ve talimgâh ve gayet hayretkârâne ve flevkengizâne bir
seyrangâh ve temaflagâh ve gayet manidarane ve hik-
metperverâne bir mütalâagâh olan bu güzel misafirha-
nenin sahibini ve bu kitab- kebirin müellifini ve bu muh-
teflem memleketin sultann tanmak ve bilmek için flid-
detle merak ederken, en baflta göklerin nur yaldzyla
yazlan güzel yüzü görünür. Bana bak, arad¤n sana
bildirece¤im der. O da bakar, görür ki:
Bir ksm arzmzdan bin defa büyük ve o büyüklerden
bir ksm top güllesinden yetmifl derece süratli yüz bin-
ler ecram- semaviyeyi direksiz, düflürmeden durduran
ve birbirine çarpmadan fevkalhad çabuk ve beraber gez-
diren; ya¤sz, söndürmeden mütemadiyen o hadsiz lâm-
balar yandran ve hiçbir gürültü ve ihtilâl çkartmadan o
nihayetsiz büyük kütleleri idare eden ve günefl ve kame-
rin vazifeleri gibi, hiç isyan ettirmeden o pek büyük
mahlûklar vazifelerle çalfltran ve iki kutbun dairesinde-
ki hesap rakamlarna skflmayan bir nihayetsiz uzaklk
içinde, ayn zamanda, ayn kuvvet ve ayn tarz ve ayn
sikke-i ftrat ve ayn surette, beraber, noksansz tasarruf
eden ve o pek büyük mütecaviz kuvvetleri taflyanlar, te-
cavüz ettirmeden kanununa itaat ettiren ve o nihayetsiz
kalabal¤n enkazlar gibi, gö¤ün yüzünü kirletecek
süprüntülere meydan vermeden, pek parlak ve pek
güzel temizlettiren ve bir muntazam ordu manevras gi-
bi manevrayla gezdiren ve arz döndürmesiyle, o hafl-
metli manevrann baflka bir surette hakikî ve hayalî tarz-
larn her gece ve her sene sinema levhalar gibi seyirci
arz:
yer, dünya.
ecram- semaviye:
gök cisimleri,
yldzlar, gezegenler.
enkaz:
bina ykntlar, yknt,
moloz, bir fleyin yklmas netice-
sinde ortaya çkan kalnt.
fevkalhad:
haddinden fazla, pek
çok, haddin ötesinde, üstünde.
gayet:
çok, fazla, son derece.
gülle:
top mermisi.
hadsiz:
snrsz.
hakikî:
gerçek, sahici.
haflmetli:
ihtiflaml, gösteriflli,
heybetli.
hayalî:
gerçek olmayan.
hayretkârane:
hayret ederek.
hikmetperverane:
her fleyde
fayda ve gaye gözetir flekilde.
idare:
döndürme, çevirme, yö-
netme.
ihtilâl:
bozulma, bozukluk, kar-
flklk, keflmekefl, intizamszlk.
isyan:
baflkaldrma, itaatsizlik,
serkefllik, emre karfl gelip ayak-
lanma.
itaat:
boyun e¤me, uyma, dinle-
me, alnan emre göre hareket et-
me.
kamer:
Ay.
kanun:
tabiat olaylarnn ba¤l
bulundu¤u de¤iflmez kaide.
kitab- kebir:
büyük kitap.
mahlûk:
halk edilmifl, yaratlmfl,
yaratk, Allah tarafndan yaratl-
516 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
K
ASTAMONU
H
AYATI
mfl, yaratk.
manevra:
e¤itim ve deneme
için savafl taklidi olarak yap-
lan hareketler, tatbikat.
manidarane:
manal flekilde.
meydan:
frsat, imkân, vakit.
muhteflem:
ihtiflaml, hafl-
metli, görkemli, debdebeli,
flanl, ulu, yüce, büyük.
muntazam:
nizaml, intizaml,
sralanmfl, sral, düzgün, ter-
tipli.
müellif:
telif eden, yazar.
mütalâagâh:
mütalâa yeri,
etraflca düflünme, okuma ve
inceleme yeri.
mütecaviz:
fazla, çok, artk.
mütemadiyen:
sürekli ola-
rak, devaml olarak, aralksz
flekilde, muttasl, devaml.
nihayetsiz:
sonsuz.
noksansz:
eksiksiz, kusur-
suz.
nur:
aydnlk, parlt, parlaklk,
ziya, flk, flule.
seyrangâh:
seyir yeri, e¤len-
ce ve gezme yeri.
sikke-i ftrat:
yaratlfl sikkesi.
sultan:
padiflah, hükümdar.
suret:
biçim, tarz, flekil.
sür'atli:
hzl.
flevkengizâne:
aflr istek
uyandrr bir flekilde, keyif ve
nefle verecek flekilde.
talimgâh:
talim yeri, e¤itim
yeri, ö¤renme yeri.
tarz:
biçim, flekil, suret.
tasarruf:
güzel idare etme.
tecavüz:
zorlama.
temâflâgâh:
temafla yeri, se-
yir ve gezinti yeri.
vazife:
ifl, görev.