bulunmas; benim gibi binler kusurlar bulunan bir bîça-
renin, ehemmiyetli mazerete binaen bir sünneti terk et-
ti¤im bahanesiyle, flahsm çürütüp, Risale-i Nura ilifl-
mek istemifl.
Evvelâ:
Hem o zat, hem sizler biliniz ki,
ben Risale-i
Nurun hizmetkârym ve o dükkânn bir dellâlym; Risa-
le-i Nur ise Arfl- Azama ba¤l olan Kurân- Azîmüflflan
ile ba¤lanmfl bir hakikî tefsirdir.
Benim flahsmdaki kusu-
rat, ona sirayet etmez.
Saniyen:
O vaiz ve âlim zata benim tarafmdan selâm
söyleyiniz. Benim flahsma olan tenkidini, itirazn baflm
üstüne kabul ediyorum. Sizler de, o zat ve onun gibileri
münakafla ve münazaraya sevk etmeyiniz. Hatta tecavüz
edilse de, beddua ile de mukabele etmeyiniz.
Kim olursa
olsun, madem iman var; o noktada kardeflimizdir. Bize
düflmanlk da etse, mesle¤imizce mukabele edemeyiz.
Çünkü, daha fliddetli düflmanlar ve ylanlar var. Elimizde
nur var, topuz yok. Nur incitmez, fl¤yla okflar. Ve bil-
hassa ehl-i ilim olsa, ilimden gelen enaniyeti de varsa,
enaniyetlerini tahrik etmeyiniz.
Mümkün oldu¤u kadar
1
Ék
eGn
ôp
c Gh t
ôn
e p
r
¨s
?dÉp
H Gh t
ôn
e Gn
Pp
G n
h
düsturunu rehber ediniz.
Hem, o zat, madem evvelce Risale-i Nura girmifl ve
yazyla da ifltirak etmifl, o daire içindedir. Onun fikren bir
yanlfl varsa da, affediniz.
De¤il onlar gibi ehl-i diyanet
ve tarikate mensup Müslümanlar, flimdi bu acip
acip:
tuhaf, hayrette brakan.
âlim:
ilim ile u¤raflan, ilim adam.
Arfl- Azam:
en büyük arfl, Al-
lahn kat, Cenab- Hakkn kudret
ve saltanatnn en büyük dairesi.
bahane:
asl sebebi gizlemek için
ileri sürülen uydurma sebep.
beddua:
bir kimsenin kötü olma-
s için dua, kötü dua.
bîçare:
çaresiz, zavall, flaflkn.
bilhassa:
özellikle.
binaen:
-den dolay, bu sebep-
ten.
dellâl:
ilan eden, bir haberi du-
yurmak için yüksek sesle ba¤ra-
rak dolaflan kimse.
düstur:
kaide, esas, prensip.
ehemmiyetli:
önemli.
ehl-i diyanet:
dindar kifliler.
ehl-i ilim:
ilim sahipleri, ilim
adamlar.
enaniyet:
kendini be¤enme,
bencillik, egoistlik.
Evvelâ:
birinci olarak, her fleyden
önce, ilk olarak.
evvelce:
daha önce.
fikren:
fikir ile, düflünerek, zih-
nen.
hakikî:
gerçek.
Hatta:
manaya kuvvet vermek
için üstelik, fazla olarak, bundan
baflka, kadar, bile, dahi, hem
de... manalarnda, cümle baflla-
rnda kullanlan edattr.
hizmetkâr:
hizmet yapan kimse,
hizmetçi.
iman:
imana dair olan, imanla il-
gili.
ifltirak:
ortak olma, ortaklk et-
me.
itiraz:
kabul etmedi¤ini belirtip
karfl çkma.
Kurân- Azîmüflflan:
flan ve flere-
fi yüce olan Kurân.
kusur:
eksiklik, noksan.
kusurat:
kusurlar, noksanlklar,
eksiklikler, özürler.
madem:
...den dolay, böyle ise.
mazeret:
özür.
mensup:
bir fleye veya kimseye
ba¤l olan, üye.
mukabele:
karfllk verme, karfl-
lama.
Mümkün:
mümkün, olabilir, im-
kân dahilinde, kabil.
münakafla:
tartflma.
münazara:
bir konu üzerinde
belli kurallara uyularak yaplan
tartflma.
nur:
aydnlk, parlt, flk.
rehber:
yol gösteren, klavuz, de-
lil.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursînin eserlerinin
1.
Bofl sözlerle, çirkin davranfllarla karfllafltklar zaman; vakarla, izzet ve flereflerini muhafa-
za ederek (oradan) geçip giderler. (Furkan Suresi: 72.)
486 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
K
ASTAMONU
H
AYATI
ad.
Saniyen:
ikinci olarak.
selâm:
barfl, rahatlk, sela-
met ve esenlik dileme.
sevk:
yöneltme.
sirayet:
birinden di¤erine
geçme, bulaflma.
sünnet:
Hz. Muhammedin
(a.s.m.) Kurân dflnda, Müslü-
manlara örnek olan mübarek
söz, fiil ve emirleri, kabulleri
veya takrirleri.
tahrik:
bir kimseyi kötü bir ifl
yapmas için ileri sürme, kfl-
krtma.
tarikat:
Allaha ulaflmak için
fleyhin gözetiminde müridin
takip edece¤i terbiye usul ve
yolu.
tecavüz:
saldrma, sataflma,
baflkasnn hakkna dokun-
ma.
tefsir:
Kurânn mana bak-
mndan izah, açklamas.
tenkit:
elefltirme.
terk:
bakmama, ihmal etme.
topuz:
bafl taraf top fleklin-
de, sapl eski bir savafl aleti.
vaiz:
vaaz eden, ibadet yerle-
rinde dinin emir ve yasaklar-
n anlatarak nasihat eden din
görevlisi.
zat:
kifli, flahs.