verdikleri keflf ve keramat- flahsiyeye ehemmiyet verme-
mesindendir. Ve velâyet-i kübra ashaplar olan Sahabîler
gibi, veraset-i nübüvvet srryla, yalnz iman nurlarn
neflretmek ve ehl-i imann imanlarn kurtarmaktr.
Evet, Risale-i Nurun bu dehfletli zamanda kazandrd-
¤ iki netice-i muhakkakas her fleyin fevkindedir, baflka
fleylere ve makamlara ihtiyaç brakmyor.
B
RNC NETCES
:
Sadakat ve kanaatle Risale-i Nur da-
iresine girenler, imanla kabre girece¤ine gayet kuvvetli
emareler var.
KNCS
:
Risale-i Nur dairesinde, ihtiyarmz olmadan,
takarrür ve tahakkuk eden flirket-i maneviye-i uhreviye
cihetiyle her bir hakikî sadk flakirt, binler dillerle, kalp-
lerle dua etmek, isti¤far etmek, ibadet etmek ve baz me-
lâike gibi, krk bin lisanla tesbih etmektir. Ve Ramazan-
flerifteki hakikat-i Leyle-i Kadir gibi kudsî, ulvî hakikatleri
yüz bin el ile aramaktr. flte bu gibi netice içindir ki, Ri-
sale-i Nur fiakirtleri, hizmet-i Nuriyeyi, velâyet makam-
na tercih eder, keflf ve keramat aramaz ve ahiret mey-
velerini dünyada koparmaya çalflmaz. Vazife-i lâhiye
olan muvaffakiyet ve halka kabul ettirmek ve revaç ver-
mek ve galebe ettirmek ve müstahak olduklar flan ü fle-
ref ve ezvak ve inayetlere mazhar etmek gibi, kendi va-
zifelerinin haricinde bulunan fleylere karflmazlar ve ha-
rekâtn onlara bina etmezler; halisen, muhlisen çalflr-
lar, Vazifemiz hizmettir, o yeter derler.
Said Nursî
TARHÇE- HAYATI
| 489
K
ASTAMONU
H
AYATI
keramat:
kerametler, ermifllerin,
velîlerin ola¤an üstü sözleri ve
hâlleri.
keramat- flahsiye:
flahsi kera-
metler.
keflif:
gizli bir fleyi bulma, meyda-
na çkarma.
kudsî:
mukaddes, yüce.
makam:
yer, mevki.
maksat:
kastedilen fley; gaye.
mazhar:
nail olma, flereflenme.
melâike:
melekler.
muvaffakiyet:
Allahn yardmy-
la baflarl olma.
müstahak:
hak eden, hak etmifl.
neflr:
kitap basma, çkarma; her-
kese duyurma, yayma.
netice-i muhakkaka:
kesin so-
nuç.
nur:
aydnlk, parlt, flk.
Ramazan- flerif:
mübarek, fleref-
li Ramazan ay.
revaç:
ra¤bet, kymet, de¤er.
Sadakat:
ba¤llk, do¤ruluk.
sadk:
do¤ru, gerçek; sözünde,
vaadinde, iflinde do¤ru olan.
Sahabî:
Sahabeden olan kifli, Hz.
Muhammedi görmüfl ve Onun
sohbetinde bulunmufl müslüman
kimse.
sr:
gizli hakikat.
flakirt:
talebe, ö¤renci.
flan ü fleref:
flan ve fleref.
fleref:
onur, haysiyet.
flirket-i maneviye-i uhreviye:
ahirete ait hizmetlerle ilgili mane-
vî flirket, manevî ortaklk.
tahakkuk:
gerçekleflme, kesin-
leflme.
takarrür:
karar altna alnma, ka-
rarlaflma.
tercih:
bir fleyi di¤erlerinden üs-
tün tutma, öne alma, seçme, da-
ha çok be¤enme.
tesbih:
Allah bütün kusur ve
noksan sfatlardan uzak tutma,
Sübhanallah deme, Cenab- Hakk
(c.c.) flanna lâyk ifadelerle anma,
Allaha söz, ifl, davranfl ve kalple
içten ibadet etme.
ulvî:
yüksek, yüce.
Vazife-i lâhiye:
do¤rudan do¤-
ruya Allaha ait olan ifl ve vazife.
velâyet:
velîlik, ermifllik, Allah
dostlu¤u.
velâyet-i kübra:
büyük velilik Ak-
rebiyet-i lahiyenin inkiflafna ba-
kan ve veraset-i nübüvvetten ge-
len gayet ksa ve yüksek, tarikat
berzahna u¤ramadan zahirden
hakikate geçen velilik mesle¤i.
veraset-i nübüvvet:
peygamber
varisi durumunda olan büyük
alim ve velilerin yolu.
ahiret:
dünya hayatndan
sonra bafllayp ebediyen de-
vam edecek olan ikinci hayat.
ashap:
Sahabeler.
dehfletli:
ürkütücü, korkunç.
ehemmiyet:
önem, de¤er,
kymet.
ehl-i iman:
inananlar, iman
sahipleri.
ehl-i tarikat:
tarikatçlar, kal-
bi dünyann fani ifllerinden
ayrp Allah sevgisi ile ba¤la-
yanlar.
emare:
alâmet, belirti, niflan.
ezvak:
zevkler.
fevk:
üst, üst taraf, yukar,
üzeri.
galebe:
galip gelme, üstün-
lük.
hakikat:
gerçek, esas.
hakikat-i Leyle-i Kadir:
ger-
çek Kadir gecesi.
hakikî:
gerçek.
hariç:
dflar.
hizmet-i Nuriye:
Nur hizmeti,
Risale-i Nur için çalflma.
ibadet:
Allahn emrettiklerini
yerine getirme, Allaha karfl
kulluk vazifesini yapma.
ihtiyaç:
gereklilik, lüzumluluk
hâli, muhtaç olufl.
ihtiyar:
seçme, tercih etme.
inayet:
yardm, ihsan, lütuf.
isti¤far:
tevbe etme, Al-
lahtan günahlarnn ba¤fllan-
masn isteme.
kabir:
ölüleri defnetmek için
kazlan çukur, mezar, sin,
merkad. büyük, ulu.
kanaat:
hrs göstermeden
ksmetine raz olmak, elinde-
ki ile yetinmek.