ellerine vererek Hafiz-i Zülcelâlin himayesi altnda, hik-
metine emanet eder, sonra vefat ederler. Ve bahar mev-
siminde, haflr-i azamn yüz bin misali ve numune ve de-
lilleri hükmünde olarak, o vefat eden a¤açlar ve kökler
ve bir ksm hayvancklar, aynen ihya ve diriliyorlar. Ve
bir ksmnn dahi, kendi yerlerinde emsalleri ve aynen
onlara benzeyenleri icat ve ihya olunuyor. Ve geçen ba-
harn mevcudat, iflledikleri amellerin ve vazifelerin say-
falarn ilânat gibi neflredip
1
r
än
ôp
°ûo
f o
?o
ët
°üdG Gn
Pp
G n
h
ayetinin
bir misalini gösteriyorlar.
Hem heyet-i mecmua cihetinde, her güzde ve her ba-
harda büyük bir âlem vefat eder ve taze bir âlem vücuda
gelir. Ve o vefat ve hudus o kadar muntazam cereyan
ediyor ve o vefat ve hudusta, gayet intizam ve mizanla o
kadar nevilerin vefiyatlar ve huduslar oluyor ki, güya
dünya öyle bir misafirhanedir ki, zîhayat kâinatlar ona
misafir olurlar ve seyyah âlemler ve seyyar dünyalar ona
gelirler, vazifelerini görürler, giderler.
flte, bu dünyada böyle hayattar dünyalar ve vazifedar
kâinatlar kemal-i ilim ve hikmet ve mizanla ve muvaze-
ne ve intizam ve nizamla ihdas ve icad edip Rabbanî
maksatlarda ve lâhî gayelerde ve Rahmanî hizmetlerde
kadirane istimal ve rahîmâne istihdam eden bir Zat- Zül-
celâlin vücub-i vücudu ve hadsiz kudreti ve nihayetsiz
hikmeti, bilbedahe günefl gibi, akllara görünüyor. Hudus
mesailini
Risale-i Nur
a ve muhakkikin-i kelâmiyenin ki-
taplarna havale ile o bahsi kapyoruz.
âlem:
dünya, cihan.
amel:
fiil, ifl, emek.
aynen:
bir fleyin asl veya kendisi
olarak, tpk tpksna, hiç de¤ifl-
meden, oldu¤u gibi.
cereyan:
olma, meydana gelme.
cihet:
yan, yön, taraf.
defter-i a'mal:
insanlarn iflledi¤i
ve yapt¤ fleylerin kaydedildi¤i
defter.
efrat:
bireyler.
emsal:
efl, benzer.
gayet:
çok, fazla, son derece.
güya:
sanki, sözde.
güz:
sonbahar.
hadsiz:
snrsz.
Hafz- Zülcelâl:
Yaratklarn be-
lâlardan, tehlikelerden koruyan
büyüklük sahibi Allah.
hârika:
her zaman rastlanmayan,
ola¤anüstü vasflar taflyan ve
hayranlk hissi uyandran, âdet ve
tabiat dflnda olan fley.
haflir ve neflir:
yeniden dirilifl, in-
sanlarn öldükten sonra tekrar di-
riltilip Allah'n huzurunda toplan-
mas.
haflr- azam:
kyamet koptuktan
sonraki en büyük haflir, toplan-
ma.
hayvânât:
hayvanlar.
heyet-i mecmua:
bir fleyin tefer-
ruatna ve cüzlerine baklmaks-
zn bütününün gösterdi¤i hâl ve
manzara.
hikmet:
belirli gayelere yönelik,
faydal, anlaml ve yerli yerinde
olufl.
himaye:
koruma, esirgeme, mu-
hafaza etme.
hudûs:
sonradan çkma, sonra-
dan meydana gelme, sonradan
peyda olma, yok iken vücuda
gelme.
hükmünde:
de¤erinde, yerinde.
icat:
vücuda getirme, getirilme,
yoktan var etme, ibda.
ihya:
canlandrma, diriltme, ha-
yat verme, yeniden hayata dön-
dürme.
ilânât:
ilânlar.
intizam:
düzgün olma, düzgün
dizilme, düzgünlük, tertipli olma.
kâinat:
yaratlmfl olan fleylerin
tamam, bütün âlemler, varlklar.
1.
Amel defterleri açld¤nda... (Tekvir Suresi: 10.)
570 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
K
ASTAMONU
H
AYATI
kudret:
Allah'n bütün varl¤
çevreleyen ezelî kuvveti.
medar:
dayanak noktas, se-
bep, vesile.
mevcudat:
mevcutlar, var
olan her fley, mahlûklar, yara-
tlmfl fleylerin tamam, kâ-
inat.
misal:
efl, benzer.
mizan:
ölçü.
mu'cize:
Allah'n izniyle pey-
gamberler tarafndan ortaya
konulup bir benzerini yap-
makta baflkalarn aciz ve
hayrette brakan ola¤anüstü
fleyler.
muntazam:
nizaml, intizaml,
sralanmfl, sral, düzgün, ter-
tipli.
nebatat:
bitkiler.
neflr:
da¤tma, yayma, saç-
ma, serpme.
nevi:
tür, çeflit.
nümune:
örnek, misal, örnek
olarak gösterilen.
rahmet:
acma, merhamet
etme, esirgeme, ba¤fllama,
flefkat gösterme.
seyyah:
yolcu.
seyyar:
gezici.
vefat:
ölüm, ölme. (insan
hakknda.).
vefiyat:
ölümler, vefatlar.
vücut:
var olma, var olufl, var-
lk.
zîhayat:
hayat sahibi.