Hem, madem ‹mam-› fiafiî’den (r.a.) rivayet var ki:
“
Halis talebe-i ulûmun r›zk›na, ben kefalet edebilirim,”
demifl. “Çünkü r›z›klar›nda vüs’at ve bereket olur
.” Ma-
dem hakikat budur ve madem halis talebe-i ulûm ünva-
n›na Risale-i Nur fiakirtleri bu zamanda tam liyakat gös-
termifller; elbette flimdi açl›k ve kahta mukabil Risale-i
Nur hizmetini b›rakmak ve zaruret-i maiflet özrüyle, ma-
iflet peflinde koflmak yerine en iyi çare, flükür ve kanaat
ve Risale-i Nur Talebeli¤ine tam sar›lmakt›r.
Said Nursî
„@ò
1
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ªr
°SÉp
H
Risale-i Nur
ve ondan tam ders alan flakirtleri, de¤il
dünya siyasetlerine, belki bütün dünyaya karfl› da,
Risa-
le-i Nur
’u alet edemez ve flimdiye kadar da etmemifliz.
Biz, ehl-i dünyan›n dünyalar›na kar›flm›yoruz. Bizden za-
rar tevehhüm etmek divaneliktir.”
Evvelâ:
Kur’ân, bizi siyasetten men etmifl; tâ ki elmas
gibi hakikatleri, ehl-i dünyan›n nazar›nda cam parçalar›-
na inmesin.
Saniyen:
fiefkat, vicdan, hakikat, bizi siyasetten men
ediyor. Çünkü tokada müstahak dinsiz münaf›klar onda
iki ise; onlarla müteallik yedi sekiz masum bîçare, çoluk
çocuk, zaif, hasta ve ihtiyarlar var. Belâ ve musibet gel-
se, o masumlar o belâya düflecekler; belki o iki münaf›k
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 483
K
ASTAMONU
H
AYATI
musibet:
felaket, bela.
münaf›k:
nifak sokan, arabozucu;
kalbinde küfrü gizledi¤i halde
Müslüman görünen.
müstahak:
hak eden, hak etmifl.
müteallik:
ait, alâkal›, ilgili.
nazar:
bak›fl.
özür:
bir kusur veya suçun hofl
görülmesini gerektiren sebep, el-
de olmadan yap›lan bir suçun ba-
¤›fllanmas› için ileri sürülen baha-
ne.
r›z›k:
Allah’›n lütuf ve ihsan etti¤i
nimetler.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
ad›.
rivayet:
Hz. Peygamberden nak-
ledilen hadis.
saniyen:
ikinci olarak.
siyaset:
politika.
flakirt:
talebe, ö¤renci.
flefkat:
ac›yarak ve esirgeyerek
sevme, içten ve karfl›l›ks›z mer-
hamet.
flükür:
Allah’›n nimetlerine karfl›
memnunluk gösterme, gerek dil
ile gerekse hal ile Allah’› hamd
etme.
talebe:
ö¤renci.
talebe-i ulûm:
ilim tahsil eden,
ilimlerle u¤raflan ö¤renci.
tevehhüm:
vehimlenme, yok
olan› var zannetmekle ümitsizli¤e
ve korkuya düflme.
ünvan:
flöhret, ad, isim.
vicdan:
insan›n içindeki, iyiyi kö-
tüden ay›rabilen, iyilik etmekten
lezzet duyan ve kötülükten elem
alan manevî his.
vüs’at:
genifllik.
zaif:
zay›f, güçsüz, kuvvetsiz, ta-
katsiz, dermans›z.
zaruret-i maiflet:
geçim zaruriye-
ti, geçim zorlu¤u.
alet:
araçlar.
belâ:
musibet, s›k›nt›.
belki:
hatta.
bereket:
bolluk, bereket, gür-
lük.
bîçare:
çaresiz, zavall›, flaflk›n.
çare:
bir engel veya s›k›nt›-
dan kurtulabilmek için yap›l-
mas› gereken, ç›k›fl yolu.
divanelik:
delilik, ak›ls›zl›k.
ehl-i dünya:
dünyaya ba¤l›,
dünya adam›, ahireti düflün-
meyen.
elmas:
çok k›ymetli bir mü-
cevher.
evvelâ:
birinci olarak, her
fleyden önce, ilk olarak.
hakikat:
gerçek, esas.
Halis:
samimî, her amelini
yaln›z Allah r›zas› için iflleyen.
kanaat:
h›rs göstermeden
k›smetine raz› olmak, elinde-
ki ile yetinmek.
Kur’ân:
Allah taraf›ndan va-
hiy yoluyla Hz. Muhammed’e
indirilmifl, semavî kitaplar›n
sonuncusu.
liyakat:
lây›k olma, ehliyet.
madem:
...den dolay›, böyle
ise.
maiflet:
geçim, geçinme.
masum:
suçsuz, günahs›z,
saf, temiz.
men’:
yasak etme, engelle-
me.
mukabil:
karfl›l›k.
1.
Allah'›n ad›yla. Onu her türlü kusur ve noksanl›ktan tenzih ederiz.