Tarihçe-i Hayat - page 564

emarelerin ve vak›alar›n ve keflfiyat›n flahadetiyle, cin ve
melek ve ruhanîlerin dahi, tilâveti vaktinde pervane gibi
hakperestâne etraf›nda toplanmas›, Kur’ân’›n kâinatça
makbuliyetine ve en yüksek bir makamda bulundu¤una
bir imzad›r.
Hem, nev-i beflerin umum tabakalar›, en gabi ve âmî-
den tut, tâ en zeki ve âlime kadar her birisi Kur’ân’›n
dersinden tam hisse almalar› ve en derin hakikatleri feh-
metmeleri ve yüzlerle fen ve ulûm-i ‹slâmiyenin ve bil-
hassa fieriat-› Kübran›n büyük müçtehitleri ve usulüddin
ve ilm-i kelâm›n dâhî muhakkikleri gibi her taife, kendi
ilimlerine ait bütün hacat›n› ve cevaplar›n› Kur’ân’dan is-
tihraç etmeleri, Kur’ân menba-› hak ve maden-i hakikat
oldu¤una bir imzad›r.
Hem, edebiyatça en ileri bulunan Arap edipleri (‹slâ-
miyete girmeyenler) flimdiye kadar muarazaya pek çok
muhtaç olduklar› hâlde, Kur’ân’›n i’caz›ndan yedi büyük
vechi varken, yaln›z bir tek vechi olan belâgatinin tek bir
surenin mislini getirmekten istinkâflar›; ve flimdiye kadar
gelen ve muaraza ile flöhret kazanmak isteyen meflhur
beli¤lerin ve dâhî âlimlerin, onun hiçbir vech-i i’caz›na
karfl› ç›kamamalar› ve âcizâne sükût etmeleri, Kur’ân
mu’cize ve takat-i beflerin fevkinde oldu¤una bir imzad›r.
Evet, bir kelâm, “Kimden gelmifl ve kime gelmifl ve ne
için?” denilmesiyle k›ymeti ve ulviyeti ve belâgati tezahür
etmesi noktas›ndan, Kur’ân’›n misli olamaz ve ona
yetiflilemez. Çünkü, Kur’ân, bütün âlemlerin Rabbi ve
âlim:
çok okumufl, bilen, bilgili,
bilgin.
âmî:
cahil.
belâgat:
sözün düzgün, kusursuz,
yerinde, halin ve makam›n icab›-
na göre söylenmesi.
beli¤:
belâgatla, düzgün olarak
meram›n› anlatan.
dindarâne:
dindar bir kimseye
yak›flacak tarzda.
edib:
edebiyatç›, edebiyatla mefl-
gul olan.
emare:
alâmet, niflan, eser, ipucu,
belirti, karine.
fehm:
anlama, anlay›fl, kavray›fl,
idrak, zekâ, ak›l.
gabî:
anlay›fls›z, ahmak, bön, ka-
l›n kafal›, zekâs› az olan, geri ze-
kâl›.
hâcât:
hâcetler, ihtiyaçlar, gerekli
nesneler.
hakikat:
gerçek, as›l, esas.
hakikatperestane
:
hakk› ve haki-
kati severek.
hakperestane:
do¤ruluktan ayr›l-
mamacas›na.
Hâl›k-› Rahîm:
sonsuz merhamet
ve flefkat sahibi yarat›c›, Allah.
hums:
beflte bir.
i'caz:
mu’cize gösterme, kimse-
nin yapamayaca¤› fleyleri yapma.
ilm-i kelâm:
kelâm ilmi, Cenab-›
Hakk›n zat ve s›fatlar›ndan, nü-
büvvet, haflir, kader gibi imana
ait meselelerden ‹slâmî esaslar
dairesinde delil ve bürhana daya-
l› olarak bahseden ilim.
irtibat
:
bir fleye ba¤l› olma, ba¤-
lanma.
istihraç:
bir fleyden bir fley ç›kar-
ma, sonuç ç›karma, mana ç›karma.
istinkâf:
çekimser kalma, hakk›n›
kullanmama.
kâinat:
yarat›lm›fl olan fleylerin
tamam›, bütün âlemler, varl›klar.
kelâm:
söz, lâf›z, ibare.
keflfiyat:
keflifler, bulup meyda-
na ç›kar›lan fleyler, yeni bulunan
fleyler.
k›sm-› azam:
büyük k›s›m, ekse-
riyet, ço¤unluk.
maden-i hakikat:
hakikat made-
ni, do¤rular›n, gerçeklerin made-
ni, do¤rular›n merkezi.
makbuliyet:
makbullük, be¤enil-
mifllik, geçerlilik.
menba-› hak:
hakk›n ve do¤ru-
nun kayna¤›.
meflhur:
tan›nm›fl, herkesin bildi-
¤i, flöhretli, ad› yayg›nl›k kazan-
m›fl, ünlü, naml›.
misil:
benzer, efl, naz›r, t›pk›s›.
muaraza:
sözle karfl›l›kl› mücade-
le, söz mücadelesi.
muhakkik:
tahkik eden, gerçe¤i
araflt›ran, gerçe¤i araflt›r›p bulan,
564 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
K
ASTAMONU
H
AYATI
bir fleyin iç yüzünü inceleye-
rek vak›f olan.
mübarek:
hay›rl›, mutlu, kut-
lu, u¤urlu.
müçtehit:
ayet ve hadisler-
den fler'î hükümler ç›karabi-
len, gerekli bütün ehillik flart-
lar›na sahip olan, genifl ve de-
rin bilgili din âlimi.
müncezibâne:
tutkun bir fle-
kilde, kendini kapt›rmak su-
retiyle.
müfltakane:
ifltiyakla, arzu
ile, çok isteyerek, can atarak,
flevkle, severcesine.
nev-i insan:
insan çeflidi, in-
san cinsi, insano¤lu.
pervane:
geceleri ›fl›¤›n etra-
f›nda dönen küçük kelebek,
gece kelebe¤i.
ruhanî:
gözle görülmeyen,
cismi olmayan, elle tutulama-
yan varl›klar.
flahadet:
flahit olma, flahitlik,
tan›kl›k.
fieriat-› Kübra:
yüce, büyük,
‹slâm fleriat›.
taife:
bölük, tak›m, güruh, f›r-
ka.
tilâvet:
Kur'ân'› usulüne uy-
gun olarak, güzel sesle ve an-
lam›n› düflünerek okuma.
ulûm-i ‹slâmiye:
‹slâmî ilim-
ler.
umum:
hep, bütün, cümle,
herkes.
usulü'd-din:
kelâm ilminin di-
¤er bir ad›.
vak›a:
vuku bulan, olan, ge-
çen fley.
vecih:
yüz, surat, çehre.
vech-i i'caz:
mu’cize yönü.
1...,554,555,556,557,558,559,560,561,562,563 565,566,567,568,569,570,571,572,573,574,...1390
Powered by FlippingBook