haflr-i azamn meydan etrafnda çiziyor. Ve zîhayatn yüz
bin envan bütün erzak ve levazmatlaryla içine alp fe-
za denizinde kemal-i muvazene ve nizamla gezdiren ve
günefl etrafnda seyahat eden muhteflem ve musahhar
bir sefine-i Rabbaniyedir.
Sonra sayfalarna bakar, görür ki: Bablarndaki her bir
sayfas, binler âyâtyla arzn Rabbini tanttryor. Umu-
munu okumak için vakit bulamad¤ndan, yalnz bir tek
sayfa olan zîhayatn bahar faslnda icat ve idaresine ba-
kar, müflahede eder ki:
Yüz bin envan hadsiz efratlarnn suretleri, basit bir
maddeden gayet muntazam açlyor ve gayet rahîmâne
terbiye ediliyor ve gayet mucizâne bir ksmnn tohum-
larna kanatçklar verip, onlar uçurmak suretiyle neflret-
tiriliyor ve gayet müdebbirâne idare olunuyor ve gayet
müflfikane iafle ve itam ediliyor ve gayet rahîmâne ve
rezzakane hadsiz ve çeflit çeflit ve lezzetli ve tatl rzkla-
r, hiçten ve kuru topraktan ve birbirinin misli ve farkla-
r pek az ve kemik gibi köklerden, çekirdeklerden, su
katrelerinden yetifltiriliyor. Her bahara, bir vagon gibi,
hazine-i gayptan yüz bin nevi etime ve levazmat, ke-
mal-i intizamla yüklenip zîhayata gönderiliyor. Ve bilhas-
sa o erzak paketleri içinde yavrulara gönderilen süt kon-
serveleri ve validelerinin flefkatli sinelerinde aslan fleker-
li süt tulumbacklarn göndermek, o kadar flefkat ve
merhamet ve hikmet içinde görünüyor ki, bilbedahe bir
Rahman- Rahîmin gayet müflfikane ve mürebbiyâne bir
cilve-i rahmeti ve ihsan oldu¤unu ispat eder.
TARHÇE- HAYATI
| 523
K
ASTAMONU
H
AYATI
kemal-i muvazene:
tam bir den-
ge ve düzen.
levazmat:
lüzumlu maddeler, ih-
tiyaç maddeleri, lâzm olan fley-
ler.
meczup:
cezbeye tutulmufl, lâhî
aflkla aklî dengesi de¤iflmifl kim-
se, divane.
medar:
dayanak noktas, sebep,
vesile.
merhamet:
acmak, flefkat gös-
termek, korumak, iyilik etmek,
bîçarelere yardmda bulunmak,
esirgemek.
Mevlevî:
Mevlevîlik tarikatna
mensup kimse.
misl:
benzer, efl, nazr, tpks.
mu'cizane:
mu'cizeli birflekilde.
muhteflem:
ihtiflaml, haflmetli,
görkemli, debdebeli, flanl, ulu,
yüce, büyük.
muntazam:
düzenli ve düzgün
bir biçimde.
musahhar:
boyun e¤en, emir al-
tna giren.
müdebbirâne:
müdebbir olana
yakflr flekilde, tedbirlice.
müflahede:
bir fleyi gözle görme,
seyrederek anlama, seyretme.
müflfikane:
flefkatle, merhamet-
le, acyarak.
neflr:
da¤tma, yayma, saçma,
serpme.
nevi:
tür, çeflit.
Rab:
besleyen, yetifltiren, verdi¤i
nimetlerle mahlûkat slah ve ter-
biye eden Allah.
rahimane:
rahim olarak, merha-
met ederek, merhametli olarak.
rezzakane:
rzk verene, Rezzaka
yakflr surette.
rzk:
yiyecek, içecek fley, azk.
sefine-i Rabbaniye:
Rabbe ait
gemi, Rabbn gemisi.
seyahat:
yolculuk, uzun yolculuk.
sîne:
gö¤üs.
suret:
biçim, flekil, tarz.
flefkat:
acyarak ve esirgeyerek
sevme, içten ve karfllksz mer-
hamet, karfllk beklemeden yar-
dm etme.
terbiye:
besleme, yetifltirme, bü-
yütme.
umum:
hep, bütün, cümle, her-
kes.
valide:
ana, anne.
zîhayat:
hayat sahibi.
arz:
yer, dünya.
ayat:
iflaretler, deliller.
bab:
bir kitabn bölümlerin-
den her biri.
bilbedahe:
açktan, aflikâr
olarak.
bilhassa:
her fleyden önce,
baflta, hele, en çok, hususen,
hususî olarak, özellikle, mah-
sus.
efrat:
fertler, bireyler.
enva:
çeflitler, türler, neviler.
erzak:
yiyecek, içecek.
et'ime:
yemekler, afllar, ta-
amlar.
fasl:
mevsim.
feza:
kâinatta, yldzlar ara-
sndaki boflluk, uzay.
gayet:
çok, fazla, son derece.
hadsiz:
snrsz.
haflr- azam:
büyük haflir, bü-
yük dirilifl ve toplanma yeri.
hazine-i gayp:
gayp hazinesi,
var olan fakat görünmeyen
hazine.
hikmet:
belirli gayelere yö-
nelik, faydal, anlaml ve yerli
yerinde olufl.
husûl:
hasl olma, meydana
gelme, peydâ olma.
iafle:
geçindirme, besleme,
yedirip içirme.
icat:
vücuda getirme, getiril-
me, yoktan var etme, ibda.
idare:
döndürme, çevirme,
yönetme.
it'am:
yemek yedirme, ye-
mek verme, doyurma.
katre:
damla.
kemal-i intizam:
intizamn
mükemmel oluflu, tam ve ek-
siksiz düzen.