cadde-i Kur’âniyeye bilmeyerek zarar verir; belki z›nd›ka-
ya bilmeyerek bir nevi yard›m hesab›na geçer.
Said Nursî
ìÕ
1
Ék
ªp
FGn
O Gk
ón
Hn
G o
¬o
JÉn
c
n
ôn
Hn
h $G o
án
ªr
Mn
Qn
h r
ºo
µ
r
«n
?n
Y o
?n
Ós
°ùdn
G
Aziz, s›dd›k kardefllerim,
Sak›n sak›n dünya cereyanlar›, hususan siyaset cere-
yanlar› ve bilhassa harice bakan cereyanlar sizi tefrikaya
atmas›n. Karfl›n›zda ittihat etmifl dalâlet f›rkalar›na karfl›
size periflan etmesin.
2
$G?p
a ¢o
†r
¨o
Ñr
dGn
h $G?p
a t
Öo
ër
dn
G
düstur-i
Rahmanî yerine,
3
p
án
°SÉn
«°u
ù?p
d ¢o
†r
¨o
Ñr
dGn
h p
án
°SÉn
«°u
ùdG ?p
a t
Öo
ër
dn
G
düs-
tur-i fleytanî hükmederek, melek gibi bir hakikat kardefli-
ne adavet ve elhannâs gibi bir siyaset arkadafl›na muhab-
bet ve taraftarl›kla zulmüne r›za gösterip, cinayetine ma-
nen flerik eylemesin.
Evet, bu zamandaki siyaset, kalbleri ifsat edip asabî
ruhlar› azap içinde b›rak›r. Selâmet-i kalp ve istirahat-i
ruh isteyen adam, siyaseti b›rakmal›.
Evet, flimdi küre-i arzda herkes ya kalben, ya ruhen,
ya aklen, ya bedenen, gelen musibetten hissedarl›ktan
azap çekiyor, perifland›r. Bilhassa ehl-i dalâlet ve ehl-i
gaflet, merhamet-i umumiye-i ‹lâhiyeden ve hikmet-i
tamme-i Sübhaniyeden habersiz oldu¤undan, rikkat-i
cinsiye sebebiyle nev-i beflerle alâkadar oldu¤undan,
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 499
K
ASTAMONU
H
AYATI
düstur-i fleytanî:
fleytanî pren-
sipler, fleytanca kaideler.
ebediyen:
ebedî olarak, ilelebet.
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli.
ehl-i gaflet:
dünyaya dald›¤›ndan
dolay› ahiretin fark›nda olmayan.
el-hannâs:
fleytan.
f›rka:
insan kalabal›¤›, insan top-
lulu¤u, grubu.
hakikat:
gerçek, as›l, esas.
hikmet-i tamme-i Sübhaniye:
kusursuz ve noksans›z olan. Al-
lah’›n her fleyin bir maksat ve ga-
yeyle yarat›lm›fl olmas›.
hissedar:
hissesi olan, pay sahibi.
hususan:
bilhassa, ayr›ca, baflka-
ca, hususî olarak.
hüküm:
hakimiyet, hakim olma.
ifsat:
fesada u¤ratma, bozma,
düzensizlik meydana getirme.
istirahat-› ruh:
ruhun rahatl›¤›,
ruh huzuru.
ittihat:
birleflme, birlik olufltur-
ma, bir olma, birlik oluflturup iki-
li¤i ortadan kald›rma, birlik.
kalben:
kalp ile, kalpten, samimî,
içten, gönülden, yürekten, kendi
kendine, can ü gönülden.
küre-i arz:
arz küresi, yer yuvar-
la¤›, dünya, yer küre.
manen:
iç varl›k bak›m›ndan,
duyguca, gönülce, yürekçe, ruh-
ça, mana itibariyle, manaca.
merhamet-i umumiye-i ‹lâhiye:
Allah'›n bütün yarat›klar› kuflatan
sonsuz merhameti.
muhabbet:
sevgi, dostluk.
musibet:
felâket, belâ, ans›z›n
gelen belâ, dert, s›k›nt›.
nev-i befler:
insano¤lu, insan so-
yu.
nevi:
tür, çeflit.
periflan:
ac›nacak hâlde bulunan,
derbeder.
rahmet:
Allah'›n kullar›n› esirge-
mesi, onlara ac›y›p ba¤›fllamas›,
onlara maddî ve manevî nimetler
vermesi, onlar›n günahlar›n› sil-
mesi.
r›za:
raz›l›k, raz› olma, hoflnutluk,
memnunluk.
rikkat-i cinsiye:
cinsî flefkat, in-
san›n kendi cinsinden olana ac›-
mas›.
ruhen:
ruh bak›m›ndan, ruh yö-
nünden, ruh olarak.
selâmet-i kalp:
kalp selâmeti,
kalbin korku ve endifleden uzak
olmas›.
s›dd›k:
çok do¤ru, çok dürüst.
siyaset:
politika.
flerik:
ortak, hissedar.
tefrîka:
nifak, ayr›l›k, ayr›lma, bo-
zuflma, anlaflmazl›k.
z›nd›ka:
dinsizlik, inançs›zl›k.
zulüm:
haks›zl›k, eziyet, cefa, ifl-
kence.
adavet:
düflmanl›k, husumet.
aklen:
ak›l ile, ak›l yolu ile,
ak›l gere¤ince.
asabî:
sinirli, öfkeli.
azap:
büyük s›k›nt›, fliddetli
ac›.
aziz:
muhterem, sayg›n, sev-
gili, de¤erli.
bedenen:
beden ile, vücutça.
bereket:
bolluk, bereket, gür-
lük.
bilhassa:
her fleyden önce,
baflta, hele, en çok, hususen,
hususî olarak, özellikle, mah-
sus.
bu¤z:
kin, nefret, sevmeme,
husumet.
cadde-i Kur'âniye:
Kur'ân'›n
gösterdi¤i,
çizdi¤i
yol.
Kur'ân'›n büyük, genifl ve sa¤-
lam caddesi, ehli sünnet yolu,
Kur'ân yolu.
cereyan:
ak›m, yol, hareket.
cinayet:
a¤›r suç.
dalâlet:
iman ve ‹slâmiyetten
ayr›lmak, azmak, do¤ru yol-
dan ayr›lma, azma, bat›la yö-
nelme.
düstûr-i Rahmanî:
Rahmanî
kaide, Allah'a ait nizam, kural.
1.
Allah’›n selâm›, rahmeti ve berekât› ebede kadar daima üzerinize olsun.
2.
Allah için sevmek, Allah için bu¤z etmek. (
Buharî
, ‹man: 1.)
3.
Siyaset için sevmek, siyaset için bu¤z etmek.