Meflahir-i insaniyenin en yüksekleri ve namdarlar
olan o üstatlarn her birisinin elinde Hâlk- Kâinat tara-
fndan verilmifl niflane-i tasdik olarak mucizeler bulundu-
¤undan, her birinin ihbaryla beflerden bir taife-i azîme
ve bir ümmet tasdik edip imana geldiklerinden, o yüz bin
ciddî ve do¤ru zatlarn icma ve ittifakla hüküm ve tasdik
ettikleri bir hakikat ne kadar kuvvetli ve katî oldu¤unu
kyas edebildi. Ve bu kuvvette, bu kadar muhbir-i sadk-
larn hadsiz mucizeleriyle imza ve ispat ettikleri bir haki-
kati inkâr eden ehl-i dalâlet ne derece hadsiz bir hata, bir
cinayet ettiklerini ve ne kadar hadsiz bir azaba müstahak
olduklarn anlad ve onlar tasdik edip iman getirenler
ne kadar hakl ve hakikatli olduklarn bildi; iman kudsi-
yetinin büyük bir mertebesi daha ona göründü.
Evet, enbiyay Cenab- Hak tarafndan fiilen tasdik
hükmünde olan hadsiz mucizatlarndan ve hakkaniyetle-
rini gösteren, muarzlarna gelen semavî pek çok tokat-
larndan ve hak olduklarna delâlet eden flahsî kemalâtla-
rndan ve hakikatli talimatlarndan ve do¤ru olduklarna
flahadet eden kuvvet-i imanlarndan ve tam ciddiyetlerin-
den ve fedakârlklarndan ve ellerinde bulunan kudsî ki-
tap ve suhuflarndan ve onlarn yollar do¤ru ve hak ol-
du¤una flahadet eden ittibalaryla hakikate, kemalâta,
nura vasl olan hadsiz tilmizlerinden baflka, onlarn ve o
pek ciddî muhbirlerin müspet meselelerde icma ve itti-
fak ve tevatürü ve ispatta tevafuku ve tesanüdü ve
tetabuku öyle bir hüccettir ve öyle bir kuvvettir ki, dün-
yada hiçbir kuvvet karflsna çkamaz ve hiçbir flüphe ve
azap:
ceza.
befler:
insan, insanlk, âdemo¤lu.
Cenab- Hak:
Allah.
ciddiyet:
ciddîlik.
cinayet:
a¤r suç.
davet:
ça¤rma, ça¤r.
delâlet:
delil olma, gösterme.
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli.
enbiya:
nebiler, peygamberler.
fedakâr:
kendini veya flahsî men-
faatlerini hiçe sayan, feda eden.
hadsiz:
snrsz.
hakikat:
gerçek, asl, esas.
hakkaniyet:
hak ve adâlete uy-
gunluk.
Hâlk- Kâinat:
kâinatn ve onun
içinde olan her fleyin yaratcs,
Allah.
hayvaniyet:
hayvanlk.
hükmünde:
yerinde, de¤erinde.
hüküm:
karar verme.
icma:
bir konu üzerinde fikir birli-
¤ine varma, fikir birli¤i.
iddia:
bir fikri srarla savunma.
ihbar:
haber verme, bildirme, an-
latma, duyurma.
iman- billâh:
Allah'a inanma, Al-
lah', onun kâinatta tecelli eden
bütün sfat ve isimleriyle beraber
kabul ederek Ona inanma.
inkâr:
reddetme, tanmama, ka-
bul ve tasdik etmeme, inanma-
ma.
ispat:
delil ve flahit göstererek
do¤ruyu ortaya koyma, do¤ruyu
delillerle gösterme.
ittiba:
tâbi olma, uyma, arkasn-
dan gitme, itaat etme.
ittifak:
bir konuda, ortak bir ga-
yede anlaflma, fikir birli¤i etme,
uyuflma, ba¤daflma.
kat'î:
kesip atan, flüpheye ve te-
reddüde mahal brakmayan, ke-
sin, flüphesiz.
kemalât:
faziletler, iyilikler, ke-
maller, olgunluklar, mükemmel-
likler.
kyas:
karfllafltrma, oranlama.
kudsî:
mukaddes, kutlu, muaz-
zez, aziz.
kudsiyet:
kutsallk, mukaddeslik,
azizlik.
kuvvet-i iman:
iman kuvveti.
medrese:
ders okutulan yer.
melekiyet:
meleklik.
mertebe:
derece, basamak.
meflahir-i insaniye:
insanlarn
meflhurlar.
muarz:
muhalefet eden, karfl ç-
kan, muhalif.
mu'cizat:
mu'cizeler, Allah tara-
fndan verilip, yalnz peygamber-
lerin gösterebilecekleri büyük
harika ifller.
mu'cize:
benzerini yapmaktan
insanlarn âciz kald¤ fley.
muhbir-i sadk:
do¤ru haberci.
534 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
K
ASTAMONU
H
AYATI
müstahak:
istihkak olan, hak
kazanmfl, lâyk.
namdar:
meflhur, ünlü, flöh-
retli, naml.
niflane-i tasdik:
do¤rulu¤u-
nu, kabul edilirli¤ini gösteren
alâmet, belirti.
nur:
aydnlk, parlt, parlaklk,
ziya, flk, flule.
nuranî:
nurlu, flkl, parlak,
münevver.
semavî:
Allah tarafndan
olan, lâhî.
suhuf:
Allah'n dört büyük ki-
tabn dflnda Cebrail vasta-
syla, sahifeler fleklinde baz
peygamberlerine gönderdi¤i
lâhî emirler.
flahadet:
flahit olma, flahitlik,
tanklk.
flahsî:
flahsa ait, kifliye, kendi-
ne ait, flahsla ilgili, hususî.
taife-i azîme:
büyük bir taife,
büyük bir grup.
talimat:
bir ifl görülmesi için
üst makam tarafndan verilen
yazl veya sözlü emir, direk-
tif.
tasdik:
do¤rulu¤unu kabul
etme, do¤rulama, gerçekli¤ini
kabul etme.
tevhit:
Allah'n bir oldu¤una
inanma, Allah'n varl¤n, bir-
li¤ini, dengi ve orta¤ bulun-
mad¤n kabul etme.
tilmiz:
ö¤renci, talebe.
ümmet:
nesil, millet.
üstat:
ö¤retici.
vasl:
eriflen, ulaflan, kavuflan,
yetiflen.
zat:
kifli, flahs, fert.