Tarihçe-i Hayat - page 696

olan talebe ve hizmetkârlar› olan bizler, en yüksek sesi-
mizle ilân ederiz ki:
Üstad›n Kur’ân’dan al›p ehl-i iman ve insaniyetin isti-
fadesine arz etti¤i ulûm-i imaniyedeki üstadl›¤› gibi, en
ince muamelât ve ahvalinde ve hususî hayat›nda da
Kur’ân-› Hakîm’in hüsn-i hulk olarak tarif etti¤i ve yük-
sek bir velâyetin tereflfluhat› olan asar ve daimî yüksek
bir huzur görünür. Her zaman için her haline nazar-› dik-
kat ve ferasetle bakan ehl-i kalp ve erbab-› fazilet, onun
kalb-i münevverinin bir flems-i hakikat ve marifet halin-
de flulefeflan oldu¤unu ve bir derya halinde daimî temev-
vüçte bulundu¤unu kemal-i hayretle görmekte ve ‹slâmi-
yet a¤ac›n›n bu son ve kâmil meyve-i münevveriyle ze-
min ve zaman›n iftihar etmekte oldu¤unu duyurmakta-
d›rlar.
Ey sû-i niyetleriyle ve kendi menfî ruhlar›na k›yasla bu
ahlâk, edeb, iman, marifet ve hakikat abidesine dil uza-
tan ve fleytanlar› dahi utand›racak derecede iftiralarla bu
fazilet timsalini yok etmeye, tezvire çal›flm›fl bedbahtlar!
Bu zata karfl› savurmak istedi¤iniz iftiralar, saçt›¤›n›z ze-
hirler para etmedi. Hak, nurunu yakt› ve parlatt›; o nur
ile âlemleri ziyadar eyledi. Siz ise zelil ve manen insani-
yetin menfurusunuz. Size yaz›klar olsun! ‹nsan libas›n›
tafl›man›z dahi sizin için elîm ve fecîdir. Buna ra¤men, si-
zin için bir necat kap›s› var; o kap›y› çalsan›z, belki kur-
tulursunuz.
abide:
yadigâr kalacak eser, an›t.
ahval:
hâller, durumlar.
arz:
sunma.
âsâr:
eserler.
bedbaht:
bahts›z, talihsiz, zavall›.
daimî:
sürekli, devaml›.
derya:
deniz.
edep:
terbiye, güzel ahlâk.
ehl-i iman:
inananlar, iman sa-
hipleri.
ehl-i kalp:
maneviyata çok k›y-
met veren, kalben Cenab-› Hakka
çok yak›nl›k hissedip çok hikmet-
lerden anlayan zat.
elîm:
fliddetli, çok dert ve keder
veren.
erbab-› fazilet:
faziletli kimseler;
de¤er, k›ymet, meziyet, hüner,
marifet, ilim, irfan, güzel ahlâk sa-
hibi kimseler.
fazilet:
de¤er, meziyet, iman ve
irfan itibariyle olan yüksek dere-
cetimsal: örnek, numune.
feci:
elem, keder ve ›zt›rap veren,
ac›kl›.
feraset:
anlay›fl, çabuk sezifl, kav-
ray›fl.
hakikat:
gerçek.
hizmetkâr:
hizmet yapan kimse,
hizmetçi.
hususî:
özel.
hüsn-i hulk:
ahlâk güzelli¤i, güzel
ahlâk.
iftihar:
gurur, övünme.
iftira:
asl› olmadan birine suç
yükleme, olmayan bir suçu bafl-
kas›na yükleme.
ilân:
yayma, duyurma, bildirme.
iman:
inanç, itikat.
insaniyet:
insanl›k, insanl›k mahi-
yeti.
istifade:
faydalanma, yararlan-
ma.
kalb-i münevver:
nurlanm›fl
kalp, nurlu gönül.
kâmil:
olgun, noksans›z, mükem-
mel.
kemal-i hayret:
flaflk›nl›¤›n son
derecesi, çok fazla flaflk›nl›k.
Kur’ân-› Hakîm:
her ayet ve su-
resinde say›s›z hikmet ve fayda-
lar bulunan Kur’ân.
libas:
elbise.
manen:
mana bak›m›ndan, ma-
naca.
696 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
E
M‹RDA/
H
AYATI
marifet:
bilme, derin bilgi.
menfi:
olumsuz, müspet ol-
mayan.
menfur:
kendisinden nefret
edilen, sevilmeyen, i¤renç.
meyve-i münevver:
nurlu
meyve, nurlanm›fl meyve.
muamelât:
muameleler, ifl-
lemler, al›flverifller.
nazar-› dikkat:
dikkatli bak-
ma, dikkatli bak›fl.
necat:
kurtulufl, kurtulma.
nur:
ayd›nl›k, par›lt›, ›fl›k.
ruh:
dirilik kayna¤›, hayat›n
temeli ve sebebi olan manevî
varl›k.
sû-i niyet:
niyetteki kötülük;
kötü, bozuk niyet.
flems-i hakikat:
hakikat gü-
nefli, gerçe¤in parlakl›¤›.
flulefeflan:
›fl›k yayan, ›fl›k sa-
çan, ayd›nlatan, parlatan.
talebe:
ö¤renci.
tarif:
bir fleyi bütün vas›flar›n›
içine alacak flekilde anlatma.
temevvüç:
dalgalanma, dalga
dalga olma, çalkalanma.
tereflfluhat:
damlamalar, s›-
z›nt›lar; kesin olmayan haber-
ler.
tezvir:
müzevirlik yapma, ara
bozma, ko¤uculuk.
ulûm-i imaniye:
iman ilimle-
ri, imanla ilgili ilimler.
velâyet:
velîlik, ermifllik, Al-
lah dostlu¤u.
zat:
kifli, flah›s.
zelil:
zillete u¤ram›fl, hakir,
afla¤›lanm›fl.
zemin:
yer.
ziyadar:
ziyal›, ›fl›kl›, parlak,
ayd›nl›k.
1...,686,687,688,689,690,691,692,693,694,695 697,698,699,700,701,702,703,704,705,706,...1390
Powered by FlippingBook