Tarihçe-i Hayat - page 554

eden Sâniine ve Kâtibine ve Nakkafl›na delâlet eder. Öy-
le de, kâinat›n hilkatindeki makas›d-› ‹lâhiyeyi bilecek ve
bildirecek ve tahavvülât›ndaki Rabbanî hikmetlerini talim
edecek ve vazifedarâne harekât›ndaki neticeleri ders ve-
recek ve mahiyetindeki k›ymetini ve içindeki mevcudat›n
kemalât›n› ilân edecek ve o kitab-› kebirin manalar›n› ifa-
de edecek bir yüksek dellâl, bir do¤ru keflflaf, bir muhak-
kik üstat, bir sad›k muallim istedi¤i ve iktiza etti¤i ve her-
hâlde bulunmas›na delâlet etti¤i cihetle elbette bu vazife-
leri herkesten ziyade yapan bu Zat›n hakkaniyetine ve
bu kâinat Hâl›k›n›n en yüksek ve sad›k bir memuru oldu-
¤una flahadet etti¤ini bildi.
D
OKUZUNCUSU
:
Madem bu sanatl› ve hikmetli masnu-
at›yla Kendi hünerlerini ve sanatkârl›¤›n›n kemalât›n› tefl-
hir etmek; ve bu süslü, ziynetli nihayetsiz mahlûkat›yla
Kendini tan›tt›rmak ve sevdirmek; ve bu lezzetli ve k›y-
metli hesaps›z nimetleriyle Kendine teflekkür ve hamd
ettirmek; ve bu flefkatli ve himayetli umumî terbiye ve ia-
fleyle, hatta a¤›zlar›n en ince zevklerini ve ifltihalar›n her
nev’ini tatmin edecek bir surette ihzar edilen Rabbanî
it’amlar ve ziyafetlerle kendi rububiyetine karfl› minnet-
tarâne ve müteflekkirâne ve perestiflkârâne ibadet ettir-
mek; ve mevsimlerin tebdili ve gece gündüzün tahvili ve
ihtilâf› gibi, azametli ve haflmetli tasarrufat ve icraat ve
dehfletli ve hikmetli faaliyet ve hallâk›yetle kendi ulûhiye-
tini izhar ederek, o ulûhiyetine karfl› iman ve teslim ve
ink›yat ve itaat ettirmek; ve her vakit iyili¤i ve iyileri
himaye, fenal›¤› ve fenalar› izale ve semavî tokatlarla
azamet:
büyüklük, ululuk.
cihet:
yön, taraf.
delâlet:
delil olma, gösterme.
dellâl:
ilân edici.
elbette:
kesinlikle, flüphesiz.
faaliyet:
hareket, gayret.
hakkaniyet:
hak ve adâlete uy-
gunluk.
Hâl›k:
yoktan yaratan, her fleyi
yoktan var eden, yarat›c›.
hallâk›yet:
yarat›c›l›k.
hamd:
teflekkür, flükran.
harekât:
hareketler.
haflmetli:
ihtiflaml›, gösteriflli,
heybetli.
hikmet:
belirli gayelere yönelik,
faydal›, anlaml› ve yerli yerinde
olufl.
hilkat:
yaratma, yarat›fl.
himayet:
koruma, esirgeme, mu-
hafaza etme.
hüner:
bilgililik, ustal›k, maharet.
iafle:
geçindirme, besleme, yedi-
rip içirme.
icraat:
ifller, yap›lanlar.
ihtilâf:
ayr›l›k, ayk›r›l›k.
ihzar:
haz›r etme, haz›rlama.
iktiza:
lâz›m gelme, gerekme, ih-
tiyaç hissedilme.
ifltiha:
yeme iste¤i, açl›k, ifltah.
it'am:
yemek yedirme, yemek
verme.
Kâtip:
bütün varl›klar› bir kitap
yazar gibi mükemmel bir flekilde
yaratan Allah.
kemalât:
faziletler, iyilikler, ke-
maller, olgunluklar, mükemmel-
likler.
keflflaf:
keflfeden, keflif sahibi,
gizli bir fleyi meydana ç›karan,
keflifçi.
kitab-› kebir:
büyük kitap.
mahiyet:
tabiat.
mahlûkat:
varl›klar, yarat›klar.
makas›d-› ‹lâhîye:
Allah'›n mak-
satlar›, yarat›c›n›n gayeleri.
masnuat:
sanatla yap›lm›fl fleyler.
mevcudat:
varl›klar, yarat›klar.
muallim:
talim eden, ö¤retmen.
muhakkik:
tahkik eden, gerçe¤i
araflt›ran, gerçe¤i araflt›r›p bulan,
bir fleyin iç yüzünü inceleyerek
vak›f olan.
müteflekkirâne:
müteflekkir ola-
rak, teflekkürle, iyilik bilirlikle, iyi-
li¤e karfl› nazik davran›flla.
Nakkafl:
bütün varl›klar› nak›fl ifl-
ler gibi yaratan Allah.
nevi:
tür, çeflit.
nimet:
iyilik, lütuf, ihsan, ba¤›fl.
perestiflkârâne:
taparcas›na, ta-
p›n›rcas›na, tapan kimseye yak›-
fl›r flekilde, afl›r› derecede seve-
rek.
Rabbanî:
Allah'a ait, Allah'tan ge-
len.
rububiyet:
Rabl›k, ilâhl›k.
sad›k:
do¤ru, gerçek.
554 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
K
ASTAMONU
H
AYATI
Sâni:
her fleyi sanatl› olarak
yaratan Allah.
suret:
biçim, flekil.
flahadet:
flahit olma, flahitlik,
tan›kl›k.
flefkat:
ac›yarak ve esirgeye-
rek sevme, içten ve karfl›l›ks›z
merhamet, karfl›l›k bekleme-
den yard›m etme.
tahavvülât:
tahavvüller, de-
¤iflmeler.
tahvil:
bir hâlden bir hâle ge-
tirme.
takdir:
tayin etme, miktar›n›
belirleme.
talim:
e¤itim.
tasarruf:
güzel idare etme.
tasarrufat:
tasarruflar.
tasvir:
flekillendirme, suret
verme.
tatmin:
doyma, doygunluk.
tebdil:
de¤ifltirme, döndür-
me, dönüfltürme, baflka bir
hâle getirme.
tedbir:
idare etme, çekip çe-
virme.
temaflâgâh:
temafla yeri, se-
yir ve gezinti yeri.
terbiye:
besleme, yetifltirme,
büyütme.
tertip:
düzene koyma.
teflekkür:
yap›lan bir iyilik
karfl›s›nda minnet, memnuni-
yet ve flükür ifade etme, flük-
retme.
teflhir:
gösterme.
umumî:
genel
üstat:
ö¤retici.
vazifedarane:
vazifeli olarak.
ziyade:
çok, fazla, art›k.
ziynet:
süs, bezek.
1...,544,545,546,547,548,549,550,551,552,553 555,556,557,558,559,560,561,562,563,564,...1390
Powered by FlippingBook