Belki, do¤rudan do¤ruya Kur’ân-› Hakîmin bu zaman-
da bir mu’cize-i maneviyesidirler ve rahmet-i ‹lâhiye ta-
raf›ndan ihsan edilmifltir. O adam, binler arkadafl›yla be-
raber o hediye-i Kur’âniyeye el atm›fl. Her nas›lsa birin-
ci tercümanl›k vazifesi ona düflmüfl. Onun fikri ve ilmi ve
zekâs›n›n eseri olmad›¤›na delil, Risale-i Nur’un öyle par-
çalar› var ki, baz› alt› saatte, baz› iki saatte, baz› bir saat-
te ve baz› da on dakikada yaz›lan risaleler var. Ben ye-
minle temin ediyorum ki, Eski Said’in kuvve-i haf›zas›
beraber olmak flart›yla, o on dakikal›k ifli, on saatte fik-
rimle yapam›yorum. O bir saatlik risaleyi, iki günde, isti-
dad›mla, zihnimle yapam›yorum. O alt› saatlik Risale
olan Otuzuncu Sözü, ne ben, ne de en müdakkik dindar
feylesoflar, alt› günde o tahkikat› yapamaz. Ve hakeza...
Demek, biz müflis oldu¤umuz hâlde, zengin bir mü-
cevherat dükkân›n›n dellâl› ve bir hizmetçisi olmufluz.
Said Nursî
„@ò
1
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ªr
°SÉp
H
Aziz, s›dd›k kardefllerim,
Bugünlerde sabah namaz› tesbihat›nda ‹stanbul’daki
ihtiyar›n garazkârâne ve flahs›ma karfl› galiz g›ybeti üze-
rine, Eski Said damar›yla nefs-i emmarem heyecana gel-
di. “Mazlumum, bu nevi zulüm çekilmez” dedi, intikam›-
n› almak istedi. Birden kalbime geldi:
aziz:
izzetli, muhterem, sayg›n.
delil:
bir davay› ispata yarayan
fley, burhan.
dellâl:
ilan eden, bir haberi du-
yurmak için yüksek sesle ba¤›ra-
rak dolaflan kimse.
dindar:
dinin emirlerini yerine
getiren.
feylesof:
felsefe ile u¤raflan, filo-
zof.
galiz:
.
garazkârâne:
garez ve düflmanl›-
¤a kap›larak, garazkârl›kla, düfl-
mancas›na.
g›ybet:
arkadan çekifltirmek, ha-
z›r olmayan birisinin aleyhinde
konuflma.
hakeza:
benzeri.
hâlde:
durumda.
hediye-i Kur’âniye:
Kur’ân’›n he-
diyesi.
ihsan:
ba¤›fllama, ikram etme, lü-
tuf.
intikam:
öç alma.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
Kur’ân-› Hakîm:
her ayet ve su-
resinde say›s›z hikmet ve fayda-
lar bulunan Kur’ân.
kuvve-i haf›za:
haf›za duygusu.
mazlum:
zulüm görmüfl, haks›zl›-
¤a u¤ram›fl.
mu’cize-i maneviye:
.
mücevherat:
mücevherler.
müdakkik:
tetkik eden, incele-
yen, araflt›ran, inceden inceye
araflt›ran, en ufak gizli fleyleri gö-
ren.
müflis:
iflâs etmifl, her fleyini kay-
betmifl, mal›n›-mülkünü kaybet-
1.
Allah'›n ad›yla. Onu her türlü kusur ve noksanl›ktan tenzih ederiz.
476 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
K
ASTAMONU
H
AYATI
mifl, var›n›-yo¤unu elinden ç›-
karm›fl.
nefs-i emmare:
insana kötü
ve günah ifllerin yap›lmas›n›
emreden nefis.
nevi:
çeflit, tür.
rahmet-i ‹lâhiye:
Allah’›n
sonsuz rahmeti, ‹lâhî rahmet.
risale:
belli bir konuda yaz›l-
m›fl küçük kitap, broflür.
risale:
belli bir konuda yaz›l-
m›fl küçük kitap, broflür.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin ad›.
s›dd›k:
çok do¤ru, dürüst,
hakk› ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
tahkikat:
araflt›rmalar, sorufl-
turmalar.
temin:
sa¤lamlaflt›rma, sa¤la-
ma.
tercüman:
tercüme eden,
baflka bir dilde yaz›lm›fl veya
söylenmifl bir fleyi yine baflka
dile çeviren, çevirici, dilmaç.
tesbihat:
tesbihler, Cenab-›
Hakk›n bütün noksan s›fatlar-
dan uzak ve bütün kemal s›-
fatlara sahip oldu¤unu ifade
eden sözler.
zihin:
anlama, bilme, kavra-
ma gücü, anlay›fl, kavray›fl.
zulüm:
haks›zl›k, eziyet, ifl-
kence.