Tarihçe-i Hayat - page 460

ÜSTAD BEDIÜZZAMAN'IN ‹K‹NC‹ DÜNYA HARB‹
ESNASINDA YAZDI/I MÜH‹M B‹R MEKTUP
1
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ªr
°SÉp
H
fiiddet-i flefkat ve rikkatten ve bu k›fl›n fliddetli so¤u¤u
ile beraber manevî ve fliddetli bir so¤uk ve musibet-i be-
fleriyeden bîçarelere gelen felâketler, helâketler, sefalet-
ler, açl›klar fliddetle rikkatime dokundu. Birden ihtar edil-
di ki:
Böyle musibetlerde, kâfir de olsa, hakk›nda bir nevi
merhamet ve mükâfat vard›r ki, o musibet ona nispeten
çok ucuz düfler. Böyle musibet-i semaviye masumlar
hakk›nda bir nevi flahadet hükmüne geçiyor.
Üç dört ayd›r ki, dünyan›n vaziyetinden ve harbinden
hiçbir haberim yokken Avrupa’da ve Rusya’daki çoluk
çocu¤a ac›yarak tahattur ettim. O manevî ihtar›n beyan
etti¤i taksimat, bu elîm flefkate bir merhem oldu. fiöyle
ki:
O musibet-i semaviden zalim k›sm›n›n cinayetinin ne-
ticesi olarak gelen felâketten vefat eden ve periflan olan-
lar, e¤er on befl yafl›na kadar olanlar ise, ne dinde olur-
sa olsun, flehit hükmündedir. Müslümanlar gibi, büyük
mükâfat-› maneviyeleri, o musibeti hiçe indirir.
On beflten yukar› olanlar, e¤er masum ve mazlum ise,
mükâfat› büyüktür, belki onu Cehennemden kurtar›r.
Bediüzzaman:
son devrin büyük
‹slâm alimi, müçtehit, allâme.
beyan:
anlatma, aç›k söyleme,
bildirme, izah.
bîçare:
çaresiz, zavall›, flaflk›n.
bilfiil:
fiilen, bizzat kendi çal›flma-
s› ile yaparak, uygulamada.
elîm:
fliddetli.
esna:
ara, aral›k, s›ra, vakit, za-
man, hengâm.
felâket:
büyük dert, belâ.
galebe:
galip gelme, yenme, üs-
tünlük.
Harb-i Umumî:
genel harp, umu-
mî savafl.
harp:
savafl, cenk, devletler ara-
s›nda meydana gelen kanl› ve si-
lahl› kavga.
helâket:
y›k›lma, y›k›l›fl, mahvol-
ma, mahvolufl.
hükmüne:
yerine, de¤erine.
ihtar:
dikkatini çekme, tenbih,
uyarma, uyar›.
kâfir:
Allah'› ve ‹slâmiyeti inkâr
eden, inanmayan.
kusur:
eksiklik, noksan.
manevî:
madde d›fl› olan, maddî
olmayan, manaya ait.
masum:
suçsuz, kabahatsiz, gü-
nahs›z.
mebde:
prensip, esas.
merhamet:
ac›mak, flefkat gös-
termek, korumak, iyilik etmek,
bîçarelere yard›mda bulunmak,
esirgemek.
merhem:
kederi, derdi gideren
fley, ilaç.
muahede:
iki veya daha çok dev-
let aras›nda akdedilen anlaflma,
antlaflma.
musibet:
felâket, belâ, ans›z›n
gelen belâ, dert, s›k›nt›.
musibet-i befleriye:
insanlara ge-
len belâ ve musibetler.
musibet-i semaviye:
semavî
musibet, gökten gelen belâlar,
musibetler.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
mükâfat:
iyi bir ifl, hizmet veya
baflar›dan ötürü verilen fley, ödül.
netice:
sonuç.
nevi:
tür, çeflit.
nispeten:
nispet olarak, nispetle,
k›yaslayarak, öncekine göre, bir
dereceye kadar.
noksan:
kusurlu, nak›s.
rejim:
idarede tutulan yol, yönet-
me tarz›, düzenleme biçimi.
rikkat:
merhamet, ac›ma,
baflkalar›n›n düfltü¤ü durum-
dan dolay› müteessir olma
hasleti.
sefalet:
afl›r› fakirlik, yoksul-
luk.
flahadet:
flehitlik, flehit olma.
flefkat:
ac›yarak ve esirgeye-
rek sevme, içten ve karfl›l›ks›z
merhamet, karfl›l›k bekleme-
den yard›m etme.
fliddet-i flefkat ve rikkat:
flefkat ve merhametin flidde-
ti, derecesi; afl›r› derecedeki
flefkat ve merhamet.
tahattur:
hat›rlama, hat›ra
getirme.
taksimat:
taksimler, bölme-
ler, bölümler, bölüntüler.
tenzih:
Allah'› flan›na lây›k ol-
mayan fleylerden, her türlü
eksik ve noksandan uzak ve
yüce tutma, münezzeh say-
ma.
tercih:
bir fleyi di¤erlerinden
üstün tutma, öne alma, seç-
me, daha çok be¤enme.
tevafuk:
uyma, uygun gel-
me, uygunluk, rastlamak,
münasebet, birbirine denk
gelme.
üstat:
ö¤retici.
vaziyet:
bir kimse veya fleyin
durumu, hâli.
1.
Allah'›n ad›yla. Onu her türlü kusur ve noksanl›ktan tenzih ederiz.
460 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
K
ASTAMONU
H
AYATI
1...,450,451,452,453,454,455,456,457,458,459 461,462,463,464,465,466,467,468,469,470,...1390
Powered by FlippingBook