Tarihçe-i Hayat - page 598

Hem nas›l ki onlar Senin vücub-i vücuduna ve vahde-
tine flahadet ediyorlar; öyle de, rûy-i zeminde dört yüz
bin milletlerden teflekkül eden zîhayat ordusundaki had-
siz efrad›n yüz binler tarzda iafle ve idareleri, flafl›rmaya-
rak, kar›flt›rmayarak, mükemmel yap›lmas›yla, Senin ru-
bubiyetinin vahdaniyetteki haflmetine ve bir bahar›, bir
çiçek kadar kolay icat eden kudretinin azametine ve her
fleye taallûkuna delâlet ettikleri gibi; koca zeminin her ta-
raf›nda, hadsiz hayvanat›na ve insanlara, hadsiz taamla-
r›n çeflit çeflit aksam›n› ihzar eden rahmetinin hadsiz ge-
niflli¤ine; ve o hadsiz ifller ve in’amlar ve idareler ve ia-
fleler ve icraatlar kemal-i intizamla cereyanlar› ve her
fley, hatta zerreler o emirlere ve icraata itaat ve musah-
hariyetleriyle, hâkimiyetinin hadsiz vüs’atine kat’î delâlet
etmekle beraber; o a¤açlar›n ve nebatlar›n ve her bir
yaprak ve çiçek ve meyve ve kök ve dal ve budak gibi
her birisinin her bir fleyini, her bir iflini bilerek, görerek,
faydalara, maslahatlara, hikmetlere göre yap›lmakla, Se-
nin ilminin her fleye ihatas›na ve hikmetinin her fleye flü-
mulüne pek zâhir bir surette delâlet ve hadsiz parmakla-
r›yla iflaret ederler. Ve Senin gayet kemaldeki cemal-i sa-
nat›na ve nihayet cemaldekì kemal-i nimetine hadsiz dil-
leriyle sena ve methederler.
Hem bu muvakkat handa ve fânî misafirhanede ve k›-
sa bir zamanda ve az bir ömürde, eflcar ve nebatat›n el-
leriyle, bu kadar k›ymettar ihsanlar ve nimetler ve bu ka-
dar fevkalâde masraflar ve ikramlar, iflaret, belki flahadet
eder ki, misafirlerine burada böyle merhametler yapan
aksam:
parçalar, bölümler, k›s›m-
lar.
azamet:
büyüklük, ululuk, yüce-
lik.
belki:
hatta.
cemal:
güzellik, iç ve d›fl güzelli¤i.
cemal-i sanat:
sanattaki güzellik,
Cenab-› Hakk›n mahlûkat›nda bu-
lunan ‹lâhî sanat güzelli¤i.
cereyan:
olma, meydana gelme.
delâlet:
delil olma, gösterme.
efrat:
bireyler.
eflcar:
a¤açlar.
fânî:
muvakkat, geçici.
fevkalâde:
çok güzel, çok iyi, çok
üstün.
hâkimiyet:
hâkim olufl, hâkim ol-
ma hâli, hükmedifl, hâkimlik, ege-
menlik.
han:
yolcular›n misafir oldu¤u bi-
na, kervansaray, eski tarz otel.
haflmet:
ihtiflam, gösterifllilik,
heybet, büyüklük.
hayvânât:
hayvanlar.
hikmet:
belirli gayelere yönelik,
faydal›, anlaml› ve yerli yerinde
olufl.
iafle:
geçindirme, besleme, yedi-
rip içirme.
icraat:
ifller, yap›lan, tatbik edilen
ifller, uygulanan fleyler.
ihata:
bir fleyin etraf›n› çevirme,
sarma, kuflatma.
ihsan:
iyilik etme, güzel davran-
ma, ba¤›fllama, ikram etme, lütuf,
ba¤›fl, yard›m.
ihzar:
haz›r etme, haz›rlama.
in'am:
nimet verme, nimetlendir-
me, ihsan etme, iyilik yapma.
itaat:
boyun e¤me, uyma, dinle-
me, al›nan emre göre hareket et-
me.
kemal:
olgunluk, yetkinlik, tam-
l›k.
kemal-i intizam:
intizam›n mü-
kemmel oluflu, tam ve eksiksiz
düzen.
kemal-i nimet:
nimetin tam ve
mükemmel olmas›.
k›ymettar:
k›ymetli, de¤erli, pa-
hal›.
kudret:
Allah'›n bütün varl›¤› çev-
releyen ezelî kuvveti.
maslahat:
fayda, yarar.
masraf:
sarf etme ve harcama,
masraf yapma yeri.
merhamet:
ac›mak, flefkat gös-
termek, korumak, iyilik etmek,
bîçarelere yard›mda bulunmak,
esirgemek.
meth:
övme, birinin iyi fleylerini
söyleme, sena, sitayifl.
musahhariyet:
musahhar olufl,
emre boyun e¤me hâli.
muvakkat:
belirli bir zamana
mahsus, vakitli, süresiz, geçici.
mükemmel:
kemale erdirilmifl,
kemal bulmufl, kâmil, tamamlan-
598 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
K
ASTAMONU
H
AYATI
m›fl, noksans›z, tam, eksiksiz.
nebat:
topraktan biten, yeti-
flen her türlü fley, bitki.
nebatat:
bitkiler.
nihayet:
son derece.
nimet:
iyilik, lütuf, ihsan, ba-
¤›fl.
rahmet:
Allah'›n kullar›n› esir-
gemesi, onlara ac›y›p ba¤›flla-
mas›, onlara maddî ve mane-
vî nimetler vermesi, onlar›n
günahlar›n› silmesi.
rububiyet:
Rabl›k, ilâhl›k.
rûy-i zemin:
yeryüzü.
senâ:
överek bahsetme, öv-
me, övüfl, medih.
suret:
biçim, flekil, tarz.
flahadet:
flahit olma, flahitlik,
tan›kl›k.
flümul:
içine alma, kaplama,
ihata etme, havi olma.
taallûk:
münasebet, rab›ta.
taam:
yemek, yenilen fley, yi-
yecek, afl.
teflekkül:
flekillenme, flekil
alma, meydana gelme.
vahdaniyet:
Allah'›n birli¤i ve
varl›¤›, Allah'›n bir oluflu.
vahdet:
birlik, yaln›zl›k, teklik
bir ve tek olma.
vücub-i vücut:
Allah'›n varl›-
¤›n›n zorunlu oluflu, var ol-
mak için bir sebebe muhtaç
olmamas›.
vüs'at:
zenginlik, kuvvetlilik.
zahir:
aç›k, belli, meydanda.
zemin:
yeryüzü.
zerre:
pek ufak parça, en kü-
çük parça, çok küçük parça.
zîhayat:
hayat sahibi.
1...,588,589,590,591,592,593,594,595,596,597 599,600,601,602,603,604,605,606,607,608,...1390
Powered by FlippingBook