Tarihçe-i Hayat - page 707

etmenin atom bombas› gibi tesiri bulundu¤undan Risa-
le-i Nur’un siyasetle hiçbir alâkas› bulunmad›¤›n›; mesle-
¤imizin en büyük esas›n›n ihlâs oldu¤unu, r›za-i ‹lâhîden
baflka hiçbir maksat ittihaz edilemeyece¤ini, Nurun kuv-
vetinin iflte bu oldu¤unu; ihlasla, müsbet hareket etmek-
le inayet ve rahmet-i ‹lâhiyenin Risale-i Nur’u himaye
edece¤ini, ilâahir, beyan ederdi.
Üstad›n dersini ve sohbetini dinleyenleri iflhat ederek
diyebiliriz ki:
Üstad›n bir dersi, bir sohbeti çok gençler
için vesile-i necat oldu¤u gibi, Risale-i Nur’a fedakârâne
hizmet için de bir menba-› istinat olurdu
. Nura hizmet
eden fedakâr talebelerin ekserisi, böyle bir veya birkaç
defa Üstad›n dersinde, ikaz›nda haz›r bulunmufltur.
Emirda¤’›nda iken, Ankara’ya Nur hizmeti için gön-
derdi¤i bir talebesi, hâl-i âleme bakarak, “Bu insanlar ne
zaman Nur Hakikatlerini dinleyecek? Kal›n zulmet per-
deleri nas›l y›rt›lacak? Manevî karanl›klar nas›l izale ola-
cak?” diye ümitsizli¤e düfler. Sonra, birgün Emirda¤’›na
Üstad›n yan›na döndü¤ü zaman, o büyük Üstat der:
“Vazifemiz hizmettir; muvaffak olmak, insanlara kabul
ettirmek Cenab-› Hakk›n vazifesidir. Biz vazifemizi yap-
makla mükellefiz. Sen orada, ‘Bu insanlar ne zaman Ri-
sale-i Nur’u dinleyecekler?’ diye ümitsizli¤e düflme, me-
rak etme! Kat’iyen bil ki: Mele-i Âlân›n hadsiz sakinleri,
bugün Risale-i Nur’u alk›fll›yorlar. Onun için, hiç ehem-
miyeti yok. K›ymet kemiyette de¤il, keyfiyettedir. Bazen
bir halis ve fedakâr talebe, bine mukabildir”
diyerek,
ye’sini giderir
.
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 707
E
M‹RDA/
H
AYATI
âlem.
menba-› istinat:
dayanak kayna-
¤›.
meslek:
gidifl, tutulan yol, sistem.
mukabil:
karfl›l›k.
muvaffak:
baflarm›fl, baflar›l›.
mükellef:
sorumlu ve yükümlü
olan.
müspet:
olumlu.
rahmet-i ‹lâhîye:
Allah’›n sonsuz
rahmeti, ‹lâhî rahmet.
r›za-y› ‹lâhî:
Allah’›n r›zas›, hofl-
nutlu¤u.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
ad›.
sakin:
bir yerde oturan.
talebe:
ö¤renci.
vazife:
görev.
vesile-i necat:
kurtulufl sebebi,
kurtulufl vas›tas›.
yeis:
ümitsizlik.
zulmet:
karanl›k.
alâka:
ilgi, iliflki, yak›nl›k.
beyan:
aç›klama, bildirme,
izah.
ehemmiyet:
önem, de¤er,
k›ymet.
ekserî:
ço¤u k›sm›.
fedakâr:
kendini veya flahsî
menfaatlerini hiçe sayan, fe-
da eden.
fedakârâne:
fedakârca, feda-
kârl›kla.
hadsiz:
s›n›rs›z, sonsuz.
hakikat:
gerçek, esas.
hâl-i âlem:
flimdiki hâl ve ya-
flama flekli.
halis:
samimî, her amelini
yaln›z Allah r›zas› için iflleyen.
himaye:
koruma, muhafaza
etme.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli
baflka bir karfl›l›k beklemek-
sizin, s›rf Allah r›zas› için yap-
ma.
ilâahir:
sona kadar, sonuna
kadar.
inayet:
yard›m, ihsan, lütuf.
iflhat:
flahit gösterme, tan›k
getirme.
ittihaz:
edinme, alma, kabul
etme.
izale:
giderme, ortadan kal-
d›rma.
Kat’iyen:
kat’î olarak, kesin
olarak, kesinlikle.
kemiyet:
bir fleyin adet, mik-
tar ve say› olarak ifade edile-
bilen durumu, nicelik.
K›ymet:
de¤er.
maksat:
gaye.
mele-i â’lâ:
yüce âlem; Ce-
nab-› Hakk’a daha yak›n olan
büyük meleklerin topland›¤›
1...,697,698,699,700,701,702,703,704,705,706 708,709,710,711,712,713,714,715,716,717,...1390
Powered by FlippingBook