Tarihçe-i Hayat - page 600

Bütün eflcar ve nebatat›n, bütün yaprak ve çiçek ve
meyvelerin dilleriyle ve adediyle Seni kusurdan, aczden,
flerikten takdis ederek hamd ü sena ederim.
Ey Fât›r-› Kadîr, ey Müdebbir-i Hakîm, ey
Mürebbî-i Rahîm!
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n talimiyle ve
Kur’ân-› Hakîmin dersiyle anlad›m ve iman ettim ki, na-
s›l nebatat ve eflcar Seni tan›yorlar, Senin s›fât-› kudsiye-
ni ve Esma-i Hüsna’n› bildiriyorlar. Öyle de, zîhayatlar-
dan ruhlu k›sm› olan insan ve hayvanattan hiçbirisi yok-
tur ki, cisminde gayet muntazam saatler gibi iflleyen ve
ifllettirilen dahilî ve haricî azalar›yla ve bedeninde gayet
ince bir nizam ve gayet hassas bir mizan ve gayet mü-
him faidelerle yerlefltirilen alât ve duygular›yla ve cese-
dinde gayet sanatl› bir yap›l›fl ve gayet hikmetli bir tefrifl
ve gayet dikkatli bir muvazene içinde konulan cihazat-›
bedeniyesiyle, senin vücub-i vücuduna ve s›fatlar›n›n ta-
hakkukuna flahadet etmesin. Çünkü, bu kadar basîrâne
nazik sanat ve fluurkârâne ince hikmet ve müdebbirâne
tam muvazeneye, elbette, kör kuvvet ve fluursuz tabiat
ve serseri tesadüf kar›flamazlar ve onlar›n ifli olamaz ve
mümkün de¤ildir. Ve kendi kendine teflekkül edip öyle
olmas› ise, yüz derece muhal içinde muhaldir. Çünkü, o
hâlde her bir zerresi, her bir fleyini ve cesedinin teflekkü-
lünü, belki dünyada alâkadar oldu¤u her fleyini bilecek,
görecek, yapabilecek, âdeta ilâh gibi ihatal› bir ilmi ve
kudreti bulunacak. Sonra, teflkil-i ceset ona havale edilir
ve “Kendi kendine oluyor” denilebilir.
acz:
zay›fl›k, güçsüzlük.
âdeta:
sanki, düpedüz, baya¤›,
bas baya¤›.
alâkadar:
ilgili, iliflkili, münase-
betli, ba¤l›.
alât:
âletler, vas›talar, ayg›tlar.
aleyhissalâtü aesselâm:
“salât
ve selâm onun üzerine olsun” an-
lam›nda Peygamberimiz Hz. Mu-
hammed'in (a.s.m.) ismini duyun-
ca söylenmesi sünnet olan dua.
aza:
organlar, üyeler.
basîrâne:
görerek, bilerek, basi-
ret sahibine yak›fl›r flekilde.
belki:
hatta.
ceset:
ten, gövde, vücut, beden.
cihazat-› bedeniye:
vücudun or-
ganlar›, uzuvlar›.
dahilî:
içe ait, içe dönük, iç ile il-
gili.
elbette:
kesinlikle, mutlaka, flüp-
hesiz.
Esma-i Hüsna:
Allah'›n adlar›, Al-
lah'›n doksan dokuz güzel ismi.
eflcar:
a¤açlar.
faide:
fayda, menfaat, kâr, ka-
zanç.
Fât›r-› Kadîr:
her fleye gücü ye-
ten yarat›c›.
gayet:
çok, fazla, son derece.
hamd
ü
sena:
flükür ve övgü.
hâricî:
d›flar›ya ait, içeriye ait ol-
mayan, d›flla ilgili.
hassas:
zay›f, çabuk tesir alan.
havale:
bir ifli veya bir fleyi baflka
birine b›rakma, üstüne b›rakma,
›smarlama.
hayvânât:
hayvanlar.
hikmet:
belirli gayelere yönelik,
faydal›, anlaml› ve yerli yerinde
olufl.
ihata:
bir fleyin etraf›n› çevirme,
sarma, kuflatma.
ilâh:
tanr›, mabud.
iman:
inanma, inanç, itikat, tas-
dik.
kudret:
güç, kuvvet, takat, ikti-
dar.
Kur'ân-› Hakîm:
her ayet ve su-
resinde say›s›z hikmet ve fayda-
lar bulunan Kur'ân.
kusur:
eksiklik, noksan.
mizan:
ölçü.
muhal:
imkâns›z, olmas› müm-
kün olmayan, olmaz, olmayacak.
muntazam:
nizaml›, intizaml›, s›-
ralanm›fl, s›ral›, düzgün, tertipli.
muvazene:
denge.
müdebbirâne
:
müdebbir olana
yak›fl›r flekilde, tedbirlice.
Müdebbir-i Hakîm:
hikmetli ifl
gören, her fleyi hikmet ve tedbir-
le sevk ü idare eden, yapan.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
600 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
K
ASTAMONU
H
AYATI
Mürebbî-i Rahîm:
çok çok
merhametli, terbiye edici.
nazik:
güzel, zarif.
nebatat:
bitkiler.
nizam:
düzen.
Resul-i Ekrem:
çok cömert,
kerîm olan peygamber, Hz.
Muhammed (a.s.m.).
s›fat-› kudsiye:
Allah'›n mu-
kaddes s›fatlar›.
flahadet:
flahit olma, flahitlik,
tan›kl›k.
flerik:
ortak, hissedar.
fluurkârâne:
fluurluca, fluurlu
bir flekilde.
fluursuz:
bilinçsiz, idraksiz.
tahakkuk:
gerçekleflme,
meydana gelme, olma.
takdis
:
Allah'›n hamde ve
övülmeye lây›k oldu¤unu bil-
dirme, Allah'› her türlü kusur
ve noksanl›klardan tenzih et-
me.
talim:
okutma, ders verme,
verilme.
tefrifl:
serme, yayma, döfle-
me.
tesadüf:
bir fleyin kendili¤in-
den meydana gelmesi.
teflekkül:
flekillenme, flekil
alma, meydana gelme.
teflkil-i ceset:
bedenin teflkili,
vücudun flekillenmesi.
vücub-i vücut:
Allah'›n varl›-
¤›n›n zorunlu oluflu, var ol-
mak için bir sebebe muhtaç
olmamas›.
zerre:
pek ufak parça, en kü-
çük parça, çok küçük parça.
zîhayat:
hayat sahibi.
1...,590,591,592,593,594,595,596,597,598,599 601,602,603,604,605,606,607,608,609,610,...1390
Powered by FlippingBook