olmufltur. Risale-i Nur bu birinci hakikati kuvvetli bürhan-
larla ispat ve bir derece izah etti¤inden, bu denizden, bu
mezkûr katre ile flimdilik iktifa ediyoruz.
‹kinci Hakikat
: S›fat-› kelâmdan gelen tekellüm-i ‹lâhî-
dir.
1
»
u
Hn
Q p
äÉn
ªp
?n
µ
p
d Gk
OGn
óp
e o
ôr
ën
Ñr
dG n
¿Én
c
r
ƒn
d
ayetinin s›rr›yla,
kelâm-› ‹lâhî nihayetsizdir. Bir zat›n vücudunu bildiren en
zâhir alâmet, konuflmas›d›r. Demek bu hakikat, nihayet-
siz bir surette Mütekellim-i Ezelî’nin mevcudiyetine ve
vahdetine flahadet eder.
Bu hakikatin iki kuvvetli flahadeti, bu risalenin On Dör-
düncü ve On Beflinci Mertebelerinde beyan edilen vahiy-
ler ve ilhamlar cihetiyle; ve genifl bir flahadeti dahi, Onun-
cu Mertebesinde iflaret edilen kütüb-i mukaddese-i sema-
viye cihetiyle, ve çok parlak ve cami bir di¤er flahadeti da-
hi On Yedinci Mertebesinde Kur’ân-› Mu’cizülbeyan cihe-
tiyle geldi¤inden, bu hakikatin beyan ve flahadetini o
mertebelere havale edip, o hakikati mu’cizâne ilân eden
ve flahadetini sair hakikatlerin flahadetleriyle beraber ifa-
de eden
Ék
ªp
F = Én
b p
ºr
?p
©r
dG Gƒo
dho
G n
h o
á`n
µp
Ä` '
= ?n
ªr
dG n
h n
ƒo
g s
’p
G n
¬'
dp
G = n
’ o
¬s
fn
G *G n
óp
¡n
°T
2
o
º«/
µ n
ër
dG o
õj/
õn
©r
dG n
ƒo
g s
’p
G n
¬'
dp
G n
= ’ p
§°r
ùp
?r
dÉp
H
ayet-i muazzaman›n en-
var› ve esrar› bizim bu yolcuya kâfi ve vâfi gelmifl ki, da-
ha ileri gidememifl.
‹flte, bu yolcunun bu makam-› kudsîden ald›¤› dersin
k›sa bir mealine bir iflaret olarak,
Birinci Makam›n On
Dokuzuncu Mertebesinde
,
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 579
K
ASTAMONU
H
AYATI
me, var olanla yetinme.
ilham:
belli bilgi vas›talar›na bafl-
vurmadan Allah taraf›ndan insa-
n›n kalbine veya zihnine indirilen
mana.
irade:
dileme, isteme, bir fleyi
yapma veya yapmama konusun-
da karar verebilme ve bu karar›
yerine getirme gücü.
ism-i âzam:
Cenab-› Hakk›n bin
bir isminden en büyük ve mana-
ca di¤er isimleri kuflatm›fl olan›.
kâinat:
yarat›lm›fl olan fleylerin
tamam›, bütün âlemler, varl›klar.
katre:
damla.
kelâm-› ‹lâhî:
Allah kelâm›, Al-
lah'›n konuflmas›, Allah'a ait söz.
Kur'ân-› Mu'cizülbeyan:
aç›kla-
malar›yla ak›llar› benzerini yap-
maktan âciz b›rakan Kur'ân-› Ke-
rîm.
kütüb-i mukaddese-i semaviye:
vahye dayanan mukaddes kitap-
lar (Tevrat, Zebur, ‹ncil ve Kur'ân-›
Kerim).
mastar:
kaynak, temel.
medar:
dayanak noktas›, sebep,
vesile.
menba:
kaynak, her hangi bir fle-
yin ç›kt›¤› yer.
mevcudiyet:
mevcut olma, var-
l›k.
mevsuf:
vas›flanan, bir s›fatla
tavsif edilen, vas›flanm›fl, nitelen-
mifl.
mezkûr:
zikredilen, ad› geçen,
an›lan.
Mütekellim-i Ezelî:
ezelden beri
konuflma s›fat›na sahip olan Al-
lah.
nihayetsiz:
sonsuz.
Rab:
besleyen, yetifltiren, verdi¤i
nimetlerle mahlûkat› ›slah ve ter-
biye eden Allah.
S›fat-› kelâm:
Kelâm s›fat›.
suret:
biçim, flekil, tarz.
flahadet:
flahit olma, flahitlik, ta-
n›kl›k.
tahakkuk:
gerçekleflme, meyda-
na gelme, olma.
tekellüm:
söyleme, konuflma, lâf
etme.
tekellüm-i ‹lâhî:
Allah'›n kullar›
ile (vahiy yoluyla) konuflmas›.
vahdet:
birlik, yaln›zl›k, teklik bir
ve tek olma.
vahiy:
Cenab-› Hakk›n diledi¤i
hükümleri, s›rlar› ve hakikatleri
peygamberlere bildirmesi.
vücut:
var olma, var olufl, varl›k.
zahir:
aç›k, belli, meydanda.
zat:
kifli, flah›s, fert.
Zat-› Zülcelâl:
sonsuz büyüklük
ve haflmet sahibi olan zat, Allah.
zîhayat:
hayat sahibi
1.
Rabbimin sözlerini yazmak için bütün denizler mürekkep olsa... (Kehf Suresi: 109.)
2.
Bütün kâinat› adaletle tedbir ve idare etmekte olan Allah, Ondan baflka ibadete lây›k hiç-
bir ilâh bulunmad›¤›n› apaç›k delillerle bildirdi. Buna melekler ve ilim sahipleri de flahitlik
ettiler. Ondan baflka ilâh yoktur; Onun kudreti her fleye galiptir ve Onun her ifli hikmet ile-
dir. (Âl-i ‹mran Suresi: 18.)
alâmet:
iz, belirti, iflaret, ni-
flan.
bedahet:
aç›kl›k, aflikâr, ispa-
ta ihtiyaç olmayacak derece-
de aç›kl›k.
beyan:
anlatma, aç›k söyle-
me, bildirme, izah.
bürhan:
delil, ispat, tan›k,
hüccet.
cami:
ihtiva eden, kaplayan.
delâlet:
delil olma, gösterme.
emare:
alâmet, niflan, eser,
ipucu, belirti, karine.
hakikat:
gerçek, as›l, esas.
hayattar:
canl›, yaflayan.
ihtiyarî:
bir kimsenin iste¤ine
b›rak›lm›fl olan.
iktidar:
güç yetme, yapabil-
me, bir ifli gerçeklefltirmek
için gereken kuvvet.
iktifa:
yeterli bulma, kâfi gör-