mana-i iflarî tabakasnda ve o mana-i iflarî külliyetinde
dahil bir ferdi, Risale-i Nur oldu¤unu ve duhulüne ve me-
dar- imtiyazna bir kuvvetli karine bulundu¤unu, bir saat
zarfnda hissettim; ve bir ksmn bir derece izahl, bir ks-
m mücmelen gördüm. Kanaatimde, hiçbir flek ve flüphe
ve vehim ve vesvese kalmad. Ben de, ehl-i imann ima-
nn, Risale-i Nurla muhafaza niyetiyle, o katî kanaati-
mi yazdm ve has kardefllerime mahrem tutulmak flarty-
la verdim. Ve o risalede, biz demiyoruz ki, Ayetin ma-
na-i sarihi budur; tâ hocalar, Fihi nazarun desin.
Hem, dememifliz ki, Mana-i iflarinin külliyeti budur.
Belki diyoruz ki, Mana-i sarihinin tahtnda müteaddit ta-
bakalar var; bir tabakas da, mana-i iflarî ve remzidir. Ve
o mana-i iflarî de, bir küllîdir; her asrda cüziyatlar var;
Risale-i Nur dahi, bu asrda o mana-i iflarî tabakasnn
külliyetinde bir ferdidir. Ve o ferdin kasten bir medar-
nazar oldu¤una ve ehemmiyetli bir vazife görece¤ine,
eskiden beri ulema mabeyninde cari bir düstur-i cifrî ve
riyazî ile, karineler, belki hüccetler gösterilmifl iken,
Kurânn ayetini veya sarahatini, de¤il incitmek, belki
icaz ve belâ¤atna hizmet ediyor. Bu nevi iflarat- gaybi-
yeye itiraz edilmez. Ehl-i hakikatin, nihayetsiz iflarat-
Kurâniyeden had ve hesaba gelmeyen istihraçlarn in-
kâr edemeyen, bunu da inkâr etmemeli ve edemez.
Amma, benim gibi ehemmiyetsiz bir adamn elinde
böyle ehemmiyetli bir eserin zuhur etmesini isti¤rap ve
istibat edip itiraz eden zat, e¤er bu¤day tanesi kadar bir
amma:
ama, lakin, ancak.
ayet:
Kurann her bir cümlesi.
belagat:
söz ve yazda sanatl ve
tesirli ifade; bir fleyde sakl bulu-
nan derin anlam.
belki:
hatta.
cari:
cereyan eden, akan, iflleyen.
cüziyat:
parçalar, küçük fleyler.
derece:
mertebe, kademe.
duhul:
içeri girme, dâhil olufl.
düstur-i cifrî:
cifir kaidesi..
ehemmiyetli:
önemli.
ehemmiyetsiz:
önemsiz.
Ehl-i hakikat:
hakikati arzulayan-
lar, gerçe¤i bulup onun peflinden
gidenler; Allah adam.
ehl-i iman:
inananlar, iman sa-
hipleri.
fert:
flahs, kifli.
had:
snr.
has:
ileri gelen, seçkin olan.
hizmet:
bir u¤urda bir iflin yapl-
mas için çalflma, o ifl için gayret
gösterme, çabalama.
hüccet:
delil.
icaz:
mucizelik, insanlarn benze-
rini yapmaktan âciz kaldklar fle-
yi yapmak.
iman:
inanç, itikat.
inkâr:
reddetme, inanmama, ka-
bul ve tasdik etmeme.
istibat:
akldan uzak görme.
isti¤rap:
flaflrma, flaflma, garip
bulma, hayret etme.
istihraç:
bir fleyden bir fley çkar-
ma, sonuç çkarma, mana çkar-
ma.
iflarat- gaybiye:
gaypla ilgili ifla-
retler; Hz. Peygamber, müçtehit
imamlar tarafndan gayba ait ve-
rilen haberler, iflaret yolu ile yap-
lan açklamalar.
iflarat- Kurâniye:
Kurânn ifla-
retleri.
itiraz:
kabul etmedi¤ini belirtip
karfl çkma.
izah:
açklama, ayrntlar ile an-
latma.
kanaat:
hrs göstermeden ksme-
tine raz olmak, elindeki ile yetin-
mek.
karine:
iflaret, ipucu, iz, delil.
kasten:
bile bile, isteyerek, kast-
l olarak.
katî:
kesin, flüpheye ve tereddü-
de mahal brakmayan.
Kurân:
Allah tarafndan vahiy
yoluyla Hz. Muhammede indiril-
mifl, semavî kitaplarn sonuncu-
su.
küllî:
umumî, genel, bütün olan.
külliyet:
bütünlük, umumîlik.
mabeyn:
ara.
mahrem:
herkesçe bilinmemesi
gereken, gizli.
mana-i iflarî:
yaz ve iflaretlerle
ifade edilen mana.
mana-i sarih:
açk mana, remiz
474 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
K
ASTAMONU
H
AYATI
ve ima yoluyla de¤il açk an-
latm.
medar- imtiyaz:
imtiyaz ve-
silesi, farkl ve üstün olma se-
bebi.
medar- nazar:
göz önünde
bulundurulmas gereken.
muhafaza:
koruma.
mücmelen:
ksa ve özlü bir
flekilde, ksa olarak, ksalta-
rak, az flekilde, özet olarak.
müteaddit:
çeflitli, bir çok.
nevi:
çeflit, tür.
nihayetsiz:
sonsuz, snrsz.
niyet:
bir ifli yapmay önce-
den düflünme.
remiz:
iflaret; istedi¤ini iflaret-
le ifade etme, ima.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursînin
eserlerinin ad.
riyazî:
hesapla, matematikle
ilgili, riyaziyeye ait.
sarahat:
ifadedeki açklk,
açk anlatm.
flart:
vaziyet, hâl, durum.
flek:
flüphe, zan, tereddüt.
flüphe:
kararszlk, kuflku.
tabaka:
kat, katman.
ulema:
âlimler, bilginler, ilim
sahipleri.
vazife:
görev.
vehim:
zan, flüphe, yanlfl ve
esassz düflünce.
vesvese:
flüphe, kuruntu, kal-
be gelen aslsz kötü ve sinsi
düflünce.
zarfnda:
süresince.
zat:
kifli, flahs.
zuhur:
görünme, belli olma,
ortaya çkma.