Tarihçe-i Hayat - page 504

Üstad›m›z›n nefisle mücahedede bir rüsuh ve ihtisas›
vard›r ki, asla huzuzat-› nefsaniyelerine hizmet etmezler.
Bir insana kâfi gelmeyecek kadar az yerler ve az uyurlar.
Gecelerde, sabaha kadar calib-i dikkat bir hâl-i hafliane
ile ubudiyette bulunurlar; yaz ve k›fl bu adetleri tahallüf
etmez. Teheccüt ve münacat ve evratlar›n› asla terk et-
mezler. Hatta bir Ramazan-› fierifte pek fliddetli hastal›k-
ta, alt› gün bir fley yemeden savm-› visal içinde ubudiyet-
teki mücahedelerini terk etmediler. Komflular› her za-
man derler ki: “Biz, sizin Üstad›n›z›n sekiz sene yaz ve
k›fl geceleri, ayn› vakitlerde sabaha kadar hazin ve muh-
rik sadas›yla münacat seslerini dinler ve böyle fas›las›z,
devaml› mücahedesine hayretler içinde kal›rd›k.”
Hem, Üstad›m›z taharet ve nezafet-i fler’iyeye son de-
rece riayet eder; her zaman abdestli olarak bulunur. As-
la mübarek vaktini bofl geçirmez; ya Risale-i Nur telifiy-
le veya tashihiyle meflgul veya münacat-› Cevfleniyeyi k›-
raat ve secdegâh-› ubudiyete kaim veya tefekkür-i âlâ-i
‹lâhî bahrine müsta¤rak bulunurdu.
Ekseriyetle, yaz zaman› flehre uzak ormanl›k da¤ var-
d›, Üstad›m›zla oraya giderdik. Yolda hem Risale-i Nur
tashih ederler, hem bu âciz talebelerinin okuduklar› risa-
leye dikkat ederler ve tashih için hatalar›n› söylerler ve-
yahut eski müellefat›ndan birisinden ders verirler; bu su-
retle yolda bile mübarek vaktini vazife ile geçirirlerdi.
Evet, biz itiraf ediyoruz ki; Üstad›m›z›n nutkundaki leta-
fet ve ülfetindeki halâvet o derece feyiz bahflederdi ki,
âciz:
eli yetmez, gücü yetmez,
güçsüz.
âdet:
görenek, usul, al›flkanl›k.
asla:
hiç bir vakit, olmas› imkân-
s›z.
bahr:
deniz.
bahfl:
ba¤›fl, ihsan, verme. ba¤›fl-
layan, veren, affeden.
calib-i dikkat:
dikkat çeken, dik-
kati celp eden.
ekseriyetle:
daha ziyadesiyle,
çoklukla, ço¤unlukla.
evrat:
virtler, okunmas› âdet olan
dinî dualar.
fas›la:
aral›k, ara.
feyiz:
Allah'›n kuluna ba¤›fllad›¤›
marifet ve dinî heyecan.
halâvet:
tat, tatl›l›k, flirinlik.
hâl-i hafliane:
Allah'tan korkarca-
s›na bir hal.
hata:
yanl›fl, yanl›fll›k, galat.
hatta:
manaya kuvvet vermek
için “üstelik, fazla olarak, bundan
baflka, kadar, bile, dahi, hem
de...” manalar›nda, cümle baflla-
r›nda kullan›lan edatt›r.
hayret:
flaflk›nl›k.
hazîn:
keder meydana getiren,
ac› uyand›ran, hüzün veren.
huzûzat-› nefsanîye:
nefsin haz-
lar›, nefse hofl gelen fleyler.
ihtisas:
bilgi, hüner, marifet.
itiraf:
baflkalar›n›n bilmedi¤i gizli
bir kusurunu söyleme, kendisi
için iyi say›lmayacak bir hâli giz-
lemeyip söyleme.
kâfî:
yeter, yetecek.
kâim:
ayakta duran, ayakta bulu-
nan, aya¤a kalkan.
k›raat:
okuma, devaml› ve düz-
gün okuma.
letafet:
latiflik, hoflluk, güzellik.
meflgul:
ilgilenen, u¤raflan.
muhrik:
tesirli, dokunakl›.
mübarek:
feyizli, bereketli.
mücahede:
savaflma, mücadele,
u¤raflma, çaba, gayret.
müellefat:
yaz›lm›fl kitaplar, telif
olunmufl eserler.
münacat:
Allah'a dua etme, yal-
varma, Onun manevî huzurunda
tazarru ve niyazda bulunma.
münacat-› Cevfleniye:
Cevflene
ait dua.
müsta¤rak:
gark olmufl, dalm›fl,
batm›fl, içine girmifl.
nefis:
kötü vas›flar›, nitelikleri
kendisinde toplayan, kötülü¤e
sevk eden, flehevî istekleri kam-
ç›lay›p hay›rl› ifllerden al›koyan
güç.
504 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
K
ASTAMONU
H
AYATI
nezafet-i fler'iye:
fleriata ait
pakl›k, fleriat›n temizli¤i, pak-
l›¤›.
nutuk:
söz söyleme, konufl-
ma.
Ramazan-› fierif:
mübarek,
flerefli Ramazan ay›.
riayet:
uyma, tâbi olma.
rüsuh:
maharet, meleke.
sada:
ses.
savm-› visal:
iki gün iftar et-
meden oruç tutma.
secdegâh-› ubudiyet:
kullu-
¤un secde yeri, kullu¤un gös-
terildi¤i secde yeri, ibadet
edilen yer.
suret:
biçim, flekil, tarz.
tahallüf:
geride kalma.
taharet:
temizlik, pakl›k.
talebe:
ö¤renci, tahsil gören.
tashih:
düzeltme, daha iyi ve
daha do¤ru hale getirme,
yanl›fl›n› giderme.
tefekkür-i âlâ-y› ‹lâhî:
Allah'›
tefekkür etme, mahlûkata
olan nimetlerinden yola ç›ka-
rak, derin bir zihnî faaliyetle,
delil ve bürhan ile Cenab-›
Hakk› tan›ma ve bilme ameli-
yesi.
teheccüt:
gece namaz›, gece
kalk›larak k›l›nan nafile na-
maz.
telif:
kitap yazma, eser orta-
ya koyma.
ubudiyet:
kul oldu¤unu bilip
Allah'a itaat ve ibadet etme.
ülfet:
ahbapl›k, dostluk, afli-
nal›k.
üstat:
ö¤retici.
vazife:
ahlâk veya ifl icab› ya-
p›lmas› gereken ifl, görev.
1...,494,495,496,497,498,499,500,501,502,503 505,506,507,508,509,510,511,512,513,514,...1390
Powered by FlippingBook