parma¤ndan kevser gibi akan suyu kifayet derecesinde
içirmesi gibi, nakl-i katî ile ve bir ksm tevatürle yüzer
mucizatn onun elinde zâhir olmasdr. Bu mucizattan,
üç yüzden ziyade bir ksm, On Dokuzuncu Mektup olan
Mucizat- Ahmediye namndaki harika ve kerametli bir
risalede katî delilleriyle beraber beyan edildi¤inden, on-
lar ona havale ederek dedi ki:
Bu kadar ahlâk- hasene ve kemalâtla beraber bu ka-
dar mucizat- bâhiresi bulunan bir zat elbette en do¤ru
sözlüdür. Ahlâkszlarn ifli olan hileye, yalana, yanlfla te-
nezzül etmesi kabil de¤il.
KNCS
:
Elinde, bu kâinat Sahibinin bir ferman bulun-
du¤u ve o ferman her asrda üç yüz milyondan ziyade
insanlarn kabul ve tasdik ettikleri ve o ferman olan
Kurân- Azîmüflflann, yedi vecihle harika olmasdr. Ve
bu Kurânn, krk vecihle mucize oldu¤u ve Kâinat Hâ-
lknn sözü bulundu¤u, kuvvetli delilleriyle beraber Yirmi
Beflinci Söz ve Mucizat- Kurâniye namlarnda; Risale-i
Nurun bir günefli olan meflhur bir risalede tafsilen beyan
edilmesinden, onu, ona havale ederek dedi: Böyle
ayn- hak ve hakikat bir fermann tercüman ve tebli¤
edicisi bir zatta fermana cinayet ve ferman sahibine h-
yanet hükmünde olan yalan olamaz ve bulunamaz.
Ü
ÇÜNCÜSÜ
:
O zat öyle bir fleriat ve bir slâmiyet ve bir
ubudiyet ve bir dua ve bir davet ve bir imanla meydana
çkmfl ki, onlarn ne misli var ne de olur. Ve onlardan
TARHÇE- HAYATI
| 549
K
ASTAMONU
H
AYATI
kâinat:
yaratlmfl olan fleylerin
tamam, bütün âlemler, varlklar.
kat'î:
kesip atan, flüpheye ve te-
reddüde mahal brakmayan, ke-
sin, flüphesiz.
kemalât:
insandaki ahlâk ve huy
güzellikleri.
kevser:
Cennette bulunan bir
akarsu.
kifayet:
kâfi miktarda olma, ye-
ter, yetiflme, yetme, yeterlilik.
Kur'ân- Azîmüflflan:
flan ve fle-
refi yüce olan Kur'ân.
meflhur:
tannmfl, herkesin bildi-
¤i, flöhretli, ad yaygnlk kazan-
mfl, ünlü, naml.
mu'cizat:
mu'cizeler, Allah tara-
fndan verilip, yalnz peygamber-
lerin gösterebilecekleri büyük
harika ifller.
Mu'cizat- Ahmediye:
Peygam-
ber Efendimizin (a.s.m.) gösterdi¤i
mucizeler.
mu'cizat- bâhire:
apaçk muci-
zeler.
Mu'cizat- Kur'âniye:
Kur'ân'n
mucizeleri.
mu'cize:
Allah tarafndan verilip,
yalnz peygamberlerin gösterebi-
lecekleri büyük harika ifl.
nakl-i kat'î:
içinde yanlfl ihtimali
olmayan nakil, rivayet.
nam:
ad, isim.
fleriat:
Allah tarafndan peygam-
ber vastasyla bildirilen, lâhî
emir ve yasaklara dayanan hü-
kümlerin hepsi.
tafsilen:
tafsilli bir flekilde, uzun
uzadya, ayrntl olarak.
tasdik:
do¤rulu¤unu kabul etme,
do¤rulama, gerçekli¤ini kabul et-
me.
tebli¤:
yetifltirme, ulafltrma, gö-
türme, bitifltirme, erifltirme.
tenezzül:
inme, alçalma.
tercüman:
tercüme eden, baflka
bir dilde yazlmfl veya söylenmifl
bir fleyi yine baflka dile çeviren,
çevirici, dilmaç.
tevatür:
bir hadis-i flerif'in, yalan
söylemelerini akln kabulleneme-
yece¤i kadar say ve sa¤lamlkta-
ki bir topluluk tarafndan aktarl-
mas, rivayet edilmesi.
ubudiyet:
kulluk, kölelik, itaat,
ba¤llk, samimiyet.
vecih:
yön, flekil.
zahir:
görünme, ortaya çkma.
zat:
kifli, flahs, fert.
ziyade:
çok, fazla, artk.
ahlâk:
insann yaratlfltan ge-
len hususiyetleri ile Kurân-
Kerîm ve sünnet-i flerifte s-
nrlar çizilen kaidelerin haya-
ta geçirilmesiyle kazanlan iyi
ve güzel davranfllarn bütü-
nü.
ahlâk- hasene:
güzel ahlâk,
güzel huy.
asr:
yüzyl.
ayn- hak ve hakikat:
hakkn
ve gerçe¤in tâ kendisi.
beyan:
anlatma, açk söyle-
me, bildirme, izah.
cinayet:
adam öldürme, cana
kyma, katl.
davet:
ça¤rma, ça¤r.
delil:
flahit, belge, tank.
dua:
Allah'a yalvarma, niyaz.
elbette:
kesinlikle, mutlaka,
flüphesiz.
ferman:
emir, buyruk.
Hâlk:
yoktan yaratan, her
fleyi yoktan var eden, yarat-
c.
hârika:
ola¤anüstü vasflar
taflyan ve hayranlk hissi
uyandran.
havale:
bir ifli veya bir fleyi
baflka birine brakma, üstüne
brakma, smarlama.
hyanet:
hâinlik, ihanet, ken-
dine olan güveni kötüye kul-
lanma, sözünde durmayp
oyun etme.
hile:
sahtekârlk, sahtecilik,
düzenbazlk, oyun, dolap.
hükmünde:
yerinde.
iman
:
inanma, inanç, itikat,
tasdik.
kabil:
olan, olabilir, mümkün,
ihtimal dairesinde.