“Belki Risale-i Nur’un ‹stanbul’da neflrine bir vesile
olur. Sen madem hayat›-› dünyeviyeni ve hayat-› uhrevi-
yeni dahi Risale-i Nur’a feda ediyorsun; bu izzet-i nefis
damar›n› dahi feda et. Hem, sebeb-i hilkat-i kâinat
Fahr-i lem Aleyhissalâtü Vesselâma “mecnun” tabiri isti-
mal eden insanlar bulundu¤u gibi, senin o günefle nispe-
ten zerrecik bir izzet-i nefsinin k›r›lmas›na ehemmiyet
verme” diye ihtar edildi, benim de kalbim rahat etti.
Said Nursî
„@ò
1
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ªr
°SÉp
H
‹stanbul ulemas›n›n en büyü¤ü ve en müdakkiki ve çok
zaman müftiü’l-enam olan eski fetva emini meflhur Ali
R›za Efendi (r.h.), Birinci fiuadaki, ‹flarat-› Kur’âniyeyi ve
Ayetü’l-Kübra gibi risaleleri gördükten sonra, Risale-i
Nur’un mühim bir talebesi olan Haf›z Emin’e demifl ki:
“
Bediüzzaman, flu zamanda, din-i ‹slâma en büyük bir
hizmet eyledi¤ini ve eserlerinin tam do¤ru oldu¤unu ve
böyle bir zamanda ve mahrumiyet içinde, tam bir fera-
gat-i nefs etti¤ini ve onun Risale-i Nur’u müceddid-i din
oldu¤unu kat’iyen tasdik ederim. Cenab-› Hak onu
muvaffak eylesin. Âmin
” demifl. Hem baz›lar›n sakal b›-
rakmamakl›¤›na itirazlar› münasebetiyle, Mevlâna Celâ-
leddin-i Rumî’nin pederleri olan Sultanü’l-Ulema’n›n bir
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 477
K
ASTAMONU
H
AYATI
izzet-i nefis:
insan›n vakar ve
haysiyetine özen göstermesi.
kat’iyen:
katî olarak, kesin ola-
rak, kesinlikle.
madem:
...den dolay›, böyle ise.
mahrumiyet:
mahrumluk, diledi-
¤ini, istedi¤ini elde edememe, na-
sipsizlik, hissesizlik.
mecnun:
delice âfl›k, aflktan deli-
ren kimse, delice seven, tutkun.
meflhur:
tan›nm›fl, herkesin bildi-
¤i, flöhretli, ad› yayg›nl›k kazan-
m›fl, ünlü, naml›.
muvaffak:
baflarm›fl, baflar›l›.
müceddid-i din:
dini, yine dinin
kayna¤›ndan ald›¤› ilim ve tefsirle
kuvvetlendiren.
müdakkik:
tetkik eden, incele-
yen, araflt›ran, inceden inceye
araflt›ran, en ufak gizli fleyleri gö-
ren.
müftiü’l-enam:
halk›n müftüsü.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
münasebet:
ilgi, alâka, yak›nl›k.
neflr:
kitap basma, ç›karma; her-
kese duyurma, yayma.
nispeten:
nispetle, k›yaslayarak.
peder:
baba.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
ad›.
sebeb-i hilkat-i kâinat:
kâinat›n
yarat›lmas›n›n sebebi.
Sultanü’l-Ulema:
Âlimlerin sulta-
n›.
flua:
›fl›n, bir ›fl›k kayna¤›ndan
uzanan ›fl›k telleri.
tabir:
ifade.
talebe:
ö¤renci.
tasdik:
do¤rulama, onaylama.
ulema:
âlimler, bilginler, ilim sa-
hipleri.
vesile:
arac›, vas›ta.
zerre:
pek ufak parça, en küçük
parça.
Ayetü’l-Kübra:
Risale-i Nur’-
da Yedinci fiua adl› eser.
Cenab-› Hak:
Allah; do¤ru,
gerçek, Hakk›n tâ kendisi
olan, fleref ve azamet sahibi
yüce Allah.
din-i ‹slâm:
‹slâm dini.
ehemmiyet:
önem, de¤er,
k›ymet.
emin:
güvenilir, emniyet sa-
hibi.
Fahr-i Âlem:
âlemin övüncü,
âlemin kendisiyle övündü¤ü
Peygamberimiz (a.s.m.).
feda:
u¤runa verme, kurban
olma.
feragat-i nefis:
kendi hakk›n-
dan vazgeçme.
fetva:
‹slam’da bir mesele
hakk›nda dinî meselelere tam
vâk›f yetkili kimseler taraf›n-
dan verilen fler’i hüküm.
Haf›z:
Kur’ân-› Kerîm’i tama-
men ezberleyen ve okuyan
kimse.
hayat-› dünyeviye:
dünyaya
ait olan hayat.
hayat-› uhreviye:
uhrevî ha-
yat, ahirete ait olan hayat.
hizmet:
bir u¤urda bir iflin ya-
p›lmas› için çal›flma, o ifl için
gayret gösterme, çabalama.
ihtar:
hat›rlatma, uyar›.
istimal:
kullanma.
‹flarat-› Kur’âniye:
Kur’ân’›n
iflaretleri.
1.
Allah'›n ad›yla. Onu her türlü kusur ve noksanl›ktan tenzih ederiz.