Hem, zeminde ksa bir zamanda hadsiz vazifeler gö-
ren ve hadsiz bir zaman yaflayacak gibi istidat ve manevî
cihazat ile teçhiz edilen ve zemin mevcudatna tasarruf
eden insan için, bu talimgâh- dünyada ve bu muvakkat
ordugâh- zeminde ve bu muvakkat meflherde, bu kadar
ehemmiyet, bu hadsiz masraf, bu nihayetsiz tecelliyat-
rububiyet, bu hadsiz hitabat- Sübhaniye ve bu gayetsiz
ihsanat- lâhiye, elbette ve her hâlde, bu ksack ve hü-
zünlü ömre ve bu karflk kederli hayata, bu belâl ve fâ-
nî dünyaya s¤flmaz. Belki, ancak, baflka ve ebedî bir
ömür ve bâkî bir dâr- saadet için olabildi¤i cihetinden,
âlem-i bekada bulunan ihsanat- uhreviyeye iflaret, belki
flahadet eder.
Ey Hâlk- Küll-i fiey!
Zeminin bütün mahlûkat, Senin mülkünde, Senin ar-
znda, Senin havl ve kuvvetin ile ve Senin kudretin ve
iradetin ile ve ilmin ve hikmetin ile idare olunuyorlar ve
musahhardrlar. Ve zemin yüzünde faaliyeti müflahede
edilen bir rububiyet, öyle ihata ve flümul gösteriyor ve
Onun idaresi ve tedbiri ve terbiyesi öyle mükemmel ve
öyle hassastr ve her taraftaki icraat öyle birlik ve bera-
berlik ve benzemeklik içindedir ki, tecezzi kabul etmeyen
bir küll ve inksam imkânsz bulunan bir küllî hükmünde
bir tasarruf, bir rububiyet oldu¤unu bildiriyor. Hem ze-
min, bütün sekenesiyle beraber, lisan- kalden daha zâhir
hadsiz lisanlarla Hâlkn takdis ve tesbih ve nihayetsiz ni-
metlerinin lisan- hâlleriyle Rezzak- Zülcelâlinin hamd
ve methüsenasn ediyorlar.
TARHÇE- HAYATI
| 591
K
ASTAMONU
H
AYATI
inksam:
parçalanma.
iradet:
irade, istek, dileme.
keder:
tasa, kayg, gam, ac, hü-
zün.
kudret:
Allah'n bütün varl¤ çev-
releyen ezelî kuvveti.
küll:
hep, bütün, çok, bir fleyin ta-
mam.
küllî:
külle ilgili, bütüne ait, umu-
mî, bütün, hepsi.
lisan- hâl:
hâl dili, bir fleyin duru-
flu ve görünüflü ile bir mana ifade
etmesi.
lisan- kal:
söz ile anlatlan mana,
konuflma dili.
mahlûkat:
yaratlmfllar, yaratk-
lar, Allah tarafndan yaratlanlar.
meflher:
teflhir yeri, sergi, göster-
me yeri.
meth ü sena:
methedip övme.
mevcudat:
mevcutlar, var olan
her fley, mahlûklar, yaratlmfl
fleylerin tamam, kâinat.
musahhar:
boyun e¤en, emir al-
tna giren.
muvakkat:
belirli bir zamana
mahsus, vakitli, süresiz, geçici.
mülk:
varlk, saltanat.
müflahede:
bir fleyi gözle görme,
seyrederek anlama, seyretme.
nimet:
Allah'n ba¤fllad¤ maddî
ve manevî lütuf ve ikramlar.
ordugâh- zemin:
yer ordugâh.
Rezzak- Zülcelâl:
her bir mahlû-
kunun rzkn veren celâl sahibi
Allah.
Rububiyet:
Rablk, ilâhlk.
sekene:
sakin olanlar, ikamet
edenler, bir yerde oturanlar, otu-
ranlar.
flahadet:
flahit olma, flahitlik, ta-
nklk.
flümul:
içine alma, kaplama, iha-
ta etme, havi olma.
takdis:
Allah'n hamde ve övül-
meye lâyk oldu¤unu bildirme,
Allah' her türlü kusur ve noksan-
lklardan tenzih etme.
talimgâh- dünya:
dünya e¤itim
yeri.
tasarruf:
güzel idare etme.
tecelliyat- Rububiyet:
Rububi-
yet tecellileri.
tecezzi:
parçalara ayrlma, bölün-
me, ufalanma, cüzlere ayrlma.
techîz:
cihazlama, lüzumlu fleyle-
ri tamamlama, donatma, hazrla-
ma.
tedbir:
idare etme, çekip çevir-
me.
tesbih:
Allah' bütün kusur ve
noksan sfatlardan uzak tutma,
Sübhanallah deme, Cenab- Hakk
(c.c.) flanna lâyk ifadelerle anma,
Allah'a söz, ifl, davranfl ve kalple
içten ibadet etme.
zahir:
açk, belli, meydanda.
zemin:
yeryüzü.
âlem-i beka:
sonsuzluk âle-
mi, ahiret.
bâkî:
ebedî, daimî, sonu gel-
mez, bitip tükenmez, ölmez,
sonsuz.
cihazat:
cihazlar, kendilerine
ihtiyaç duyulan maddî mane-
vî aletler, lüzumlu aletler,
azalar, organlar.
dâr- saadet:
saadet, mutlu-
luk yeri, Cennet.
ebedî:
ebede mensup, zeval-
siz, sonu olmayan, sürekli, hiç
son bulmayacak flekilde sü-
ren.
gayetsiz:
nihayetsiz, sonsuz.
Hâlk:
yoktan yaratan, her
fleyi yoktan var eden, yarat-
c.
Hâlk- Külli fiey:
kâinatta
mevcut olan her fleyin yarat-
cs, Allah.
hamd:
methetme, övme, yü-
celtme.
havl:
güç, kuvvet.
hikmet:
belirli gayelere yö-
nelik, faydal, anlaml ve yerli
yerinde olufl.
hitabat- Sübhaniye:
her tür-
lü kusur ve noksanlktan
uzak olanallah'n kendine has
hitap ve konuflmalar.
hükmünde:
yerinde, de¤erin-
de.
icraat:
ifller, yaplan, tatbik
edilen ifller, uygulanan fleyler.
ihata:
bir fleyin etrafn çevir-
me, sarma, kuflatma.
ihsanat- lâhiye:
Allah'n lü-
tuf ve ba¤fllar.
ihsanat- uhreviye:
âhirette-
ki ihsanlar, ba¤fllar.