büyük ve genifl hakikatin flahadetleri, kâinatn bu büyük
flahadetini ispat ediyorlar.
Birinci Hakikat:
Usulüddin ve ilm-i kelâmn dâhî
ulemasnn ve hükema-i slâmiyenin gördükleri ve hadsiz
bürhanlarla ispat ettikleri hudus ve imkân hakikatle-
ridir. Onlar demifller ki:
Madem âlemde ve her fleyde tagayyür ve tebeddül
var; elbette fânîdir, hâdistir, kadim olamaz. Madem hâ-
distir, elbette onu ihdas eden bir Sâni var. Ve madem her
fleyin zatnda vücudî ve ademî bir sebep bulunmazsa mü-
savidir; elbette vacip ve ezelî olamaz. Ve madem muhal
ve batl olan devir ve teselsül ile birbirini icat etmek
mümkün olmad¤ katî bürhanlarla ispat edilmifl; elbette
öyle bir Vacibül-Vücudun mevcudiyeti lâzmdr ki, nazi-
ri mümteni, misli muhal ve bütün maadas mümkün ve
masivas mahlûku olacak.
Evet hudus hakikati kâinat istilâ etmifl. Ço¤unu göz
görüyor, di¤er ksmn akl görüyor. Çünkü, gözümüzün
önünde her sene güz mevsiminde öyle bir âlem vefat
eder ki, her birisinin hadsiz efrad bulunan ve her biri zî-
hayat bir kâinat hükmünde olan yüz bin nevi nebatat ve
küçücük hayvanat, o âlemle beraber vefat ederler. Fakat
o kadar intizamla bir vefattr ki, haflir ve neflirlerine me-
dar olan ve rahmet ve hikmetin mucizeleri, kudret ve il-
min harikalar bulunan çekirdekleri ve tohumlar ve
yumurtacklar baharda yerlerinde brakp, defter-i amal-
lerini ve gördükleri vazifelerin programlarn onlarn
TARHÇE- HAYATI
| 569
K
ASTAMONU
H
AYATI
lunma, mümkün olma, olabilirlik.
ispat:
kantlama.
istilâ:
üste çkma, üstün gelme,
bir fleyin bir fley üzerine çkmas.
kadim:
ezelî, öncesiz.
Kâtib-i Zülkemal:
bütün varlkla-
r bir kitap yazar gibi, mükemmel
ve kusursuz bir flekilde yaratan
Allah.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
maada:
den baflka.
mahlûk:
yaratlmfl olan, yaratk.
masarifat:
masarifler, harcanan
paralar, giderler.
masiva:
Allah'tan baflka bütün
varlklar.
maslahatkârane:
ehemmiyetli ifl
yaparak, yerine göre davranarak,
iflin gere¤ini, uygun olann yapa-
rak, iflin ehemmiyetini idrak ede-
rek.
mevcudiyet:
mevcut olma, var-
lk.
misil:
benzer, efl, nazr, tpks.
muhal:
imkânsz, olmas müm-
kün olmayan, olmaz, olmayacak.
mümteni:
olamaz, mümkün ol-
mayan, imkânsz.
münasip:
uygun, yerinde.
müsavi:
ayn hâl ve derecede
olan, her bakmdan ayn derece-
de olan.
müfltemilât:
flümulünde olan
fleyler, içinde bulunanlar, teferru-
at, müfltemilât.
Nakkafl- Zülcelâl:
her fleyi nakfl-
l ve süslü yaratan celâl sahibi Al-
lah (c.c.).
nazir:
benzer, efl.
Sâni:
her fleyi sanatl olarak yara-
tan Allah.
sekene:
sakin olanlar, ikamet
edenler, bir yerde oturanlar, otu-
ranlar.
tagayyür:
de¤iflme, baflkalaflma.
tebdil:
de¤ifltirme, döndürme,
dönüfltürme, baflka bir hâle getir-
me.
tebeddül:
baflkalaflma, de¤iflme,
baflka hale getirme, baflka flekil
alma.
tecdit:
yenileme, yenilenme, ye-
ni hale getirme, yeni etme, tâze-
leme.
teselsül:
arda arda gelme, birbiri-
ni takip etme, zincirleme.
ulema:
âlimler, bilginler, ilim sa-
hipleri.
usulüddin:
kelâm ilminin di¤er
bir ad.
Vacibü'l-Vücut:
varl¤ zarurî ve
zatî olan.
vahdet:
birlik, teklik.
varidat:
gelirler.
vücudî:
vücutla ilgili, varl¤a dair,
var olan fley ile alâkal.
vücut:
var olma, var olufl, varlk.
zat:
asl, öz, cevher.
ademî:
yoklu¤a dair, yok olu-
flu gerektiren.
âlem:
dünya, cihan.
âlî:
yüce, yüksek, ulu.
azamet:
büyüklük, ululuk.
batl:
bofl ve manasz olan,
gerçe¤e uymayan, do¤ru ve
hakl olmayan.
bilbedahe:
apaçk flekilde.
bürhan:
delil, ispat, tank.
ecza:
parçalar, ksmlar.
enva:
çeflitler, türler, neviler.
erkân:
rükünler, esaslar.
ezelî:
ezele mensup, ezel ile
ilgili, öncesiz, bafllangçsz.
fânî:
ölümlü.
hâdis:
sonradan var olan,
sonradan yaratlan.
hikmet:
belirli gayelere yö-
nelik, faydal, anlaml ve yerli
yerinde olufl.
hikmetperverane:
her fleyde
fayda ve gaye gözetir flekilde.
hudûs:
sonradan çkma, son-
radan meydana gelme, son-
radan peyda olma, yok iken
vücuda gelme.
hükema-i slâmiye:
Müslü-
man felsefe âlimleri, filozofla-
r.
icat:
var etme, yaratma.
ihdas:
yeniden bir fley yap-
ma, yeni bir fley meydana ge-
tirme, ortaya koyma.
ilm-i kelâm:
kelâm ilmi, Ce-
nab- Hakkn zat ve sfatlarn-
dan, nübüvvet, haflir, kader
gibi imana ait meselelerden
slâmî esaslar dairesinde delil
ve bürhana dayal olarak
bahseden ilim.
imkân:
olabilecek hâlde bu-