Kendilerinin bu sahadaki hizmetleri, çok muazzamdr.
Barlada bulundu¤u müddetçe talebeli¤ine, kardeflli¤e ve
ahiret hemflireli¤ine kabul etti¤i erkek ve kadnlar gibi,
Emirda¤ ve civar köylerde de pek çok ahiret hemflire-
leri, talebeleri ve kardeflleri vard. Bilhassa masum ço-
cuklarla alâkadarl¤ pek ziyadedir.
Üstadn iffet ve istikametteki hudutsuzlu¤u, bilmüfla-
hede sabittir ve inkâr gayr-i kabildir. Hayat boyunca,
hanmlarla konuflmaktan, nazaryla dahi meflgul olmak-
tan fliddetle içtinap etmifltir. Bir mektubundan anlaflld¤
gibi, gençli¤inde dahi iffet ve istikametin zirve-i münte-
hasnda oldu¤u, onu yakndan tanyan ve hayatna aflina
olanlarn müflahedeleriyle sabittir.
Bütün ahali, Üstadn numune-i imtisal iffet ve istika-
metini görerek, kendisine uhrevî ve manevî alâkadarlk
gösterirlerdi. Üstat, ahiret hemflireli¤ine kabul etti¤i ha-
nmlara ve manevî evlât ve talebeleri addetti¤i masum
çocuklara çok dua ederdi. Kadnlarn flefkat kahraman
oldu¤unu, bu zamanda slâm terbiyesi dairesinde hareket
etmenin elzem oldu¤unu, yetiflen masum evlâtlarnn uh-
revî hayatlarndan mesul ve e¤er dindar yetifltirebilirler-
se hissedar bulunduklarn, kendisinin çok hasta ve peri-
flan olup dua etmelerini istedi¤ini, ihtiyar hanmlara dua
etti¤ini, genç hanmlardan da namazn klanlara dua
edip ahiret hemfliresi kabul edece¤ini ksaca söylerdi. Ve
zaten fazla konuflmazd. Mübarek taife-i nisâ, Said Nur-
sînin yüksek bir ehl-i hak ve hakikat oldu¤unu, kalpleri-
nin saffetiyle hissederlerdi.
add:
saymak.
ahali:
halk.
ahiret:
dünya hayatndan sonra
bafllayp ebediyen devam edecek
olan ikinci hayat.
alâkadar:
ilgili, iliflki.
aflina:
bilinen, tannan.
Bilhassa:
özellikle.
bilmüflahede:
görerek, bizzat fla-
hit olarak.
civar:
çevre, yöre, etraf.
dindar:
dinin emirlerini yerine
getiren.
dua:
Allaha yalvarma, niyaz.
ehl-i hak:
hak ehli, iman, slâmi-
yet ve hak yolunda olan, hak
mezhepte olan.
ehl-i hakikat:
hakikati arzula-
yanlar, gerçe¤i bulup onun peflin-
den gidenler; Allah adam.
elzem:
daha (en, pek) lâzm, lü-
zumlu, gerekli.
evlât:
veletler, çocuklar.
gayr- kabil:
mümkün olmayan,
imkânsz, gerçekleflmesi müm-
kün olmayan.
hemflire:
kz kardefl, bac.
hissedar:
hisse sahibi, hissesi
olan.
hudut:
snrlar.
içtinap:
çekinme, saknma, uzak
durma.
iffet:
temizlik, ahlâkî temizlik.
710 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
E
MRDA/
H
AYATI
inkâr:
reddetme, inanmama,
kabul ve tasdik etmeme.
istikamet:
do¤ruluk; inanç,
düflünce, niyet, tutum ve
davranflta Allahn rzasna
uygun olarak do¤ru yol üzere
olma.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
masum:
suçsuz, günahsz,
saf, temiz.
mesul:
sorumlu, yükümlü.
muazzam:
çok büyük, ulu,
yüce.
Mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
müddet:
süre, zaman.
müflahede:
bir fleyi gözle gör-
me, seyretme.
nazar:
bakfl, bakfl açs.
nisâ:
kadnlar.
numune-i imtisal:
örnek al-
nacak flekildeki numune, ör-
nek numune.
sabit:
ispat edilmifl, ispatlan-
mfl.
saffet:
saflk, halislik, temizlik,
her türlü hile fleytanlktan
uzak olma.
flefkat:
acyarak ve esirgeye-
rek sevme, içten ve karfllksz
merhamet.
taife-i nisâ:
kadnlar toplulu-
¤u.
talebe:
ö¤renci.
terbiye:
e¤itim; iyi ahlâk, say-
g ve edep ö¤renme.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete
ait.
zirve-i münteha:
zirvenin en
son yeri.
ziyade:
fazla, fazlasyla.