Sofestaîler dahi raz› olmazlar, reddederler diye anlad›.
Kendi ak›l ve kalbiyle beraber
1
$Ép
H o
âr
æn
e'
G
dediler.
‹flte, bu yolcunun müstakim ak›llardan ve münevver
kalplerden istifade etti¤i marifet-i imaniyeye k›sa bir ifla-
ret olarak,
Birinci Makam›n On ‹kinci ve On Üçüncü
Mertebelerinde
,
?/
a /
?p
Oƒo
Lo
h p
܃o
Lo
h '
¤n
Y s
?n
O i/
òs
dG p
Oƒo
Lo
ƒr
dG o
Öp
LGn
ƒr
dG *G s
’p
G n
¬``'
dp
G = n
’
p
án
?p
aGn
ƒn
ào
ªr
dG Én
¡p
JGn
OÉn
?p
àr
Yp
Ép
H p
In
Qs
ƒn
æo
ªr
dG p
án
ª«/
?n
à°r
ùo
ªr
dG p
?ƒo
?o
©r
dG o
´Én
ªr
Lp
G /
¬p
Jn
ór
Mn
h
p
Öp
gGn
òn
Ÿr
Gn
h p
äGn
OGn
ór
©p
àr
°Sp
’r
G p
?o
dÉn
î
n
J
n
™n
e p
án
?p
HÉn
£n
ào
Ÿr
G Én
¡p
JÉn
æ«/
?n
jn
h Én
¡p
JÉn
YÉn
æn
?p
Hn
h
p
án
ª«/
?°s
ùdG p
܃o
?o
?r
dG o
¥Én
Øu
Jp
G /
¬p
Jn
ór
Mn
h ?/
a /
?p
Oƒo
Lo
h p
܃o
Lo
h '
¤n
Y s
?n
O Gn
òn
cn
h
p
án
?p
aGn
ƒn
ào
ªr
dG Én
¡p
JGn
ón
gÉn
°ûo
ªp
Hn
h p
án
?p
HÉn
£n
ào
ªr
dGn
h Én
¡p
JÉs
«p
Ør
°ûn
µp
H p
ás
«p
fGn
Qƒt
ædG
2
p
Üp
QÉn
°ûn
ªr
dGn
h p
?p
dÉn
°ùn
ªr
dG p
øo
jÉn
Ñn
J n
™n
e
denilmifl.
Sonra, âlem-i gayba yak›ndan bakan ve ak›l ve kalpte
seyahat eden o yolcu, “Acaba âlem-i gayp ne diyor?”
diye merakla o kap›y› da flöyle bir fikirle çald›. Yani,
“Madem bu cismanî âlem-i flahadette, bu kadar ziynetli
ve sanatl› hadsiz masnular›yla kendini tan›tt›rmak ve bu
kadar tatl› ve süslü nihayetsiz nimetleriyle kendini
sevdirmek ve bu kadar mu’cizeli ve maharetli, hesaps›z
eserleriyle gizli kemalât›n› bildirmek, kavilden ve tekel-
lümden daha zâhir bir tarzda fiilen isteyen ve hâl diliyle
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 541
K
ASTAMONU
H
AYATI
his yan›lmas›.
hadsiz:
s›n›rs›z.
icma:
bir konu üzerinde fikir birli-
¤ine varma, fikir birli¤i.
ilâh:
tanr›, mabud.
iman:
inanma, inanç, itikat, tas-
dik.
inkâr:
reddetme, tan›mama, ka-
bul ve tasdik etmeme, inanma-
ma.
istifade:
faydalanma, yararlan-
ma, yarar sa¤lama.
itikat:
Allah'a inanma, Allah'a
olan ba¤l›l›k, kesin inan›fl.
ittifak:
birlik, fikir birli¤i.
kabiliyet:
beceriklilik, eli ifle yat-
k›nl›k, istidat, yetenek.
kâinat:
yarat›lm›fl olan fleylerin
tamam›, bütün âlemler, varl›klar.
kanaat:
görüfl, fikir.
keflfiyat:
evliyan›n, Allah'›n ilham
etmesiyle gösterdikleri gaybla il-
gili s›rlar, manevî s›rlar, keflifler.
keza:
böyle, böylece.
madem:
çünkü, için, de¤il mi ki,
...den dolay›, böyle ise, hele.
marifet-i imaniye:
imanî bilgi,
malûmat.
masnu:
sanatla yap›lm›fl varl›k.
meslek:
aklen, kalben, amelen
yürünen manevî yol.
meflrep:
gidifl, hareket tarz›, tav›r,
tutum, meslek.
münevver:
nurlanm›fl, nurland›-
r›lm›fl, parlat›lm›fl, ayd›nlat›lm›fl.
müstakim:
temiz, namuslu, do¤-
ru, ahlâkl›, istikamet sahibi.
müflahede:
gözlem.
mütevâf›k:
tevafuk eden, birbiri-
ne uygun olan, denk bulunan.
nihayetsiz:
sonsuz.
nimet:
iyilik, lütuf, ihsan, ba¤›fl.
nur:
ayd›nl›k, par›lt›, parlakl›k, zi-
ya, ›fl›k, flule.
raz›:
r›za gösteren, kabul eden,
boyun e¤en, muvafakat eden,
hoflnut olan.
selim:
temiz, samimî.
seyahat:
yolculuk, uzun yolculuk.
Sofestaî:
Allah'› kabul etmemek
için kâinat› ve kendi varl›¤›n› da
inkâr eden.
flahadet:
flahit olma, flahitlik, ta-
n›kl›k.
Vacibü'l-Vücut:
varl›¤› zarurî ve
zatî olan.
vahdet:
birlik, yaln›zl›k, teklik bir
ve tek olma.
vücub-i vücut:
Allah'›n varl›¤›n›n
zorunlu oluflu, var olmak için bir
sebebe muhtaç olmamas›.
yakîn:
aç›k-seçik ve kesin bilgi.
ziynetli:
süslü.
ahmak:
pek ak›ls›z, sersem,
budala, kal›n kafal›, flaflk›n,
zekaca geliflmemifl.
âlem-i gayp:
gayp âlemi, gö-
rünmeyen, fakat varl›¤› kesin
olan ve mahiyeti allah tara-
f›ndan bilinen baflka dünya-
lar.
âlem-i flahadet:
gözle gördü-
¤ümüz, flahit oldu¤umuz
âlem, kâinat.
cismanî:
maddî vücuda sahip.
delâlet:
delil olma, gösterme.
fikir:
düflünme, düflünce.
galat-› his:
duyufltaki aldan›fl,
1.
Allah’a iman ettim.
2.
Allah'tan baflka hiçbir ilâh yoktur. O öyle bir Vacibü’l-Vücud’dur ki; onun vücub-i vücudu-
na ve vahdetine, kabiliyetlerinin ve yollar›n›n farkl›l›¤›na ra¤men, birbirleriyle mütevaf›k
itikatlar› ve birbirleriyle mütetab›k kanaat ve yakinlerinin flahadetiyle, müstakim ve mü-
nevver selim ak›llar›n icma›, delâlet eder. Ve keza, meslek ve meflrepleri farkl› olmas›na
ra¤men, mütetab›k keflfiyat ve mütevaf›k müflahedelerin flahadetiyle, nurlu ve selim kalp-
lerin ittifak›, Onun vücub-i vücuduna ve vahdetine delalet eder.