olan talebe ve hizmetkârlar olan bizler, en yüksek sesi-
mizle ilân ederiz ki:
Üstadn Kurândan alp ehl-i iman ve insaniyetin isti-
fadesine arz etti¤i ulûm-i imaniyedeki üstadl¤ gibi, en
ince muamelât ve ahvalinde ve hususî hayatnda da
Kurân- Hakîmin hüsn-i hulk olarak tarif etti¤i ve yük-
sek bir velâyetin tereflfluhat olan asar ve daimî yüksek
bir huzur görünür. Her zaman için her haline nazar- dik-
kat ve ferasetle bakan ehl-i kalp ve erbab- fazilet, onun
kalb-i münevverinin bir flems-i hakikat ve marifet halin-
de flulefeflan oldu¤unu ve bir derya halinde daimî temev-
vüçte bulundu¤unu kemal-i hayretle görmekte ve slâmi-
yet a¤acnn bu son ve kâmil meyve-i münevveriyle ze-
min ve zamann iftihar etmekte oldu¤unu duyurmakta-
drlar.
Ey sû-i niyetleriyle ve kendi menfî ruhlarna kyasla bu
ahlâk, edeb, iman, marifet ve hakikat abidesine dil uza-
tan ve fleytanlar dahi utandracak derecede iftiralarla bu
fazilet timsalini yok etmeye, tezvire çalflmfl bedbahtlar!
Bu zata karfl savurmak istedi¤iniz iftiralar, saçt¤nz ze-
hirler para etmedi. Hak, nurunu yakt ve parlatt; o nur
ile âlemleri ziyadar eyledi. Siz ise zelil ve manen insani-
yetin menfurusunuz. Size yazklar olsun! nsan libasn
taflmanz dahi sizin için elîm ve fecîdir. Buna ra¤men, si-
zin için bir necat kaps var; o kapy çalsanz, belki kur-
tulursunuz.
abide:
yadigâr kalacak eser, ant.
ahval:
hâller, durumlar.
arz:
sunma.
âsâr:
eserler.
bedbaht:
bahtsz, talihsiz, zavall.
daimî:
sürekli, devaml.
derya:
deniz.
edep:
terbiye, güzel ahlâk.
ehl-i iman:
inananlar, iman sa-
hipleri.
ehl-i kalp:
maneviyata çok ky-
met veren, kalben Cenab- Hakka
çok yaknlk hissedip çok hikmet-
lerden anlayan zat.
elîm:
fliddetli, çok dert ve keder
veren.
erbab- fazilet:
faziletli kimseler;
de¤er, kymet, meziyet, hüner,
marifet, ilim, irfan, güzel ahlâk sa-
hibi kimseler.
fazilet:
de¤er, meziyet, iman ve
irfan itibariyle olan yüksek dere-
cetimsal: örnek, numune.
feci:
elem, keder ve ztrap veren,
ackl.
feraset:
anlayfl, çabuk sezifl, kav-
rayfl.
hakikat:
gerçek.
hizmetkâr:
hizmet yapan kimse,
hizmetçi.
hususî:
özel.
hüsn-i hulk:
ahlâk güzelli¤i, güzel
ahlâk.
iftihar:
gurur, övünme.
iftira:
asl olmadan birine suç
yükleme, olmayan bir suçu bafl-
kasna yükleme.
ilân:
yayma, duyurma, bildirme.
iman:
inanç, itikat.
insaniyet:
insanlk, insanlk mahi-
yeti.
istifade:
faydalanma, yararlan-
ma.
kalb-i münevver:
nurlanmfl
kalp, nurlu gönül.
kâmil:
olgun, noksansz, mükem-
mel.
kemal-i hayret:
flaflknl¤n son
derecesi, çok fazla flaflknlk.
Kurân- Hakîm:
her ayet ve su-
resinde saysz hikmet ve fayda-
lar bulunan Kurân.
libas:
elbise.
manen:
mana bakmndan, ma-
naca.
696 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
E
MRDA/
H
AYATI
marifet:
bilme, derin bilgi.
menfi:
olumsuz, müspet ol-
mayan.
menfur:
kendisinden nefret
edilen, sevilmeyen, i¤renç.
meyve-i münevver:
nurlu
meyve, nurlanmfl meyve.
muamelât:
muameleler, ifl-
lemler, alflverifller.
nazar- dikkat:
dikkatli bak-
ma, dikkatli bakfl.
necat:
kurtulufl, kurtulma.
nur:
aydnlk, parlt, flk.
ruh:
dirilik kayna¤, hayatn
temeli ve sebebi olan manevî
varlk.
sû-i niyet:
niyetteki kötülük;
kötü, bozuk niyet.
flems-i hakikat:
hakikat gü-
nefli, gerçe¤in parlakl¤.
flulefeflan:
flk yayan, flk sa-
çan, aydnlatan, parlatan.
talebe:
ö¤renci.
tarif:
bir fleyi bütün vasflarn
içine alacak flekilde anlatma.
temevvüç:
dalgalanma, dalga
dalga olma, çalkalanma.
tereflfluhat:
damlamalar, s-
zntlar; kesin olmayan haber-
ler.
tezvir:
müzevirlik yapma, ara
bozma, ko¤uculuk.
ulûm-i imaniye:
iman ilimle-
ri, imanla ilgili ilimler.
velâyet:
velîlik, ermifllik, Al-
lah dostlu¤u.
zat:
kifli, flahs.
zelil:
zillete u¤ramfl, hakir,
afla¤lanmfl.
zemin:
yer.
ziyadar:
ziyal, flkl, parlak,
aydnlk.