Tarihçe-i Hayat - page 536

inkâr ve ispat olunmayan menfi meselelerde inat ve göz
kapamak suretiyle karfl›lar›na ç›kabilirler. Gözünü kapa-
yan, yaln›z kendine gündüzü gece yapar.
Bu seyyah, bu muhteflem ve genifl dershanede, bu
muhterem ve mütebahhir üstatlar›n neflrettikleri nurlar,
zeminin yar›s›n› bin seneden ziyade ›fl›kland›rd›¤›n› bildi.
Ve öyle bir kuvve-i maneviyeyi buldu ki, bütün ehl-i inkâr
toplansa onu k›l kadar flafl›rtmaz ve sarsmaz. ‹flte bu yol-
cunun bu dershaneden ald›¤› derse bir k›sa iflaret olarak
Birinci Makam›n Dokuzuncu Mertebesinde
,
o
¥Én
Øu
Jp
G /
¬p
Jn
ór
Mn
h ?/
a /
?p
Oƒo
Lo
h p
܃o
Lo
h '
¤n
Y s
?n
O i/
òs
dG *G s
’p
G n
¬`'
dp
G n
= ’
1
p
án
?p
Ø`s
à`o
ªr
dG p
án
?s
?n
ëo
ªr
dG p
In
ôp
gGs
õdG o
ºp
¡p
æ«/
gGn
ôn
H p
Is
ƒo
?p
H p
AÉn
«p
Ør
°Un
’r
G p
™«/
ªn
L
denilmifl.
Sonra, iman›n daha ziyade kuvvetlenmesinde ve inki-
flaf›nda ve ilmelyakîn derecesinden aynelyakîn mertebe-
sine terakkisindeki envar› ve ezvak› görmeye çok müfltak
olan o mütefekkir yolcu, medreseden gelirken, hadsiz
küçük tekkelerin ve zaviyelerin telâhukuyla tevessü eden
gayet feyizli ve nurlu ve sahra geniflli¤inde bir tekke, bir
hangâh, bir zikirhane, bir irflatgâhda ve cadde-i kübra-y›
Muhammedîde (a.s.m.) ve mirac-› Ahmedînin (a.s.m.)
gölgesinde hakikate çal›flan ve hakka eriflen ve aynelya-
kîne yetiflen binlerle ve milyonlarla kudsî mürflitler onu
dergâha ça¤›rd›lar. O da girdi, gördü ki:
O ehl-i keflif ve keramet mürflitler; keflfiyatlar›na ve
müflahedelerine ve kerametlerine istinaden, bilicma,
asfiya:
safiyet, kemalât ve takva
sahibi olan, Hz. Peygamberin
(a.s.m.) vârisi hükmünde, onun
meslek ve gayelerini hayata ge-
çirmeye ve tatbike çal›flan âlim
zatlar.
aynelyakîn:
gözle görür derece-
de inanma.
bilittifak:
ittifakla, beraberce,
uyuflarak, elbirli¤iyle, oybirli¤iyle,
tamam›yla.
bürhan:
delil, ispat, tan›k, hüccet.
cadde-i kübra-i Muhammedî:
Hz. Muhammed'in (a.s.m.) büyük
caddesi.
cehalet:
‹lâhî hakikatlerden ha-
bersiz olma.
delâlet:
delil olma, gösterme.
dirayet:
zekâ, ak›l, kabiliyet.
echeliyet:
çok bilgisizlik, çok ca-
hil olufl.
ehl-i inkâr:
Allah'› inkâr edenler.
envar:
nurlar, ziyalar, ayd›nl›klar,
›fl›klar, parlakl›klar.
ezvak:
zevkler.
feyizli:
bereketli.
hadsiz:
s›n›rs›z.
hakikat:
gerçek, as›l, esas.
hângâh:
dervifllerin evi, büyük
tekke.
hüccet:
delil, ispat, burhan.
ilâh:
tanr›, mabud.
ilmelyakîn:
yakîn ile bilme, bir
fleyi ilim ve delil ile kesin olarak
bilme, tan›ma, kabul etme.
inat:
bir konuda, bir hususta ›s-
rarl› olma, sözünde ayak direme,
dikine gitme, vaz geçmeme.
inkâr:
Allah'›n varl›¤›n›n gereklili-
¤ini reddetme.
inkiflaf:
geliflme, ilerleme.
irflatgâh:
irflat yeri, do¤ru yolu
gösterip o yola yöneltme yeri,
gafletten uyand›rma yeri.
ittifak:
birleflme, birlik.
kuvve-i manevîye:
manevî güç,
moral.
mecmu:
bütün hepsi.
medrese:
ders okutulan yer.
menfi:
ispat edilmemifl.
mirac-› Ahmedî:
Resulullah›n
(a.s.m.) mirac›.
muhterem:
sayg› de¤er, hürmete
lây›k, aziz, sayg›n.
muhteflem:
ihtiflaml›, haflmetli,
görkemli, debdebeli, flanl›, ulu,
yüce, büyük.
mümkün:
mümkün, olabilir, im-
kân dahilinde, kabil.
münkir:
Allah'›n varl›¤›n› kabul ve
tasdik etmeyen, imans›z, dinsiz.
müfltak:
ifltiyakl›, arzulu.
1.
Allah'tan baflka hiçbir ilâh yoktur. Onun vücub-i vücuduna ve vahdetine, bilittifak bütün
asfiya, parlak, do¤ru ve ittifak etmifl delillerinin kuvvetiyle delalet eder.
536 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
K
ASTAMONU
H
AYATI
mütebahhir:
bilgisi deniz gibi
genifl ve engin olan, çok bilgi-
li, derin bilgi sahibi.
mütefekkir:
tefekkür eden,
düflünen, her fleyi hikmetin-
ce, ibret almak ve kavramak
üzere düflünen, düflünür.
neflr:
da¤›tma, yayma, saç-
ma, serpme.
nur:
ayd›nl›k, par›lt›, parlakl›k,
ziya, ›fl›k, flule.
sahra:
genifl ve susuz arazi,
çöl.
seyyah:
yolcu.
suret:
biçim, flekil, tarz.
telâhuk:
birbirine kat›lma,
birbiri arkas›na gelip birlefl-
me.
terakki:
ilerleme, yükselme.
tevessü:
geniflleme, yay›lma.
umum:
bütün, cümle, herkes.
üstat:
ö¤retici.
vahdet:
birlik, yaln›zl›k, teklik
bir ve tek olma.
zaviye:
bir zahidin ibadetle
meflgul olmak üzere çekildi¤i
tenha yer, küçük tekke.
zekâvet:
zekilik, zekâ, çabuk
anlama, kavrama, kabiliyeti.
zemin:
yeryüzü.
zikirhane:
zikir yeri, zikir ya-
p›lan yer.
ziyade:
çok, fazla, art›k.
1...,526,527,528,529,530,531,532,533,534,535 537,538,539,540,541,542,543,544,545,546,...1390
Powered by FlippingBook