Üstadn masum çocuklarla sohbet ve muhaveresi ise,
çok ibretli ve saadetlidir. Emirda¤ ve civar köylerinde,
yanna gelen masumlara, büyükler gibi ehemmiyet ve-
rip, kalben onlara müteveccih olurdu. Evlâtlarm, siz
masumsunuz, daha günahnz yoktur. Ben çok hastaym,
bana dua ediniz, sizin duanz makbuldür. Ben sizi mane-
vî evlâtlarm ve talebelerim olarak duama dahil ettim
derdi. O çocuklar, gözlerinden akan muhabbet nurlary-
la Üstad selâmlarlar; Üstat, gafil büyüklerden ziyade,
onlara samimî ve ciddî selâm ederdi. Ve Bunlar istikba-
lin Nur Talebeleridir. Bana olan bu alâka ve teveccühle-
rinin sebebi ise, masum ruhlar hissediyor ki, Risale-i
Nur onlarn imdadna gelmifl. Ben de o Nurun bir tercü-
man olmam hasebiyle, gayr-i ihtiyarî, bu fedakârâne
muhabbet ve alâkay gösteriyorlar derdi.
Üstat, yanna gelen gençlere de daima Nur derslerini
okumalarn, zamann ahlâkszlk tehlikelerinden sakn-
malarnn büyük menfaat ve saadetini onlara telkin ede-
rek, namaz klmalarnn lüzumunu ihtar ederdi. Bu tarz-
daki dersinden, belki binlerce gençler intibaha gelmifller-
dir.
Yine krlarda ve yollarda rastlad¤ memur ve iflçilere,
herbirisine münasip ders verir, namaz klmalarnn
ehemmiyetini söyler ve o zaman dünyevî meflgalelerinin
ahiret hesabna geçece¤ini telkin ederdi. Bilhassa bu ne-
vî dersi, Din, terakkiye mânidir diyenlerin fikirlerinin
ancak birer hezeyan oldu¤unu gösterir. Bilakis hem o in-
san için, hem vatan ve millet için iman nuruna mazhar
TARHÇE- HAYATI
| 711
E
MRDA/
H
AYATI
mazhar:
nail olma, flereflenme.
menfaat:
fayda.
meflgale:
ifl, u¤rafl, meflgul olu-
nan fley.
muhabbet:
sevgi, sevme.
muhavere:
konuflma, sohbet et-
me.
münasip:
uygun.
müteveccih:
birbirine karfl sevgi-
si ve iyi düflünceleri olan.
nevi:
çeflit, tür.
nur:
aydnlk, parlt, flk.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursînin eserlerinin
ad.
ruh:
dirilik kayna¤, hayatn te-
meli ve sebebi olan manevî var-
lk.
saadet:
mutluluk.
samimî:
içten, candan, gönülden.
selâm:
barfl, rahatlk, selâmet ve
esenlik dileme.
talebe:
ö¤renci.
tarz:
biçim, flekil.
telkin:
fikir afllama, zihinde yer
ettirme.
terakki:
ilim, sanat ve teknik gibi
alanlarda ilerleme, daha yüksek
bir seviyeye gelme.
teveccüh:
yönelme, sevgi, ilgi.
ziyade:
fazla, fazlasyla.
ahiret:
dünya hayatndan
sonra bafllayp ebediyen de-
vam edecek olan ikinci hayat.
alâka:
ilgi, iliflki, yaknlk.
Bilakis:
aksine, tersine.
Bilhassa:
özellikle.
ciddî:
gerçek olarak, hakika-
ten.
civar:
çevre, yöre, etraf.
dâhil:
içine alma, sokma.
dua:
Allaha yalvarma, niyaz.
dünyevî:
dünyaya ait.
ehemmiyet:
önem, de¤er,
kymet.
Evlât:
veletler, çocuklar.
evlât:
veletler, çocuklar.
fedakârâne:
fedakârca, feda-
kârlkla.
gafil:
gaflette bulunan, endi-
flesiz, nefsine uyarak Allahn
emirlerini unutan.
gayr- ihtiyarî:
elinde olma-
yarak, istemeksizin, düflün-
meksizin yaplan.
haseb:
dolay, cihetince, ge-
re¤ince.
hezeyan:
saçmalama, herze.
ihtar:
dikkat çekme, hatrlat-
ma, uyar.
iman:
inanç, itikat.
imdat:
yardm.
intibah:
uyanklk.
istikbal:
gelecek.
kalben:
kalp ile, kalpten; iç-
ten ve samimî olarak.
makbul:
kabul edilmifl, ge-
çerli, reddedilmeyen.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
mâni:
engel.
masum:
suçsuz, günahsz,
saf, temiz.