Tarihçe-i Hayat - page 494

derç ettik. Bu ümmî ihtiyarlar›n ve k›smen çoban ve efe-
lerin, bu zamanda, bu acip flerait içinde her fleye terci-
hen Risale-i Nur’a bu suretle çal›flmalar› gösteriyor ki, bu
zamanda Risale-i Nur’a ekmekten ziyade ihtiyaç var ki;
harmanc›lar, çiftçiler, çobanlar, yörük efeleri hacat-› za-
ruriyeden ziyade Risale-i Nur’a çal›flmalar›, Risale-i
Nur’un hakkaniyetini gösteriyorlar. Bu ciltte az; sair alt›
cild-i âherde masumlar›n ve ihtiyar ümmilerin yaz›lar›n›n
tashihinde çok zahmet çektim. Vakit müsaade etmiyor-
du. Hat›r›ma geldi ve manen denildi ki: S›k›lma, bunla-
r›n yaz›lar› çabuk okunmad›¤›ndan, acelecileri yavafl ya-
vafl okumaya mecbur etti¤inden, Risale-i Nurun g›da ve
taam hükmündeki hakikatlerinden hem ak›l, hem kalp,
hem ruh; hem nefis, hem his hisselerini alabilirler. Yok-
sa, yaln›z ak›l cüz’î bir hisse al›r, ötekiler g›das›z kalabilir-
ler. Risale-i Nur, sair ilimler ve kitaplar gibi okunmama-
l›. Çünkü, ondaki iman-› tahkikî ilimleri, baflka ilimlere
ve marifetlere benzemez. Ak›ldan baflka çok letaif-i insa-
niyenin de kuvvet ve nurlar›d›r.
Elhas›l, masumlar›n ve ümmî ve ihtiyarlar›n noksan
yaz›lar›nda iki fayda var:
Birincisi
, teenni ve dikkatle okumaya mecbur etmektir.
‹kincisi
, o masumâne ve halisâne ve samimi ve tatl›
dillerinden, derslerinden, Risale-i Nur’un flirin ve derin
meselelerini lezzetli bir hayretle dinlemek, ders almakt›r.
Said Nursî
è‚
acip:
tuhaf, hayret veren, hayret-
te b›rakan, flafl›lacak fley.
cild-i aher:
baflka, di¤er cilt, di¤er
kitap.
cüz'î:
az, parçaya ait olan, pek az.
derc:
toplama, biriktirme.
elhâs›l:
has›l›, netice itibariyle, so-
nuç olarak, özetle, sözün k›sas›,
uzatmayal›m, k›sacas›.
hâcât-› zaruriye:
zorunlu ihtiyaç-
lar, gerekli ihtiyaçlar.
hakikat:
gerçek, as›l, esas.
hakkaniyet:
gerçeklik, do¤ruluk.
halisâne:
samimi bir flekilde, ih-
lâsla.
hat›r:
gönül, kalp, his.
hayret:
flaflk›nl›k.
hisse:
pay, nasip, k›smet.
hükmündeki:
de¤erindeki.
ihtiyaç:
gereklilik, lüzumluluk hâ-
li, muhtaç olufl.
ihtiyar:
yafllanm›fl kimse, yafll›.
ilim:
okuyarak ö¤renilen bilgi,
fen.
iman-› tahkikî:
tahkikî iman,
imana dair bütün meseleleri in-
celeyip delil ve bürhan ile inan-
ma.
k›smen:
k›smî olarak, bütün de-
¤il, bir k›s›m, bir bölüm olarak ve-
ya baz› bak›mdan, baz› yönden.
letaif-i insaniye:
insan›n manevî
duygular›.
lezzet:
her hangi bir fley karfl›s›n-
da duyulan zevk, haz, keyf.
manen:
iç varl›k bak›m›ndan,
duyguca, gönülce, yürekçe, ruh-
ça, mana itibariyle, manaca.
marifet:
bilme, ilim, danifl.
masum:
suçsuz, kabahatsiz, gü-
494 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
K
ASTAMONU
H
AYATI
nahs›z; küçük çocuk.
masumâne:
masumca, ma-
sum olana yak›flacak surette,
suçsuz, günahs›z bir flekilde.
mecbur:
icbar edilmifl, zorla
bir ifle giriflmifl, bir ifli yapmak
zorunda kalm›fl.
mesele:
konu.
nefis:
kötü vas›flar›, nitelikleri
kendisinde toplayan, kötülü-
¤e sevk eden, flehevî istekleri
kamç›lay›p hay›rl› ifllerden al›-
koyan güç.
noksan:
eksik, kusurlu, nak›s.
nur:
ayd›nl›k, par›lt›, parlakl›k,
ziya, ›fl›k, flule.
ruh:
insan ve hayvanlardaki
dirilik kayna¤›, hayat›n teme-
li ve sebebi olan gayr-i maddî
cevher, manevî varl›k.
sair:
di¤er, öteki, baflka.
samimî:
içten, candan, gönül-
den, kalbî, menfaatsiz, riyas›z.
suret:
biçim, flekil, tarz.
flerait:
flartlar.
taam:
yemek, yenilen fley, yi-
yecek, afl.
tashih:
düzeltme, daha iyi ve
daha do¤ru hale getirme,
yanl›fl›n› giderme.
teennî:
acele etmeden, ihti-
yatl›, düflünceli ve yavafl ha-
reket etme, temkinli davran-
ma.
tercihan:
öncelikli olarak, ter-
cih ederek, üstün tutarak,
tercih yoluyla.
ümmî:
okuma yazmas› olma-
yan, okumam›fl.
zahmet:
s›k›nt›, güçlük, zor-
luk.
ziyade:
çok, fazla, art›k.
1...,484,485,486,487,488,489,490,491,492,493 495,496,497,498,499,500,501,502,503,504,...1390
Powered by FlippingBook