kemalâtn esas ve madeni olan iman- billâh hakikati bir
derece daha inkiflaf edip manevî çok zevkleri ve lezzetle-
ri verdikçe onun merakn fliddetle tahrik etti¤inden; se-
ma, cev ve arzn mükemmel ve katî derslerini dinledi¤i
hâlde,
1
m
ój/
ġn
e r
ĝp
e r
?n
g
deyip dururken, denizlerin ve büyük
nehirlerin cezbekârâne cufl u huruflla zikirlerini ve hazin
ve leziz seslerini iflitir. Lisan- hâl ve lisan- kal ile Bize
de bak, bizi de oku derler. O da bakar, görür ki:
Hayattarâne mütemadiyen çalkanan ve da¤lmak ve
dökülmek ve istilâ etmek ftratnda olan denizler, arz ku-
flatp, arz ile beraber gayet süratli bir surette bir senede
yirmi befl bin senelik bir dairede koflturuldu¤u hâlde, ne
da¤lrlar, ne dökülürler ve ne de komflularndaki topra-
¤a tecavüz ederler. Demek gayet kudretli ve azametli bir
Zatn emriyle ve kuvvetiyle dururlar, gezerler, muhafaza
olurlar.
Sonra denizlerin içlerine bakar, görür ki: Gayet güzel
ve ziynetli ve muntazam cevherlerinden baflka, binlerce
çeflit hayvanatn iafle ve idareleri ve tevellüdat ve vefiyat-
lar o kadar muntazamdr; basit bir kum ve ac bir sudan
verilen erzaklar ve tayinatlar o kadar mükemmeldir ki,
bilbedahe bir Kadîr-i Zülcelâlin, bir Rahîm-i Zülcemalin
idare ve iaflesiyle oldu¤unu ispat eder.
Sonra o misafir, nehirlere bakar, görür ki: Menfaatleri
ve vazifeleri ve varidat ve sarfiyatlar o kadar hakîmâne
ve rahîmanedir; bilbedahe ispat eder ki, bütün rmaklar,
TARHÇE- HAYATI
| 525
K
ASTAMONU
H
AYATI
arz:
yer, dünya.
azamet:
büyüklük, ululuk,
yücelik.
bilbedahe:
açktan, aflikâr
olarak.
cev:
yer ile gök aras, feza,
gök bofllu¤u.
cezbekârâne:
cezbeye gel-
miflçesine, Allah'n sevgisin-
den kendinden geçer bir hale
gelerek.
cûfluhurûfl:
coflup taflma,
kaynayp taflma, nefle ve
ahenk.
erzak:
yiyecek, içecek.
esas:
temel.
ftrat:
yaratlfl, tabiat, mizaç,
huy.
hakikat:
asl, esas.
hayattarane:
canl bir flekil-
de, hayat sahibi olarak, hayat
sahibi imiflçesine.
hayvânât:
hayvanlar.
hazîn:
keder meydana geti-
ren, ac uyandran, hüzün ve-
ren.
iafle:
yaflatma.
iman:
inanma, inanç, itikat,
tasdik.
iman- billâh:
Allah'a inanma,
Allah', onun kâinatta tecelli
eden bütün sfat ve isimleriy-
le beraber kabul ederek Ona
inanma.
inkiflaf:
açlma, ortaya çkma,
görülme, aç¤a çkma, mey-
dana çkma.
ispat:
delil ve flahit göstererek
do¤ruyu ortaya koyma, do¤ruyu
delillerle gösterme.
istilâ:
üste çkma, üstün gelme,
bir fleyin bir fley üzerine çkmas.
Kadîr-i Zülcelâl:
sonsuz büyük-
lük, haflmet ve kudret sahibi, Al-
lah.
kat'î:
kesip atan, flüpheye ve te-
reddüde mahal brakmayan, ke-
sin, flüphesiz.
kemalât:
faziletler, iyilikler, ke-
maller, olgunluklar, mükemmel-
likler.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
leziz:
lezzetli, tatl, tad güzel, ho-
fla giden fley.
lisan- hâl:
hâl dili, bir fleyin duru-
flu ve görünüflü ile bir mana ifade
etmesi.
lisan- kal:
söz ile anlatlan mana,
konuflma dili.
maden:
öz, cevher.
manevî:
ruha ve içe ait olan, ruhî.
marifet:
bilgi.
miftah:
açan alet, anahtar.
muhafaza:
koruma, saklama, hf-
zetme.
muntazam:
nizaml, intizaml, s-
ralanmfl, sral, düzgün, tertipli.
mükemmel:
kemale erdirilmifl,
kemal bulmufl, kâmil, tamamlan-
mfl, noksansz, tam, eksiksiz.
mütefekkir:
tefekkür eden, dü-
flünen, her fleyi hikmetince, ibret
almak ve kavramak üzere düflü-
nen, düflünür.
mütemadiyen:
sürekli olarak,
devaml olarak, aralksz flekilde,
muttasl, devaml.
Rahîm-i Zülcemal:
güzellik sahi-
bi, yaratklarna karfl sonsuz flef-
kat ve merhametli olan Allah.
saadet:
mutluluk, kutluluk, bahti-
yarlk, mesut olma.
sema:
gökyüzü, gök.
suret:
biçim, flekil, tarz.
sür'atli:
hzl.
tahrik:
teflvik etme.
tayinat:
erzak, yiyecek, gda, ta-
ynlar, tayin edilen parça veya
miktar.
tecavüz:
el uzatma, baflkasnn
hakkna dokunma.
terakkiyat:
terakkiler, yükselifl-
ler, yükselmeler.
tevellüdat:
tevellütler, do¤umlar.
vefiyat:
ölümler, vefatlar.
Zat:
azamet ve ululuk sahibi.
zikir:
Allah'n adlarn anarak dua
etme, Allah' anma.
ziyade:
Artma, ço¤alma.
ziynetli:
süslü.
1.
Daha yok mu?