bütün ehl-i iman›n süruruna vesile olmak gibi manevî ve
ebedî parlak bir makam kazanm›fllard›r.
Said Nursî, Denizli’de iki ay kald›ktan sonra, Afyon vi-
lâyetinin Emirda¤ kazas›nda ikamete memur edilir. Emir-
da¤’›na 1944 senesi A¤ustos ay›nda nefyedilir. ‹lk önce,
on befl gün kadar bir otelde kal›r, sonra kira ile bir eve
yerleflir. Ev kiras›n› da kendisi verir.
Emirda¤’›ndaki hayat› flöyle hülâsa olunabilir:
Daimî tarassut alt›ndad›r. Mahkemeden beraat kazan-
mas› ve eserlerinin iade edilmesine ra¤men, serbest b›-
rak›lm›fl de¤ildir. Eskisinden daha ziyade kontrol ve mü-
temadiyen pencere ve kap›s›ndan nezarete maruzdur.
Mektuplar›nda da beyan etti¤i gibi; Denizli hapsinin bir
ayl›k s›k›nt›s›n›, bazen bir günde Emirda¤’›nda çekiyor-
du. Üstada yap›lan bed muameleler ve tak›n›lan tav›r,
Emirda¤ ahalisince yak›ndan bilinmektedir.
Denizli Mahkemesinin beraati üzerine, mahkeme eliy-
le Nurlar›n intiflar›na ve Said Nursî’nin hizmet-i imaniye-
sine set çekemeyen gizli dinsizlik komiteleri, bu defa bafl-
ka yollardan, idarî makamlar› evhamland›r›p aleyhe ge-
çirerek, hatta imhas›na kadar çal›fl›yorlard›. Bu plân kat’î
idi.
Bir bekçi, kap›s› önünden ayr›lmazd›. Üstat ile görüfle-
bilmek pek müflküldü. Emirda¤’›nda ilk defa Üstatla
yak›ndan alâkadar olan Çal›flkan’lar hanedan›, kasabala-
r›na nefyedilen bu âlim ve faz›l ihtiyar zata yak›ndan
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 701
E
M‹RDA/
H
AYATI
olmayan.
maruz:
bir fleyin etkisi ve tesiri
alt›nda bulunma.
muamele:
davranma, davran›fl.
müflkül:
güç, zor, çetin.
mütemadiyen:
sürekli olarak,
devaml›.
nefiy:
sürgün etme, cezaland›ra-
rak baflka bir yerde ikamet etme-
ye mecbur etme.
nezaret:
gözetme, bakma, kont-
rol etme.
set:
mâni, perde, engel.
sürur:
sevinç, mutluluk.
tarassut:
gözetme, göz alt›nda
tutma.
vesile:
arac›, vas›ta.
vilâyet:
il.
zat:
kifli, flah›s.
ziyade:
fazla, fazlas›yla.
ahali:
halk.
alâkadar:
ilgili, iliflki.
aleyh:
karfl›, karfl›t.
âlim:
ilim ile u¤raflan, ilim
adam›.
bed:
fena, kötü.
beraat:
temize ç›kma, suçsuz
oldu¤u anlafl›lma.
beyan:
bildirme, aç›klama,
söyleme.
Daimî:
sürekli, devaml›.
ebedî:
sonu olmayan, daimî,
sürekli.
ehl-i iman:
inananlar, iman
sahipleri.
evham:
vehimler, zanlar, ku-
runtular.
faz›l:
fazilet sahibi, ilim ve ir-
fan› üstün.
hanedan:
köklü ve büyük ai-
le.
hizmet-i imaniye:
iman ve
Kur’ân hakikatlerinin ikna
edici ve ilmî delillerle anlafl›l-
mas›na hizmet etme.
hülâsa:
bir fleyin özü, esas›,
özeti.
iade:
geri verme.
idarî:
yönetim bak›m›ndan.
ikamet:
oturma, bir yerde
kalma.
imha:
ortadan kald›rma,
mahvetme.
intiflar:
yay›lma, yayg›nlafl-
ma, neflrolunma.
kat’î:
kesin, flüpheye ve te-
reddüde mahal b›rakmayan.
kaza:
ilçe.
komite:
kötü bir maksat için
toplanm›fl topluluk, cemiyet.
makam:
yer, mevki.
manevî:
manaya ait, maddî