kabul etmeyen bir adama, ondan korkup, tevehhüm
edip, dünyan›za kar›flmak ihtimaliyle evhama düflüp, ta-
rassutlarla s›k›nt› vermekte hangi mana var, hangi mas-
lahat var, hangi kanun var? Divaneler de bilirler ki, ona
iliflmek divaneliktir”
O casus da kalkt› gitti.
Said Nursî
„@ò
1
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ªr
°SÉp
H
Aziz kardefllerim,
Bu defa yaz›lar›n›zda ‹hlâs Risalelerini gördü¤üm için
sizi o gibi risalelerin dersine havale edip, ziyade bir der-
se ihtiyaç görmedim. Yaln›z bunu ihtar ediyorum ki:
Mesle¤imiz, s›rr-› ihlâsa dayan›p, hakaik-› imaniye oldu-
¤u için, hayat-› dünyaya, hayat-› içtimaiyeye mecbur ol-
madan kar›flmamak ve rekabete, tarafgirli¤e ve mübare-
zeye sevk eden hâlâttan tecerrüt etmeye, mesle¤imiz
itibar›yla mecburuz.
Binler teessüf ki, flimdi ki müthifl y›-
lanlar›n hücumuna maruz bîçare ehl-i ilim ve ehl-i diya-
net, sineklerin ›s›rmas› gibi cüz’î kusurat› bahane ederek,
birbirini tenkitle, y›lanlar›n ve z›nd›k münaf›klar›n tahri-
batlar›na ve kendilerini onlar›n eliyle öldürmesine yar-
d›m ediyorlar.
Gayet muhlis bir kardeflimizin mektubunda, bir ihtiyar
âlim ve vaizin Risale-i Nur’a zarar verecek vaziyette
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 485
K
ASTAMONU
H
AYATI
ihtar:
hat›rlatma, uyar›.
ihtimal:
olabilirlik.
ihtiyaç:
gereklilik, lüzumluluk hâ-
li, muhtaç olufl.
ihtiyar:
seçme, tercih etme.
itibar›yla:
bak›m›ndan, say›lmak
üzere.
kanun:
devletin yasama kuvveti
taraf›ndan herkesçe uyulmak
üzere konulan her türlü kaide,
yasa.
kusurat:
kusurlar, noksanl›klar,
eksiklikler, özürler.
mana:
efl, benzer.
maruz:
bir fleyin etkisi ve tesiri
alt›nda bulunma.
maslahat:
fayda, maksat.
mecbur:
icbar edilmifl, zorla bir
ifle giriflmifl, bir ifli yapmak zorun-
da kalm›fl.
meslek:
gidifl, tutulan yol, sistem.
muhlis:
ihlâsl›, samimî; bir ifli hiç
bir karfl›l›k beklemeden s›rf Allah
r›zas› için yapan.
mübareze:
çat›flma, kavga.
münaf›k:
nifak sokan, arabozucu;
kalbinde küfrü gizledi¤i halde
Müslüman görünen.
müthifl:
dehflet veren, ürküten,
dehfletli, korkunç.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
ad›.
sevk:
yöneltme.
s›rr-› ihlâs:
ihlas s›rr›, samimiyet
ve do¤rulu¤un s›rr›.
tahribat:
tahripler, y›k›p bozma-
lar.
tarafgir:
bir taraf› tutan, tarafl›.
tarassut:
gözetme, göz alt›nda
tutma.
tecerrüt:
soyunma, soyutlanma,
uzak olma.
teessüf:
üzülme, ac› duyma.
tenkit:
elefltirme.
tevehhüm:
vehimlenme, yok
olan› var zannetmekle ümitsizli¤e
ve korkuya düflme.
vaiz:
vaaz eden, ibadet yerlerin-
de dinin emir ve yasaklar›n› anla-
tarak nasihat eden din görevlisi.
z›nd›k:
Allah’a ve ahirete inan-
mayan, Allah’› inkâr eden, iman-
s›z, münkir.
ziyade:
fazla, fazlas›yla.
âlim:
ilim ile u¤raflan, ilim
adam›.
Aziz:
izzetli, muhterem, say-
g›n.
bahane:
as›l sebebi gizlemek
için ileri sürülen uydurma se-
bep.
bîçare:
çaresiz, zavall›, flaflk›n.
casus:
çeflitli konularda s›r
mahiyetindeki fleyleri ö¤re-
nip baflkalar›na bildiren kim-
se.
cüz’î:
küçük, az; k›ymetsiz,
önemsiz.
divane:
deli, akl› bafl›nda ol-
mayan, budala, al›k.
ehl-i diyanet:
dindar kifliler.
ehl-i ilim:
ilim sahipleri, ilim
adamlar›.
evham:
vehimler, zanlar, ku-
runtular.
Gayet:
son derece.
hakaik-› imaniye:
imana ait
hakikatler, imanî gerçekler.
hâlât:
hâller, durumlar, vazi-
yetler.
havale:
bir ifli veya bir fleyi
baflka birine b›rakma, üstüne
b›rakma, ›smarlama.
hayat-› dünya:
dünya hayat›.
hayat-› içtimaiye:
sosyal ha-
yat, toplum hayat›.
‹hlâs:
samimiyet, bir ameli
baflka bir karfl›l›k beklemek-
sizin, s›rf Allah r›zas› için yap-
ma.
1.
Allah'›n ad›yla. Onu her türlü kusur ve noksanl›ktan tenzih ederiz.