Tarihçe-i Hayat - page 489

verdikleri keflf ve keramat-› flahsiyeye ehemmiyet verme-
mesindendir. Ve velâyet-i kübra ashaplar› olan Sahabîler
gibi, veraset-i nübüvvet s›rr›yla, yaln›z iman nurlar›n›
neflretmek ve ehl-i iman›n imanlar›n› kurtarmakt›r.
Evet, Risale-i Nur’un bu dehfletli zamanda kazand›rd›-
¤› iki netice-i muhakkakas› her fleyin fevkindedir, baflka
fleylere ve makamlara ihtiyaç b›rakm›yor.
B
‹R‹NC‹ NET‹CES‹
:
Sadakat ve kanaatle Risale-i Nur da-
iresine girenler, imanla kabre girece¤ine gayet kuvvetli
emareler var.
‹
K‹NC‹S‹
:
Risale-i Nur dairesinde, ihtiyar›m›z olmadan,
takarrür ve tahakkuk eden flirket-i maneviye-i uhreviye
cihetiyle her bir hakikî sad›k flakirt, binler dillerle, kalp-
lerle dua etmek, isti¤far etmek, ibadet etmek ve baz› me-
lâike gibi, k›rk bin lisanla tesbih etmektir. Ve Ramazan-›
flerifteki hakikat-i Leyle-i Kadir gibi kudsî, ulvî hakikatleri
yüz bin el ile aramakt›r. ‹flte bu gibi netice içindir ki, Ri-
sale-i Nur fiakirtleri, hizmet-i Nuriyeyi, velâyet makam›-
na tercih eder, keflf ve keramat› aramaz ve ahiret mey-
velerini dünyada koparmaya çal›flmaz. Vazife-i ‹lâhiye
olan muvaffakiyet ve halka kabul ettirmek ve revaç ver-
mek ve galebe ettirmek ve müstahak olduklar› flan ü fle-
ref ve ezvak ve inayetlere mazhar etmek gibi, kendi va-
zifelerinin haricinde bulunan fleylere kar›flmazlar ve ha-
rekât›n› onlara bina etmezler; halisen, muhlisen çal›fl›r-
lar, “Vazifemiz hizmettir, o yeter” derler.
Said Nursî
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 489
K
ASTAMONU
H
AYATI
keramat:
kerametler, ermifllerin,
velîlerin ola¤an üstü sözleri ve
hâlleri.
keramat-› flahsiye:
flahsi kera-
metler.
keflif:
gizli bir fleyi bulma, meyda-
na ç›karma.
kudsî:
mukaddes, yüce.
makam:
yer, mevki.
maksat:
kastedilen fley; gaye.
mazhar:
nail olma, flereflenme.
melâike:
melekler.
muvaffakiyet:
Allah’›n yard›m›y-
la baflar›l› olma.
müstahak:
hak eden, hak etmifl.
neflr:
kitap basma, ç›karma; her-
kese duyurma, yayma.
netice-i muhakkaka:
kesin so-
nuç.
nur:
ayd›nl›k, par›lt›, ›fl›k.
Ramazan-› flerif:
mübarek, fleref-
li Ramazan ay›.
revaç:
ra¤bet, k›ymet, de¤er.
Sadakat:
ba¤l›l›k, do¤ruluk.
sad›k:
do¤ru, gerçek; sözünde,
vaadinde, iflinde do¤ru olan.
Sahabî:
Sahabeden olan kifli, Hz.
Muhammed’i görmüfl ve O’nun
sohbetinde bulunmufl müslüman
kimse.
s›r:
gizli hakikat.
flakirt:
talebe, ö¤renci.
flan ü fleref:
flan ve fleref.
fleref:
onur, haysiyet.
flirket-i maneviye-i uhreviye:
ahirete ait hizmetlerle ilgili mane-
vî flirket, manevî ortakl›k.
tahakkuk:
gerçekleflme, kesin-
leflme.
takarrür:
karar alt›na al›nma, ka-
rarlaflma.
tercih:
bir fleyi di¤erlerinden üs-
tün tutma, öne alma, seçme, da-
ha çok be¤enme.
tesbih:
Allah’› bütün kusur ve
noksan s›fatlardan uzak tutma,
Sübhanallah deme, Cenab-› Hakk›
(c.c.) flan›na lây›k ifadelerle anma,
Allah’a söz, ifl, davran›fl ve kalple
içten ibadet etme.
ulvî:
yüksek, yüce.
Vazife-i ‹lâhiye:
do¤rudan do¤-
ruya Allah’a ait olan ifl ve vazife.
velâyet:
velîlik, ermifllik, Allah
dostlu¤u.
velâyet-i kübra:
büyük velilik Ak-
rebiyet-i ‹lahiyenin inkiflaf›na ba-
kan ve veraset-i nübüvvetten ge-
len gayet k›sa ve yüksek, tarikat
berzah›na u¤ramadan zahirden
hakikate geçen velilik mesle¤i.
veraset-i nübüvvet:
peygamber
varisi durumunda olan büyük
alim ve velilerin yolu.
ahiret:
dünya hayat›ndan
sonra bafllay›p ebediyen de-
vam edecek olan ikinci hayat.
ashap:
Sahabeler.
dehfletli:
ürkütücü, korkunç.
ehemmiyet:
önem, de¤er,
k›ymet.
ehl-i iman:
inananlar, iman
sahipleri.
ehl-i tarikat:
tarikatç›lar, kal-
bi dünyan›n fani ifllerinden
ay›r›p Allah sevgisi ile ba¤la-
yanlar.
emare:
alâmet, belirti, niflan.
ezvak:
zevkler.
fevk:
üst, üst taraf, yukar›,
üzeri.
galebe:
galip gelme, üstün-
lük.
hakikat:
gerçek, esas.
hakikat-i Leyle-i Kadir:
ger-
çek Kadir gecesi.
hakikî:
gerçek.
hariç:
d›flar›.
hizmet-i Nuriye:
Nur hizmeti,
Risale-i Nur için çal›flma.
ibadet:
Allah’›n emrettiklerini
yerine getirme, Allah’a karfl›
kulluk vazifesini yapma.
ihtiyaç:
gereklilik, lüzumluluk
hâli, muhtaç olufl.
ihtiyar:
seçme, tercih etme.
inayet:
yard›m, ihsan, lütuf.
isti¤far:
tevbe etme, Al-
lah’tan günahlar›n›n ba¤›fllan-
mas›n› isteme.
kabir:
ölüleri defnetmek için
kaz›lan çukur, mezar, sin,
merkad. büyük, ulu.
kanaat:
h›rs göstermeden
k›smetine raz› olmak, elinde-
ki ile yetinmek.
1...,479,480,481,482,483,484,485,486,487,488 490,491,492,493,494,495,496,497,498,499,...1390
Powered by FlippingBook