küllî olsun yoktur ki, intizamyla Senin vücuduna ve
vahdetine iflaret etmesin.
Hem, hiçbir hayvan yoktur ki, zaafiyet ve ihtiyacnn
derecesine göre verilen rahîmâne rzkyla ve yaflamasna
lüzumu bulunan cihazatn hakîmâne verilmesiyle, Senin
varl¤na ve birli¤ine flahadeti olmasn.
Hem, her baharda gözümüz önünde icat edilen neba-
tat ve hayvanattan hiçbir tanesi yoktur ki, sanat- acibe-
siyle ve lâtif ziynetiyle ve tam temeyyüzüyle ve intizamy-
la ve mevzuniyetiyle Seni bildirmesin. Ve zemin yüzünü
dolduran ve nebatat ve hayvanat denilen kudretinin ha-
rikalar ve mucizeleri, mahdut ve maddeleri bir ve müte-
flabih olan yumurta ve yumurtacklardan ve katrelerden
ve habbe ve habbeciklerden ve çekirdeklerden, yanlflsz,
mükemmel süslü, alâmet-i farikal olarak yaratlfllar, Sâ-
ni-i Hakîmlerinin vücuduna ve vahdetine ve hikmetine
ve hadsiz kudretine öyle bir flahadettir ki, ziyann güne-
fle flahadetinden daha kuvvetli ve parlaktr.
Hem, hava, su, nur, atefl, toprak gibi hiçbir unsur yok-
tur ki, fluursuzluklaryla beraber, fluurkârâne, mükemmel
vazifeleri görmesiyle, basit ve istilâ edici, intizamsz, her
yere da¤lmakla beraber, gayet muntazam ve mütenevvi
meyveleri ve mahsulleri hazine-i gayptan getirmesiyle,
Senin birli¤ine ve varl¤na flahadeti bulunmasn.
TARHÇE- HAYATI
| 589
K
ASTAMONU
H
AYATI
lâtif:
yumuflak, hofl, güzel, nazik,
narin.
mahdut:
snrlanmfl, çevrilmifl,
hudutlandrlmfl.
mahsul:
topraktan yetiflen, ürün.
mevzuniyet:
hesapl, düzgün,
düzenli.
mu'cize:
bir benzerini yapmakta
baflkalarn âciz brakan ola¤a-
nüstü fley.
muntazam:
nizaml, intizaml, s-
ralanmfl, sral, düzgün, tertipli.
mükemmel:
güzel, âlâ, harika.
mütenevvi:
ayn cinsten olma-
yan, nev' nev', türlü türlü, çeflitli,
çeflit çeflit, cins cins, muhtelif.
müteflâbih:
birbirine benzeyen,
aralarnda benzerlik olan.
nebatat:
bitkiler.
nur:
aydnlk, parlt, parlaklk, zi-
ya, flk, flule.
rahimane:
rahim olarak, merha-
met ederek, merhametli olarak.
rzk:
yiyecek, içecek fley, azk.
sanat- acibe:
hayret verici sanat,
flaflrtc sanat.
Sâni-i Hakîm:
hikmet sahibi olan,
her fleyi sanatla ve hikmetle ya-
ratan Allah.
flahadet:
flahit olma, flahitlik, ta-
nklk.
fluurkârâne:
fluurluca, fluurlu bir
flekilde.
fluursuzluk:
bilinçsizlik, idraksiz-
lik, anlayflszlk.
temeyyüz:
benzerlerinden farkl
olma, kendini gösterme, sivrilme,
seçilme.
unsur:
madde, esas, kök.
vahdet:
birlik, yalnzlk, teklik bir
ve tek olma.
vücut:
var olma, var olufl, varlk.
zaafiyet:
zayflk, güçsüzlük, der-
manszlk.
zemin:
yer.
ziya:
flk, aydnlk, nur, parlaklk.
ziynet:
süs, bezek.
alâmet-i farika:
farkllk belir-
tisi, farkllk iflareti, ayrc ifla-
ret.
cihazat:
cihazlar, kendilerine
ihtiyaç duyulan maddî mane-
vî aletler, lüzumlu aletler,
azalar, organlar.
Fa'al-i Hallâk:
her fleyi yara-
tan, diledi¤ini diledi¤i gibi ya-
pan Allah.
Fâtr- Kadîr:
her fleye gücü
yeten yaratc.
Fettah- Allâm:
her fleyi en
ince ayrntlarna varncaya
kadar bilen ve her fleye ayr
ayr suretler veren.
gayet:
çok, fazla, son derece.
habbe
:
tane.
hadsiz:
snrsz.
hakimane:
hikmetli bir flekil-
de.
hârika:
her zaman rastlan-
mayan, ola¤anüstü vasflar
taflyan ve hayranlk hissi
uyandran, âdet ve tabiat d-
flnda olan fley.
hayvânât:
hayvanlar.
hazine-i gayp:
gayp hazinesi,
var olan fakat görünmeyen
hazine.
hikmet:
yüksek bilgi.
icat:
vücuda getirme, getiril-
me, yoktan var etme, ibda.
intizam:
düzgün olma, düz-
gün dizilme, düzgünlük, ter-
tipli olma.
istilâ:
kuflatma.
katre:
damla.
kudret:
Allah'n bütün varl¤
çevreleyen ezelî kuvveti.
küllî:
çok, büyük, çok miktar-
da.