Tarihçe-i Hayat - page 535

tereddüdü b›rakmaz. Ve iman›n erkân›nda umum enbi-
yay› tasdik dahi dahil olmas›, o tasdik büyük bir kuvvet
menba› oldu¤unu anlad›, onlar›n derslerinden çok feyz-i
imanî ald›.
‹flte, bu yolcunun mezkûr dersini ifade manas›nda,
Bi-
rinci Makam›n Sekizinci Mertebesinde
o
´Én
ªr
Lp
G /
¬p
Jn
ór
Mn
h ?/
a /
?p
Oƒo
Lo
h p
܃o
Lo
h '
¤n
Y s
?n
O i/
òs
dG o
*G s
’p
G n
¬`'
dp
G = n
1
p
án
bs
ón
°üo
ªr
dG p
án
bu
ón
°üo
ªr
dG p
In
ôp
gÉn
Ñr
dG o
ºp
¡p
JGn
õp
ér
©o
e p
Is
ƒo
?p
H p
AÉn
«p
Ñr
fn
’r
G p
™«/
ªn
L
denilmifl.
Sonra iman›n kuvvetinden ulvî bir zevk alan o seyyah-›
talip, enbiya aleyhimüsselâm›n meclisinden gelirken,
uleman›n ilmelyakîn suretinde kat’î ve kuvvetli delillerle,
enbiyalar›n davalar›n› ispat eden ve asfiya ve s›dd›kîn de-
nilen mütebahhir, müçtehit muhakkikler, onu dershane-
lerine ça¤›rd›lar. O da girdi, gördü ki: Binlerle dâhî ve
yüz binlerle müdakkik ve yüksek ehl-i tahkik, k›l kadar
bir flüphe b›rakmayan tetkikat-› amikalar›yla, baflta vü-
cub-i vücut ve vahdet olarak müspet mesail-i imaniyeyi
ispat ediyorlar.
Evet, istidatlar› ve meslekleri muhtelif oldu¤u hâlde
usul ve erkân-› imaniyede onlar›n müttefikan ittifaklar› ve
her birisinin kuvvetli ve yakînî bürhanlar›na istinatlar› öy-
le bir hüccettir ki, onlar›n mecmuu kadar bir zekâvet ve
dirayet sahibi olmak ve bürhanlar›n›n umumu kadar bir
bürhan bulmak mümkün ise, karfl›lar›na ancak öyle ç›k›-
labilir. Yoksa, o münkirler, yaln›z cehalet ve echeliyet ve
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 535
K
ASTAMONU
H
AYATI
meclis:
toplant›.
menba:
kaynak, her hangi bir fle-
yin ç›kt›¤› yer.
mesail-i imaniye:
imanî mesele-
ler.
meslek:
aklen, kalben, manen
yürünen yol.
mezkûr:
zikredilen, ad› geçen,
an›lan.
muhakkik:
tahkik eden, gerçe¤i
araflt›ran, gerçe¤i araflt›r›p bulan,
bir fleyin iç yüzünü inceleyerek
vak›f olan.
muhbir:
haber veren, haberci.
muhtelif:
türlü türlü, çeflit çeflit.
müçtehit:
ayet ve hadislerden
fler'î hükümler ç›karabilen, gerek-
li bütün ehillik flartlar›na sahip
olan, genifl ve derin bilgili din âli-
mi.
müdakkik:
tetkik eden, incele-
yen, araflt›ran, inceden inceye
araflt›ran, en ufak gizli fleyleri gö-
ren.
müspet:
delil gösterilmifl, delilli,
do¤rulu¤u anlafl›lm›fl, ispatlanm›fl.
mütebahhir:
bilgisi deniz gibi ge-
nifl ve engin olan, çok bilgili, derin
bilgi sahibi.
müttefikan:
ittifak ederek, anla-
flarak, birleflerek.
seyyah-› talip:
istekli yolcu.
s›dd›kîn:
s›dd›klar, do¤ru sözlü
olanlar, sözünde, iflinde do¤ru
olanlar, samimiyetle iman etmifl
olan ve bunun gere¤ine tam ola-
rak uyanlar.
suret:
biçim, flekil, tarz.
talip:
al›c›, müflteri.
tasdik:
do¤rulu¤unu kabul etme,
do¤rulama, gerçekli¤ini kabul et-
me.
tedkîkât-› amika:
derin incele-
meler, çok inceden ve derinden
yap›lan, araflt›rmalar, analizler.
tereddüt:
karars›zl›k, karar vere-
meme, flüphede kalma.
tesanüt:
dayan›flma, birbirine da-
yanma, birbirinden destek alma,
omuzdafll›k.
tetabuk:
birbirine uygun olma,
uygun gelme, uyma.
tevafuk:
uyma, uygun gelme,
uygunluk, rastlamak, münasebet,
birbirine denk gelme.
tevatür:
bir haberin a¤›zdan a¤›-
za dolaflarak yay›lmas›.
ulema:
âlimler, bilginler.
ulvî:
semavî, yüce.
umum:
bütün, genel, herkes.
usul:
as›lla, esaslar, kaideler.
Vacibü'l-Vücud:
varl›¤› zarurî ve
zatî olan.
vahdet:
birlik, yaln›zl›k, teklik bir
ve tek olma.
yakînî:
yakîne ait, yakînle ilgili,
kat'î, flüphe edilmeyecek bilgiye
ait, onunla ilgili.
asfiya:
kemalât ve takva sa-
hibi olan, Hz. Peygamberin
(a.s.m.) vârisi hükmünde,
onun meslek ve gayelerini
hayata geçirmeye ve tatbike
çal›flan âlim zatlar.
bilittifak:
ittifakla, beraberce,
uyuflarak, elbirli¤iyle, oybirli-
¤iyle, tamam›yla.
bürhan:
delil, ispat, tan›k.
delâlet:
delil olma, gösterme.
ehl-i tahkik:
araflt›rmac›.
enbiya:
peygamberler.
erkân:
rükünler, esaslar.
erkân-› imaniye:
iman esas-
lar›.
feyz-i imanî:
imana ait bere-
ket.
hüccet:
delil, ispat, burhan.
icma:
bir konu üzerinde fikir
birli¤ine varma, fikir birli¤i.
ilâh:
tanr›, mabud.
ilmelyakîn:
yakîn ile bilme,
bir fleyi ilim ve delil ile kesin
olarak bilme, tan›ma, kabul
etme.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
istinat:
dayanma.
ittifak:
birleflme, uyuflma.
kat'î:
kesin, flüphesiz.
1.
Allah'tan baflka hiçbir ilah yoktur. O öyle bir Vacibü'l-Vücud’dur ki; onun vücub-i vücudu-
na ve vahdetine, bilittifak bütün peygamberler, peygamberliklerinin tasdiki olan ve do¤-
rulu¤u tasdik edilmifl ap aç›k mu'cizelerinin kuvvetiyle delâlet eder.
1...,525,526,527,528,529,530,531,532,533,534 536,537,538,539,540,541,542,543,544,545,...1390
Powered by FlippingBook