“Bugün, okumak için
Hizb-i Azam-› Nuri’
yi açm›flt›m.
Birden karfl›ma
1
n
?u
Hn
Q p
ór
ªn
ëp
H r
íu
Ñ°n
Sn
h Én
æp
æo
«`r
Yn
Ép
H n
?s
fp
Én
a n
?u
Hn
Q p
ºr
µ
o
ëp
d r
ôp
Ñ°r
UGn
h
ayeti
ç›kt›. Manen, ‘Bana bak!’ dedi. Ben de bakt›m, gördüm
ki, manas›n›n çok tabakalar›ndan hususan mana-i iflarî-
siyle ve cifrisiyle hem hapis musibetine, hem necat›m›za
iflaret ve bize beflaret ediyor” buyurdular. ‹flte, Denizli
mahkemesi, beraat karar› vermezden dokuz ay evvel, bi-
lâtereddüt bu ayetin definesinden ald›¤› cevheri izhar
edip, hem bu ayet-i kerîmenin mühim nükte-i i’caz›n›
keflf, hem de bu kuvve-i maneviyeye muhtaç zaif talebe-
lerini tebflir etmekle, bizleri mesrur eylemifllerdir. Bu aye-
tin tam izah›, Denizli Müdafaas›nda ve lâhikas›ndad›r.
Nüsha-i nadire-i zaman olan Üstad›m›z, gayet fleci ve
metin ve ulü’l-azmane bir cesaret-i fevkalâdeye malik bir
lisanü’l-hakt›r ki; hak yolunda söz söylemekten çekinmez
ve levm-i laimden korkmazlar. Bir gün, “Bismillâh” yaz›-
l› kabir tafllar›n› l⤛mlar üzerine konurken görürler. Ora-
da dünyaca mühim zatlar haz›r olduklar› hâlde, kimsenin
söyleyemedi¤i gayet ac› sözlerle, o haks›z ifle ve daha
baflka haks›z ifllere de sedd-i sedid olmufllard›r.
Hem, memleketimizde her kim Üstad›m›z› rencide et-
meye cesaret etmiflse, Risale-i Nur’a zarar getirmiflse,
mutlaka sû-i ak›bete u¤ram›fllard›r. Baz›lar› dehalet edip
ak›llar› bafllar›na gelmifl ise de, baz›lar› da cezalar›n› çek-
mifllerdir. Bu vak’alar›n baz›lar› Lâhikada yaz›lm›flt›r.
ayet-i kerîme:
Kur'ân'›n ayeti.
beraat:
aklanma.
beflaret:
müjde, mufltu, sevindiri-
ci haber.
bilâtereddüt:
tereddütsüz.
cesaret-i fevkalâde:
ola¤anüstü
cesaret, yüreklilik, çok üstün ce-
saret, yi¤itlik.
ceza:
karfl›l›k, azap.
dehalet:
s›¤›nmak, aman dileme,
medet, yard›m isteyifl, birinin hi-
maye ve merhametine s›¤›nma.
evvel:
önce, ilk, birinci, iptida,
bafllangݍ.
himaye:
koruma, esirgeme, mu-
hafaza etme.
hususan:
bilhassa, ayr›ca, baflka-
ca, hususî olarak.
hüküm:
emir, buyruk, kumanda,
nüfuz.
izah:
aç›klama.
izhar:
a盤a vurma, meydana ç›-
karma, aflikâr etme.
kabir:
ölüleri defnetmek için ka-
z›lan çukur, mezar, sin, merkad.
büyük, ulu.
keflif:
gizli bir fleyi bulma, gizli bir
fleyi bulup meydana ç›karma.
kuvve-i manevîye:
manevî güç,
moral.
levm-i lâim:
çekifltiricinin k›na-
mas›, k›nayan›n k›namas›..
lisanü'l-hak:
hakk›n dili, hak ve
hakikati ifade eden dil.
malik:
sahip.
mana-y› iflarî:
yaz› ve iflaretlerle
ifade edilen mana.
manen:
iç varl›k bak›m›ndan,
duyguca, gönülce, yürekçe, ruh-
ça, mana itibariyle, manaca.
memleket:
bir devletin topra¤›,
ülke, yurt, vatan, diyar.
mesrur:
sevinçli, memnun, flen,
sürurlu.
metin:
kolayl›kla sars›lamayan,
telâfla düflmeyen, korkuya kap›l-
mayan.
muhakkak:
hakîkat› ve gerçe¤i
belli olmufl, do¤rulu¤u kesinlik
kazanm›fl, flüphesiz, mutlak.
muhtâc:
ihtiyac› olan, kendisine
bir fley lâz›m olan, ihtiyaç içinde
bulunan, bir eksi¤i olup onu ta-
mamlamak isteyen.
musibet:
felâket, belâ, ans›z›n
gelen belâ, dert, s›k›nt›.
mutlaka:
ne olursa olsun, kesin,
muhakkak.
müdafaa:
savunma.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
necat:
kurtulufl, kurtulma, halâs,
selâmet.
nükte-i i'caz:
flafl›rtan, âciz b›ra-
kan, mu'cizevî mana ihtiva eden
söz; çok veciz ve çarp›c› nükte.
nüsha-i nadire-i zaman:
za-
man›n az bulunur, nadir nüs-
has›.
Rab:
besleyen, yetifltiren,
verdi¤i nimetlerle mahlûkat›
›slah ve terbiye eden Allah.
rencide:
incinmifl, k›r›lm›fl,
kalbi k›r›lm›fl, gücendirilmifl,
gücenmifl.
sab›r:
sab›r, dayanma, katlan-
ma, zorluklara dayanma gü-
cü.
sedd-i sedid:
çok sa¤lam set;
do¤ru bir engelleyifl.
su-i ak›bet:
ak›betin, sonun
kötü oluflu.
fleci:
yi¤it yürekli.
talebe:
ö¤renci, tahsil gören.
tebflir:
müjde verme, müjde-
leme.
ulü'l-azmâne:
kendilerine
yap›lan türlü iflkence ve ezi-
yetlere tahammül eden baz›
büyük peygamberlere yak›fl›r
flekilde, onlar gibi sab›r ve ira-
de sahibi olarak.
vak'a:
olay.
zaif:
zay›f, güçsüz, kuvvetsiz,
takatsiz, dermans›z.
zat:
kifli, flah›s, fert.
1.
Rabbinin hükmü gelinceye kadar sabret. Muhakkak ki sen bizim himayemiz alt›ndas›n.
(Tur Suresi: 48.)
510 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
K
ASTAMONU
H
AYATI