Tarihçe-i Hayat - page 466

neticesinde, bedduaya teflebbüs ettim. Birden Isparta’ya
k›yamad›m. Beddua yerine “Yâ Rab! Isparta, Risale-i
Nur’un bir Medresetü’z-Zehras›d›r; oradaki fena memur-
lar› dahi ›slah eyle ve hüsn-i ak›bet ver” diye dua eyledim
ve ediyorum.
Said Nursî
„@ò
1
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ªr
°SÉp
H
Aziz, s›dd›k, fedakâr kardefllerim,
Nurlar, bilakis Isparta tevakkufuna karfl› buralarda in-
kiflafat ile tezahür etti.
2
»
u
Hn
Q p
?°r
†n
a r
øp
e Gn
ò'
g $p
o
ór
ªn
ë` r
dn
G
En ziyade bize nezaretle, bizimle ve siyasetle alâkadar
mühim bir zat geldi. Ona dedim ki:
Bu on sekiz senedir sizlere müracaat etmedim ve hiç
gazete okumad›m. Bu sekiz ayd›r bir defa “Cihanda ne
oluyor?” diye sormad›m. Üç senedir burada iflitilen rad-
yoyu dinlemedim; tâ ki kudsî hizmetimize manevî zarar
gelmesin. Bunun sebebi fludur ki:
‹man hizmeti, iman hakaik›, bu kâinatta her fleyin fev-
kindedir, hiçbir fleye tâbi ve alet olamaz. Fakat, bu
zamanda ehl-i gaflet ve dalâlet ve dinini dünyaya satan
ve bâkî elmaslar› flifleye tebdil eden gafil insanlar naza-
r›nda, o hizmet-i imaniyeyi hariçteki kuvvetli cereyanla-
ra tâbi veya alet telâkki etmek ve yüksek k›ymetlerini
alâkadar:
ilgili, iliflkili, münase-
betli, ba¤l›.
aziz:
muhterem, sayg›n, sevgili,
de¤erli.
beddua:
inkisar, ilenç, bir kimse-
nin kötü olmas› için dua, kötü
dua.
cihan:
dünya, kâinat, âlem.
fazl:
alicenapl›k, ihsan, cömertlik.
fedakâr:
kendini veya flahsî men-
faatlerini hiçe sayan, feda eden.
hamd:
teflekkür, flükran.
hiddet:
öfke, k›zg›nl›k, gadap, h›-
fl›m.
hüsn-i ak›bet:
iyi netice, hay›rl›
son.
›slah:
iyi bir hâle koyma, iyi duru-
ma getirme, iyilefltirme, düzelt-
me.
kudsî:
mukaddes, kutlu, muaz-
zez, aziz.
kusur:
eksiklik, noksan.
manevî:
madde d›fl› olan,
maddî olmayan, manaya ait.
Medresetüzzehra:
Bediüzza-
man'›n do¤uda (Van) yap›l-
mas›n› idarecilere teklif etti¤i,
fen ilimleriyle din ilimlerinin
birlikte okutulmas›n› düflün-
dü¤ü üniversite.
mühim:
önemli, ehemmiyet-
li.
müracaat:
baflvurma, dan›fl-
ma.
netice:
sonuç.
nezaret:
gözetme, gözden
geçirme, yoklama, muayene,
kontrol.
noksan:
eksiklik, azl›k, tam
olmay›fl.
s›dd›k:
çok do¤ru, çok dürüst.
siyaset:
politika.
su-i kast:
kötü kas›t, kötü ni-
yet.
tenzih:
Allah'› flan›na lây›k ol-
mayan fleylerden, her türlü
eksik ve noksandan uzak ve
yüce tutma, münezzeh say-
ma.
teflebbüs:
kalk›flma.
zat:
kifli, flah›s, fert.
ziyade:
çok, fazla, art›k.
1.
Allah'›n ad›yla. Onu her türlü kusur ve noksanl›ktan tenzih ederiz.
2.
Allah'a hamd olsun. Bu Rabbimin fazl›ndand›r. (Birinci cümle birçok ayette geçmektedir.
Ikinci k›s›m ise Neml Suresinin 40. ayetidir.)
466 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
K
ASTAMONU
H
AYATI
1...,456,457,458,459,460,461,462,463,464,465 467,468,469,470,471,472,473,474,475,476,...1390
Powered by FlippingBook