgun, kusursuz
ve eksiksiz olan.
ekser:
pek çok.
enva:
çeflitler, türler, neviler.
envar- hakikat:
hakikat nur-
lar, gerçe¤e ait flklar.
hakikat- kâinat:
yaratlmfl-
larn, nesnelerin gerçe¤i, asl.
hakikî:
gerçek.
harp:
savafl.
helâl:
Allahn müsaade etti¤i
fley, din bakmndan günah
olmayan fley.
hizmet-i imaniye:
iman ve
Kurân hakikatlerinin ikna
edici ve ilmî delillerle anlafll-
masna hizmet etme.
iftira:
asl olmadan birine suç
yükleme, olmayan bir suçu
baflkasna yükleme.
ilân:
yayma, duyurma, bildir-
me.
iman:
inanç, itikat.
ifltirak:
katlma, ortak olma.
kemal-i flefkat:
flefkatin tam
oluflu, tam ve eksiksiz flefkat.
kymet:
de¤er.
mahkûm:
bir mahkemece
hüküm giymifl, hükümlü.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.