Ey kardefllerim, bu zamanda öyle dehfletli cereyanlar
ve hayat› ve cihan› sarsacak hâdiseler içinde hadsiz bir
metânet ve itidal-i dem ve nihayetsiz bir fedakârl›k tafl›-
mak gerektir.
Evet,
1
p
In
ôp
N'
’r
G n
¤n
Y Én
«r
ft
ódG n
Iƒn
«n
ë`r
dG n
¿
ƒt
Ñp
ën
àr
°ùn
j
ayetinin ma-
na-i iflarîsiyle, ahireti bildikleri ve iman ettikleri hâlde
dünyay› ahirete severek tercih etmek ve k›r›lacak flifleyi
bâkî bir elmasa bilerek r›za ve sevinçle tercih etmek ve
ak›beti görmeyen kör hissiyat›n hükmüyle haz›r bir dir-
hem zehirli lezzeti ileride bir batman safî lezzete tercih
etmek, bu zaman›n dehfletli bir maraz›, bir musibetidir.
O musibet s›rr›yla, hakikî mü’minler dahi bazen ehl-i da-
lâlete taraftar olmak gibi dehfletli hatada bulunuyorlar.
Cenab-› Hak, ehl-i iman› ve Risale-i Nur fiakirtlerini bu
musibetlerin flerrinden muhafaza eylesin. Âmin.
Said Nursî
„@ò
1
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ªr
°SÉp
H
Ey kardefllerim,
Bu zamanda, hususan bu s›ralarda, Risale-i Nur flakirt-
leri tam bir metanet ve tesanüt ve dikkat etmeye mec-
burdurlar. Lillâhilhamd, Isparta ve havalisi kahramanlar›
demir gibi metanet göstermesiyle, baflka yerlere de
hüsn-i misal oldu.
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 481
K
ASTAMONU
H
AYATI
da eden.
hâdise:
olay.
hadsiz:
s›n›rs›z, sonsuz.
hakikî:
gerçek.
hâlde:
durumda.
havali:
bölge, etraf, çevre, civar.
hayat›:
hayatla alâkal›.
haz›r:
haz›r, görünen, göz önünde
olan.
hissiyat:
hisler, duygular.
hususan:
bilhassa, özellikle.
hüküm:
tart›fl›lmaz dinî kaide.
hüsn-i misal:
güzel örnek.
iman:
inanç, itikat.
itidal-i dem:
so¤ukkanl›l›k.
Lillâhilhamd:
ne kadar hamd ve
flükürler varsa ve olmuflsa, cüm-
lesi Allah’a mahsustur, Ona gider,
Ona aittir.
mana-y› iflarî:
yaz› ve iflaretlerle
ifade edilen mana.
maraz:
hastal›k, illet, dert, belâ.
metânet:
metin olma, dayan›kl›-
l›k, sa¤laml›k.
muhafaza:
koruma.
musibet:
felaket, bela.
mü’min:
iman eden, inanan.
nihayetsiz:
sonsuz, s›n›rs›z.
r›za:
raz› olma, hoflnutluk.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
ad›.
safî:
samimî, hâlis, saf.
s›r:
gizli hakikat.
flakirt:
talebe, ö¤renci.
fler:
kötülük.
taraftar:
tarafl›, bir taraf› destek-
leyen.
tercih:
bir fleyi di¤erlerinden üs-
tün tutma, öne alma, seçme, da-
ha çok be¤enme.
tesanüt:
dayan›flma, birbirine da-
yanma ve destek olma.
ahiret:
dünya hayat›ndan
sonra bafllay›p ebediyen de-
vam edecek olan ikinci hayat.
ak›bet:
sonuç, netice.
Âmin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun,
kabul eyle!” anlam›nda du-
an›n sonunda söylenir.
ayet:
Kur’an’›n her bir cümle-
si.
bâkî:
ebedî, daimî, sürekli ve
kal›c› olan.
batman:
eski a¤›rl›k ölçüle-
rinden olup, iki okka ile sekiz
okka aras›nda de¤iflen a¤›rl›k
ölçüsü.
bazen:
zaman zaman, ara s›-
ra, her zaman de¤il.
Cenab-› Hak:
Allah; do¤ru,
gerçek, Hakk›n tâ kendisi
olan, fleref ve azamet sahibi
yüce Allah.
cereyan:
ak›m, fikir, sanat ve-
ya siyaset hareketi.
cihan:
dünya, kâinat, âlem.
dehfletli:
ürkütücü, korkunç.
dirhem:
yaklafl›k üç grama
denk gelen eski bir a¤›rl›k öl-
çüsü, çok küçük parça (me-
caz).
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli; yol-
dan ç›kanlar, azg›n ve sapk›n
kimseler.
ehl-i iman:
inananlar, iman
sahipleri.
fedakâr:
kendini veya flahsî
menfaatlerini hiçe sayan, fe-
1.
Dünya hayat›n› seve seve ahirete tercih ederler. (‹brahim Suresi: 3.)