kütleler yapm›yor. Ve bunlar gibi çok hakîmâne ifllerde
ve bilhassa zîhayatta çal›flt›r›lan basit ve camit ve fluursuz
müvellidülmâ ve müvellidülhumuza (hidrojen-oksijen) gi-
bi iki basit maddeden terekküp eden bu su, yüz binlerle
hikmetli ve fluurlu ve muhtelif hizmetlerde ve sanatlarda
istihdam ediliyor. Demek bu tecessüm etmifl ayn-› rah-
met olan ya¤mur, ancak bir Rahman-› Rahîmin hazine-i
gaybiye-i rahmetinde yap›l›yor ve nüzulüyle
1
o
¬n
àn
ªr
Mn
Q o
ôo
°ûr
æn
jn
h Gƒo
£n
æn
b Én
e p
ór
©n
H r
øp
e n
år
«n
¨r
dG o
?u
õn
æo
j i/
òs
dG n
ƒo
gn
h
ayetini maddeten tefsir ediyor.
Sonra ra’d› dinler ve berke (flimfle¤e) bakar, görür ki:
Bu iki hâdise-i acibe-i cevviye tam tam›na
2
/
?p
ór
ªn
ë
p
H
o
ór
Ys
ôdG o
íu
Ñ°n
ùo
j
ve
3
p
QÉn
°ür
Hn
’r
Ép
H o
Ön
gr
òn
j /
¬p
br
ôn
H Én
æ°n
S o
OÉn
µ`n
j
ayet-
lerini maddeten tefsir etmekle beraber, ya¤murun gel-
mesini haber verip, muhtaçlara müjde ediyorlar.
Evet, hiçten, birden harika bir gürültüyle cevvi konufl-
turmak ve fevkalâde bir nur ve nar ile zulmetli cevvi ›fl›k-
la doldurmak ve da¤vari pamuk misal ve dolu ve kar ve
su tulumbas› hükmünde olan bulutlar› atefllendirmek gi-
bi hikmetli ve garabetli vaziyetlerle bafl afla¤› gafil insa-
n›n bafl›na tokmak gibi vuruyor, “Bafl›n› kald›r, kendini
tan›tt›rmak isteyen fa’al ve kudretli bir Zat›n harika iflle-
rine bak. Sen bafl›bofl olmad›¤›n gibi, bu hâdiseler de ba-
fl›bofl olamazlar. Her birisi çok hikmetli vazifeler peflinde
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 521
K
ASTAMONU
H
AYATI
hâdise-i acibe-i cevviye:
fezada
meydana gelen flafl›rt›c› olay.
hakîmâne:
hikmetli bir flekilde,
bir maksat ve gayeye yönelik bir
biçimde.
hamd:
teflekkür, flükran.
hazine-i gaybiye-i rahmet:
gay-
ba ait rahmet hazineleri, Cenab-›
Hakk›n var olan fakat flu âlemde
görünmeyen rahmet hazineleri.
hikmet:
belirli gayelere yönelik,
faydal›, anlaml› ve yerli yerinde
olufl.
hükmünde:
yerinde, görevinde.
intizam:
düzgün olma, düzgün
dizilme, düzgünlük, tertipli olma.
istihdam:
bir hizmette kullanma,
hizmete alma, hizmet ettirme, bir
iflte çal›flt›rma, çal›flt›rma.
katre:
damla.
kudret:
güç, kuvvet, takat, ikti-
dar.
maddeten:
madde ve cisim ola-
rak.
muhtelif:
türlü türlü, çeflitli, çeflit
çeflit, farkl›.
muvazene:
denge.
nâr:
Od, atefl.
nur:
ayd›nl›k, par›lt›, parlakl›k, zi-
ya, ›fl›k, flule.
nüzul:
yukar›dan afla¤›ya inme,
inifl.
pamukmisal:
pamuk gibi.
ra'd:
gök gürlemesi, gök gürültü-
sü.
Rahman-› Rahîm:
rahman ve Ra-
him olan Allah.
rahmet:
ac›ma, merhamet etme,
esirgeme, ba¤›fllama, flefkat gös-
terme.
fluur:
bir fleyi anlama, tan›ma ve
kavrama gücü.
tecessüm:
cisimleflme, cisim hali-
ne gelme, cisim ve vücut meyda-
na getirme.
tefsîr:
aç›klama, tamamen aç›kla-
ma, izah.
terekküp:
mürekkep olma, kar›-
fl›p birleflme, birden fazla fleyin
birleflmesinden oluflma.
tesbih:
Allah'› bütün kusur ve
noksan s›fatlardan uzak tutma,
Sübhanallah deme, Cenab-› Hakk›
(c.c.) flan›na lây›k ifadelerle anma,
Allah'a söz, ifl, davran›fl ve kalple
içten ibadet etme.
vaziyet:
bir kimse veya fleyin du-
rumu, hâli.
Zat:
azamet ve ululuk sahibi.
zîhayat:
hayat sahibi.
zulmetli:
karanl›kl›.
1.
‹nsanlar ümitsizli¤e düfltmüflken ya¤muru indiren ve rahmetini her tarafa yayan da Odur.
(fiûra Suresi; 28.)
2.
Gökgürültüsü hamd ederek Onu tesbih eder. (Ra'd Suresi:13.)
3.
fiimfle¤in par›lt›s› ise neredeyse gözleri al›verir. (Nur Suresi:43.)
ayet:
Kur'ân'›n her bir cümle-
si, Kur'ân'›n surelerini olufltu-
ran ‹lâhî söz.
ayn-› rahmet:
rahmetin tâ
kendisi.
bilhassa:
her fleyden önce,
baflta, hele, en çok, hususen,
hususî olarak, özellikle, mah-
sus.
camit:
cans›z.
cev:
yer ile gök aras›, feza,
gök bofllu¤u.
da¤vari:
da¤ gibi, yüksekçe
bir yer, da¤ büyüklü¤ünde.
faal:
çal›flkan, gayretli, hama-
rat.
fevkalâde:
al›fl›lm›fltan farkl›,
ola¤anüstü, normalin üstün-
de.
gafil:
gaflette bulunan, olan›n
bitenin fark›nda olmayan.
garabetli:
tuhaf, garip.
hâdise:
vak›a, olay, ilk defa
olan, meydana ç›kan hâl.