Tarihçe-i Hayat - page 522

koflturuluyorlar. Bir Müdebbir-i Hakîm taraf›ndan istih-
dam olunuyorlar” diye ihtar ediyorlar.
‹flte bu merakl› yolcu, bu cevde, bulutu teshirden, rüz-
gâr› tasriften, ya¤muru tenzilden ve hâdisat-› cevviyeyi
tedbirden terekküp eden bir hakikatin yüksek ve aflikâr
flahadetini iflitir, “Âmentü billâh” der.
Birinci Makam›n
‹kinci Mertebesinde
/
?p
Oƒo
Lo
h p
܃o
Lo
h '
¤n
Y s
?n
O i/
òs
dG p
Oƒo
Lo
ƒr
dG o
Öp
LGn
ƒr
dG *G s
’p
G n
¬`'
dp
G n
= ’
p
Ò/
î°r
ùs
àdG p
án
?«/
?n
M p
án
WÉn
Mp
G p
án
ªn
¶n
Y p
In
OÉn
¡n
°ûn
H p
¬«/
a Én
e p
™«/
ªn
ép
H t
ƒn
ér
dG
1
p
In
ón
gÉn
°ûo
ªr
dÉp
H p
án
?s
ªn
µo
ªr
dG p
án
©p
°SGn
ƒr
dG p
Ò/
Hr
ós
àdGn
h p
?j/
õr
æs
àdGn
h p
?j/
ôr
°üs
àdGn
h
f›kras›, bu yolcunun cevve dair mezkûr müflahedat›n› ifa-
de eder.
(‹HTAR)
Sonra, o seyahat-i fikriyeye al›flan o mütefekkir misa-
fire, küre-i arz lisan-› hâliyle diyor ki: “Gökte, fezada, ha-
vada ne geziyorsun? Gel, ben sana arad›¤›n› tan›tt›raca-
¤›m. Gördü¤üm vazifelerime bak ve sayfalar›m› oku.” O
da bakar, görür ki:
Arz, meczup bir Mevlevî gibi iki hareketiyle günlerin,
senelerin, mevsimlerin husulüne medar olan bir daireyi,
‹HTAR:
Birinci Makamda geçen otuz üç mertebe-i tevhîdi bir parça izah
etmek isterdim. Fakat flimdiki vaziyetim ve halimin müsaadesizli¤i cihe-
tiyle, yaln›z gayet muhtasar bürhanlar›na ve mealinin tercümesine iktifa-
ya mecbur oldum. Risale-i Nur'un otuz, belki yüz risalelerinde, bu otuz üç
mertebe, delilleriyle, ayr› ayr› tarzlarda, herbir risalede bir k›s›m mertebe-
ler beyan edildi¤inden, tafsili onlara havale edilmifl.
amentü billâh:
Allah'a iman et-
tim.
aflikâr:
aç›k, belli, meydanda.
beyan:
anlatma, aç›k söyleme,
bildirme, izah.
bilmüflahede:
görerek, bizzat fla-
hit olarak, görür flekilde, görme
derecesinde.
bürhan:
delil, ispat, tan›k, hüccet.
cev:
yer ile gök aras›, feza, gök
bofllu¤u.
cihet:
sebep, vesile, bahane.
dair:
belli bir fley hakk›nda olan,
alâkal›, müteallik, ait, ilgili.
delâlet:
delil olma, gösterme.
delil:
flahit, belge, tan›k.
feza:
kâinatta, y›ld›zlar aras›ndaki
boflluk, uzay.
f›kra:
k›s›m, fas›l, bölüm.
hâdisat-› cevviye:
gökyüzünde
meydan gelen de¤iflimler, olaylar.
hakikat:
gerçek, as›l, esas.
havale:
bir ifli veya bir fleyi baflka
birine b›rakma, üstüne b›rakma,
›smarlama.
hikmet:
belirli gayelere yönelik,
faydal›, anlaml› ve yerli yerinde
olufl.
ihata:
bir fleyin etraf›n› çevirme,
sarma, kuflatma.
ihtar:
hat›rlatma, bir konuda ha-
t›rlatma yapma.
iktifa:
yeterli bulma, kâfi görme,
var olanla yetinme.
ilâh:
tanr›, mabud.
istihdam:
bir hizmette kullanma,
hizmete alma, hizmet ettirme, bir
iflte çal›flt›rma, çal›flt›rma.
küre-i arz:
arz küresi, yer yuvar-
la¤›, dünya, yer küre.
lisan-› hâl:
hâl dili, bir fleyin duru-
flu ve görünüflü ile bir mana ifade
etmesi.
meal:
anlam, mana, mefhum,
mazmun, kavram.
mertebe-i Tevhîd:
Allah'›n birli¤i-
ni gösteren mertebe.
mezkûr:
zikredilen, ad› geçen,
an›lan.
muhtasar:
ihtisar edilmifl, hulâsa
edilmifl, k›salt›lm›fl, k›sa, özet.
Müdebbir-i Hakîm:
hikmetli ifl
gören, her fleyi hikmet ve tedbir-
le sevk ü idare eden, yapan.
mükemmel:
kemale erdirilmifl,
kemal bulmufl, kâmil, tamamlan-
m›fl, noksans›z, tam, eksiksiz.
müsaade:
elveriflli, uygun olma
durumu.
müflahedat:
gözle görülen fleyler,
müflahede edilen fleyler, meflhu-
dat.
mütefekkir:
tefekkür eden, dü-
flünen, her fleyi hikmetince, ibret
almak ve kavramak üzere düflü-
nen, düflünür.
seyahat-› fikriye:
fikir seyahati.
flahadet:
flahit olma, flahitlik, ta-
n›kl›k.
tafsil:
etrafl›ca bildirme, uzun
uzad›ya anlatma, aç›klama.
tarz:
biçim, flekil, suret.
tasrif:
istedi¤i flekilde idare
etme.
tedbir:
idare etme, çekip çe-
virme.
tenzil:
indirme, peyderpey,
yavafl yavafl indirme.
tercüme:
bir sözü bir dilden
baflka bir dile çevirme.
terekküp:
mürekkep olma,
kar›fl›p birleflme, birden fazla
fleyin birleflmesinden oluflma.
teshir:
emri alt›na alma, em-
rine itaat ettirme, boyun e¤-
dirme.
Vacibü'l-Vücut:
varl›¤› zarurî
ve zatî olan.
vahdet:
birlik, yaln›zl›k, teklik
bir ve tek olma.
vaziyet:
bir kimse veya fleyin
durumu, hâli.
1.
Allah'tan baflka hiçbir ilah yoktur. O öyle bir Vacibü'l-Vücuddur ki; onun Vücub-u vücudu-
na ve vahdetine, atmosfer içindekilerle birlikte, bilmüflahede görülen genifl ve mükemmel
teshir, tasrif, tenzil ve tedbir hakikatlerinin büyüklük ve ihatas›n›n flahadetiyle delalet
eder.
522 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
K
ASTAMONU
H
AYATI
1...,512,513,514,515,516,517,518,519,520,521 523,524,525,526,527,528,529,530,531,532,...1390
Powered by FlippingBook